Sosyolog ya da psikolog değilim haddime değil tabi ki onca uzman varken terör örgütlerinin psikolojisini analiz etmek, yorumlamak.
Fakat şu zamana dek kendimce gözlemlerim ve okumalarımla çıkardığım bazı sonuçlar var, ara ara sizlerle paylaşmak isterim bu fikir yumaklarımı…
Önceki yazılarımda tabi ki akla hizmet etmek için güvenilir kaynaklardan alıntılar yapıyordum, bu yazımdaki satırlarım sadece kendi harmanlamalarım olacak.
Umarım sıkılmazsınız…
*
Kan ve gözyaşı yine bulandı gariban ülkeme, terör belası hortladı aniden durduk yere.
*
Terör; bir ülkenin ekonomisinden eğitimine değin devletin bütün politikalarını ilgilendiren acımasız bir illettir. Terörle mücadeleyi bırakmak demek bir milleti kimsesizliğe terk etmek, devleti çıkmaz bir sokağa itelemek, vatanı çakallara teslim etmek demektir.
Yıllardır doğuda eğitim, sağlık ve kamulaşma hizmetlerinin önünü kesen, milleti birbirine kırdıran, baba kızı birbirine düşman eden, toplum içinde yalnız ve tehlikeli bireyler oluşmasına sebep olan bu illet değil miydi?
Eğitimle beslenip büyüyen bilinçli bireylerden bu topluma zarar gelmez. Okumuş cahillere bakmayın siz, onlar okumayı yürekle değil sadece güdümle yapmış kişilerdir. Bugün yetişkin bir birey vatanını karış karış arşınlayamıyorsa, havasını ciğerlerine çekemiyorsa, suyuyla içini ferahlatamıyorsa oturup bir düşünmek gerek.
Vatan toprağı ötekileştirilemez “Sökün atın Hakkari’yi, Şırnak’ı yeter artık!” diyenler Misak-ı Milli sınırlarını unutuyorlar sanırım, açıp haritaya Türkiye’nin sınırlarını tekrar ezberlemeleri gerekir. Şırnak’ın bir kayasını dahi hainlere teslim etmek demek ilerde İzmir Karşıyaka’dan da vereceğin tavizlerin başlangıcı demektir. Öncelikle terörle mücadelede başarılı bir devlet olmak istiyorsak toplum olarak bu mücadeleye karşı tek yürek olmamız gerekir.
*
Peki bir kişi neden her şeyi geride bırakır ve bir terör örgütüne gider?
16-17 yaşındaki bir kızın beynini bu denli kontrol edebilen bu güç neden 33 yıldır hep aynı? Birçok sebebi var tabi ki; ailenin terör geleneği, zorla küçük yaşta evlendirilme ve bundan kaçış için tek çare, arkadaş çevresi, devleti anlatamamak, örgütün o kokuşmuş ortamından kopup gelenlerin gerçekleri anlatmaması, kan davaları, dağda ölen abla ya da abinin intikamını alma güdüsü, sanki düğün yapar gibi evlatlarını dağa uğurlayan ve teşvik eden ebeveynler ve daha nicesi…
Ama benim için temel sebep şu: “Devletin yeterince anlatılamaması.”
Anlatamadık, bunda bizim suçumuz yoktu anlatmak istedik anlattık da hatta fakat bedelini canımızla ödedik tıpkı şehit öğretmen Necmettin Yılmaz gibi…
Çoğumuz korktuk, haklıydık da, canımızdan can gitti çünkü “Aman ya bana ne ben işime bakarım.” Dedik, sustuk. Ve bizler sustukça örgüt susmadı, susmadıkça çığ gibi zamanla büyüdü büyüdü büyüdü…
Bizim en büyük hatamız susmak oldu.
Bedelini ağır ödedik…
*
Örgütün en büyük silahı her zaman ajite oldu. “Bize işkence yaptılar” ile başlayan söylemleri ile katılımı çoğu zaman %100 arttırdılar. Özellikle 1984-1990 yılları arasında Diyarbakır Cezaevi işkencelerini anlata anlata, direndik yeniden doğduk söylemleri ile başta o dönemlerde Diyarbakır Cezaevi’nde kalan Sakine Cansız’ ın söylemleri olmak üzere örgüt ciddi bir güç kazandı ve 1990’dan sonraki süreci biliyorsunuz her gün kan, gözyaşı ve şehitlerimiz…
*
Örgütün psikolojisini anlamak oldukça zordur, anlamak isteyenlerin de vatan sevgisindeki imanının sapasağlam, tertemiz olması gerekir, bakın tüm samimiyetimle söylüyorum vatan sevgisi sağlam olmayanın Kürt Türk fark etmez, bu ajitelerden az da olsa etkilenmemesi imkansız. Meskun mahallerde Cizre’de yatak odasında sığınak çıktı, hukukçular bas bas bağırdı “Yatak odasına girilmez, kadının çamaşırları ortada, özel hayatı ihlal suçuna girer bu.” Diye. Vallahi de 300 kişilik hukuk fakültesinden belki de 15-20 kişi “Ne alaka be! Şerefsizler sığınak kazımış yatağın altına.” Diyebildi, geri kalanları da “E biz hukukçuyuz, tarafsız olmalıyız doğru bu TCK’ya göre suç.” Dedi.
Ulan yere batsın be böyle tarafsızlık!
Aynı şekilde yine o dönemlerde bomba tuzaklaması var mı yok mu diye üzeri soyulan kadın teröristin leşine bile saygı duyup “Kadın çırılçıplak öyle onca erkeğin içinde, ölüsü olsa bile soyulamaz.” Denildiğinde “Allah belanızı versin be!” diyen yine çok az kişiydik…
Dinen boyutunu tartıştınız, kadınlık onurundan girdiniz insanlıktan çıktınız ne yaptınız ettiniz bizi faşist ilan ettiniz.
Kısacası anlatmak istedikçe bizleri susturdunuz, bizleri susturdukça örgüt susmadı, konuştu, anlattı ve güçlendi…
Ne mi oldu? 3 gün önce 11 aylık bir meleğe ve annesine kıydı.
Artık susmak yok!!!
*
Haberlerde gördüğünüz gibi değil hiçbir şey, EYP patladı, taciz ateşi açıldı, karakola baskın yapıldı 40 saniye hayatınızda yer ediniz sonra kaybolur gider, bilirim fakat o 40 saniye bir devletin 40 yılıdır aslında.
EYP döşemeleri için Suriye’den özel eğitim alan, karakollara sızma yapan, canlı bomba olan teröristlerin nasıl bir zihinde eğitildiği dudak uçuklatacak cinsten.
İşte o zihnin ve psikolojinin düğümü çözülürse terör biter. Silahlı mücadele olmazsa olmazımız fakat 3 tane vuruyoruz 10 tanesi geri geliyor, 10’unu vuruyoruz 100’ü geliyor. Bu kısır döngü yıllardır devam edip gidiyor. Kökten çözüm için öyle masalar kurup konuşmaya, müzakerelere hiç gerek yok bence. Zihinlerdeki bu kısır döngüye çare bulunduğu an her şey değişir.
Peki bu çare nedir?
Eğitim desek o da bir yere kadar, ODTÜ psikoloji mezunu okumuş aileden gelen bir kız önce şehir yapılanmalarıyla başlayıp soluğu Zağros’ ta alıyorsa burada asıl sorun zihinlerde demektir.
Gelin bu zehrin panzehiri vatan olsun, elimizde bir o kaldı gerisi yalan…
Yoksa silinip gideceğiz tarihin tozlu sayfalarından…