KIZIL ELMA VE TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ

Dr. Abdullah BUKSUR

Benim yapmış olduğum okumalara göre 19. yüz yıla geldiğimiz de, milletlerin kendilerini koruyacak gücü yoksa, kendisini dahil ettiği veya dahil edildiği ideolojik daire çerçevesinde, dünyada olup bitenleri bir okuma biçimi geliştirdiler; sermaye merkezli okuma yapanlar Kapitalist, dünyayı sınıf merkezli okuma yapanlar Sosyalist, bizim medeniyetimiz ise dünyayı, Millet merkezli okumaya devam etmiştir.

Kapitalist okuma yapanlar, insanlar ne kadar tüketirse o kadar değerli gördüler. Sosyalist okuma yapanlar, insanlar ne kadar üretiyorsa ona göre değer biçtiler. Oysa Türk medeniyeti beş bin yıllık tarihi varlığı ve kölelik geleneği olmayan bir medeniyet olarak, insanı insan olduğu için değerli gören bir medeniyet olarak “İnsanı Yaşat ki Devlet Yasasın” anlayışını devam ettirmiştir. Ve bütün mazlum milletlere umut olmuştur. Dünyanın yaşadığı yeni kırılma dönemin de yine insanlığın bizim medeniyet değerlerimize ihtiyacı var. Yeniden kendi medeniyet kodlarımızla buluşturma ve insanlığı buluşturma zamanı.

Sömürünce değil paylaşınca daha mutlu olunacağını, bütün dünyaya yeniden göstermeliyiz. Bunu insanlık için yapmalıyız. Farklı kaynaklardan beslenen insanların, tarihsel, toplumsal ve siyasal olayları farklı okuma yapmaları ve farklı sonuçlar çıkarmaları kadar doğal bir şey olamaz. O nedenle bizim medeniyetimiz farklılıklar üzerinden değil, aynılıklar üzerinden toplumsal ve sosyolojik tanımlar yaptığını hatırlamalıyız. Diğer okumaların günümüz de sürdürülemez olduğu ortaya çıkmıştır. Bir anlamda, diğer okumaların, suya şekil ve renk verme gayretlerinin anlamsız olduğu, suyun arkasında bulunan rengi yansıtacağını, bulunduğu kabın şeklini alacağını biraz zor olsa da öğrenmek zorun da kaldılar. Bu öğrenme süreci biraz zor ve sıkıntılı olsa da, sınıfsal okuma yapanlar ideolojik kamplarından çıkmadan, millet kavramını kendi okumalarına ekleyerek yeni tanımlamalara gitmeye başlamıştır. Kısa süre sonra para merkezli okuma yapan Kapitalistlerin de yeni okuma yapmak zorun da kalacakları açıktır.

Bu gün fikri zeminlerde konuşulup tartışılsa da, halka açık zeminlerde paylaşılmayan, Ulusalcı – Küreselci, Doğucu – Batıcı gibi kamplar yerine, Türk milliyetçiliği fikriyatı başından itibaren, Millet merkezli bir okumasına devam ederek işe başlamış ve olup bitenleri, Milletler mücadelesi olarak okumuştur. Yani Türkiye ve Türk Milleti merkezli okumaya devam etmiştir. Ancak dünyanın içine girdiği zamanda olup bitenleri doğru okumaya, yeni yön eylem planları yapmaya ihtiyaç olduğu açıktır. Bu konuda, kendi medeniyetimizin kodları doğrultusunda, hepimiz fikri birikimimizi ortaya koymamız, farklı düşünceleri zenginlik olarak görmemiz ve çok çalışmamız gerekir

Şimdiye kadar Hegel'ci bakış açısıyla; tez-antitez-sentez anlayışı yerine, tam da bizim medeniyetimizin sahip olduğu an ve zaman içinde iki gerçekçiliğin olması gerektiği kabulünün yeniden düşünmeye ve düşündürmeye ihtiyaç vardır. Yani bu çoklu düşünme modelidir. Şimdi bizim medeniyetimizin zamanıdır.

Bu gün ve yarınlarda biz yeniden medeniyetimizle buluşacağız, hem de insanlığın öğrenme ihtiyacı karşılamalıyız.

Bizim medeniyetimiz üç yaşından itibaren kendine güvenen, yaparak ve yaşayarak sosyal bir ortam da analitik düşünme modeli ile öğrenme modeli yeniden öğrenmeli ve insanlığa bu modeli yeniden anlatılmalıdır. Türk medeniyeti eğitimi; amaçlanan davranış biçimlerini geliştirmek kabulünden hareketle, edilgen bir eğitim değil, etken ve iletken paylaşmayı öğrenmiş bir gençlik ortaya çıkarmayı amaçlar.

