Bir varmış bir yokmuş… Evvel zaman içinde kalbur saman içinde…
Üç yanı derya olan bir cennet memleket varmış. Bu memleket o kadar güzel ve hayat dolu imiş ki, asırlarca hiç düşmanı eksik olmamış. İşte o cennet memlekette bozkurtlar yaşarmış.
Asırlar öncesinde Ergenekon’dan demir dağları eriterek çıkıp gelen bozkurtlar, son vatan belledikleri bu cennette, bütün yaratılmışlarla kardeşlik, adalet, merhamet, şefkat ve eşitlik duygularıyla yaşayıp giderlermiş.
Bu hoşgörüsü geniş cennet gibi ülkenin de hayını bolmuş elbette ama asırlarca bozkurtlar bu hayınlara hep dersini verip devletlerini daim eylemiş.
Ülkenin başkenti Angora’ymış… Ülkeyi kuran büyük Bozkurt, istikbali genç bozkurtlara emanet etmiş.
Ama son 14 yıldır ülkeyi Beyaz Fırka yönetiyor, çevirmediği fırıldak kalmıyormuş. Onların tek çekindiği de Ülkücü Bozkurt Fırkası imiş.
Ülkücü Bozkurt Fırkası’nın reisi yaman bir Türkmen beyi imiş… Fırka’ya Başbuğ’dan sonra baş olmuş, ileri taşımış, Angora’daki mecliste Bozkurtları namusuyla korumuş, ülkesinin menfaatlerinin bekçisi olmuş. Fırkasına muhkem bir kale yaptırmış, kendisine inanan bozkurtlarla ülkenin idaresine talip olarak iktidar olmaya çabalarmış…
Yiğidin başından bela eksik olmazmış ya, Bozkurt Meclisinin “Reis” seçtiği Türkmen beyinin başı da hep devşirme Bozkurtlarla derde girermiş. Angora’daki Bozkurt kalesine göz koyan çok olur, iki de bir onunla düelloya kalkışanlar boylarının ölçüsünü alıp ortalıktan el etek çekermiş!
Gel zaman git zaman, Dedem Korkut yol gösterirken, Büyük Bozkurt’un emanetini yüceltirken, Başbuğum nasihat eyler iken, yine yıllardan bir yıl, bir ara Karakoç adlı bozkurtun haline sinirlenerek balkondan attığı söylenen bir tıfıl, bozkurt kesilip kaleyi ele geçirmek sevdasına düşmüş…
O tıfıl, aslında kürkünü boyayan, aklı hepsi desise de olan bir kızıl tilkiymiş. Komşu ülkedeki ayı nesliyle sıkı fıkı ilişkiler sürdürür, tuhaf tuhaf huylar edinir, bozkurt ahalisi arasında çeşitli entrikalara girişirmiş.
Kızıl bir tilki, kürkünü boyaya boyaya, bozkurtların arasında geçinip gidiyormuş… Bir ara Reis’in gözüne girmiş, kalede görev almış, ama serde tilkilik var ya, bozkurtların arasında fitne yaratmaktan da vazgeçmezmiş!
Bu bozkurt kılıklı tıfıl tilkinin bir ayağı da ülkenin kardeş komşusundaymış hep… Kardeş komşu ülkenin büyük mü büyük, kıymetli mi kıymetli taşyağı kaynakları ve ünlü bir taşyağı şirketi onun ilgi alanındaymış. Ama o kardeş ülke, yıllar önce yaşadığı zulm döneminden kalma ayılar ülkesinin eski casuslarınca yönetiliyormuş. Bizim tıfıl da onlarla pek sıkı fıkı imiş.
Bozkurt kılıklı tıfılın camlı seyir kutusunda Ülkücü Bozkurt Fırkası mensuplarına neşriyat yapıp beyinlerini karıştırmayı, fezadaki peyklerden neşriyat yapan ağlardan bol bol çağrılar yapmayı çok iyi bilirmiş.
Reisin ihtiyarladığını, yeniden baş seçimi yapılması gerektiğini, Angora’da iktidar olmanın yolunun kalede değişiklik yapmaktan geçtiğini, iktidarın zenginliklerini, bozkurtların sahip olacağı nimetleri durmadan anlatıyor, kafalarını karıştırıyormuş.
Masal masal maliki, kuyruğu var on iki, siyaset hallice, âlimler delice, zalimler vahşice iken, bu bozkurt kılıklı tıfılın peşine birer ikişer düşenler olmuş…
Bunlardan biri de bir devir ülkede iktidar olan kırata eğreti binmiş Çilli Bacı’nın dâhiliye nazırı Ahu kadınmış… Ne hikmetse yıllar sonra “ben sizdenim” deyip sığındığı ve Bozkurt Fırkası kalesinde görev veren Reis Türkmen beyini o da kötülemeye, “ben ya baş olacağım, ya da nine” diye şaşaalı hanlarda aşlar vermeye, bozkurt balalarını kandırmaya, olmazsa kadıya gidip Reis’i devireceğini yaymaya başlamış…
Hacı hacıyı Mekke’de, hoca hocayı tekkede bulurmuş ya, bozkurt kılıklı tıfıl ile Ahu kadın Reis’i devirip tahta geçmek için anlaşmışlar. Bozkurtları kandırıp tahta oturmanın tek yolu, Bozkurt meclisi üyelerinden teker teker mühür almakmış.
Var varanın sür sürenin, az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik, bir baktık, bir arpa boyu yol gitmemişiz… Ne görelim, taaa Başbuğ zamanında Bozkurt Fırkası’nda dönen dolaplar fıldır fıldır yine dönmüyor mu?
Meğerse “Kaleyi yıkıp yapsak da mı otursak, yoksa yıkmasak da onarsak da mı otursak?” diye feldir feldir şeytana pabuç dikiyorlarmış…
Heeyyyt dedik, Bizans entrikalarından Tanrı Türkü korusun!
Masal bu… Tepsiler dizi dizi… Ahu kadın bekle bizi… Adresi iyi yaz ki, kolay bulalım sizi…
Devam edelim mi masala dostlar? Hele sonunu bir bekleyin…