Kimlik konusuna geldiğimizde, medeniyet tanımlamanıza göre bir kimlik tanımlaması yaparsınız. Dünya okuma biçimimize bağlı olarak, kimlik tanımlaması yaparsınız. Örneğin Çin'de bir kapıyı çalan sizi tanımıyorsa kapı duvardır, açılmaz. Batılı bir ülke de iseniz kapıdaki kişi tanıdıksa veya kendine benziyorsa kapıyı açar ve gelen kişiye isteklerini sıralar. İstedikleri cevapları almaz ise teması keser. Bizim medeniyetimizde gelen kişi Tanrı Misafiridir, karnı doyurulup sorulur; emrin isteğin neydi diye sorulur. Evimizin kapısı açılır, evimizin başköşesine oturtulur, kimsin, nesin, nerden gelirsin, nereye gidersin diye sormadan, aç mısın, susuz musun diye sorulur. Yani neyimiz varsa kim olduğuna, hangi inanca sahip olduğuna bakılmaksızın paylaşırız. İşte bizim kimlik tanımlamamız, bu temel de şekillenmiştir.

Bir toplum, devleti oluşturan kurumları inşa edip, organizasyonunu tamamlayıp, devlet olmuş ise, aynı zaman da bir medeniyet yürüyüşü başlatmış demektir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin başlangıcı olarak kabul edilen Mete Han, Kara Kuvvetlerini, kuralı bu yıl 2230 yıl olacak. Bu aynı zamanda medeniyet yürüyüşümüzün resmi tarihlemesidir. Bu Medeniyet yürüyüşümüzün için de olan herkes Türk’tür. Gazi Mustafa Kemal Atatürk bu temelde, “Türkiye Cumhuriyetini Kuran Türkiye Halkına, Türk Milleti Denir” diyerek günümüze evrensel bir kavram olarak taşımıştır.

Her medeniyet kendi insan tipini oluşturduğu kabulünden hareketle; Medeniyetini dair insan tipini tanımlar. Bizim medeniyetimiz kendi insanını; cimri değil, cömert - haset eden değil, takdir eden - kıskanç değil, imrenen - gururlu değil, vakarlı - zillet yok, tevazu sahibi - gıybet dedikodu yok, yerinde ve gerektiğinde hakikati ortaya koyan insanlar amaçlamış ve bunu temel almıştır.

İşte yukarıda temel değerlerini ve davranış kalıplarını ortaya koyduğumuz Türk Medeniyetindeki insana aynı zamanda hedef koymuştur. Bunu yaparken Türk milletine, erişilmesi gereken hedefler, ülküler, maddi ve manevi amaçlar; muhayyel yer ve alemlere hâkim olmayı tanımlarken “Kızıl Elma” tanımını yapmıştır.

Bu kavramı anlamak için unuttuğumuz küllenen medeniyetimizde Kızıl, Türklerde Altını, hakimiyeti, gücü ve savaşı sembolize ettiğini yazalım. Aynı zamanda küre kusursuz bir geometrik şekildir. Altın bu dünyada ve öldükten sonraki dünyamızda varlığını sürdürecek bir maden olarak kabul edilir. Öte yandan bütün insanlık Altın'ı madenlerin kâmili olarak kabul eder ve "Tanrı'nın" zatına atfedilir. Bizim medeniyetimiz de insanında varacağı en son nokta “Kamil İnsan” olmaktır.

O nedenle Türk milleti, Yaratanın kusursuz olarak yarattığı bu evrende, onun izni, emri üzerine, hâkimiyet ve kusursuz yönetme iddiasının temsilcisi olarak, Kut verilmiş bir millet anlayışına sahip bizim medeniyetimiz "Kızıl Elma" diyerek ötelerin ötesine yönelik hedeflerini kavramsallaştırmıştır.

Türk Dil Kurumu milletle ilgili; “Bir milletin kendine özgü düşünüş ve yaşayış biçimi, dil, töre ve gelenekleri, toplumsal değer yargıları ve kuralları ile oluşan özellikler bütünü” biçiminde tanımlamıştır. Doğal olarak Bengü taşlarda yer aldığı biçiminde; “Biz açları doyurduk, çıplakları giydirdik, (od’u) ateşi olmayanlara ateş verdik, az milleti çok kıldık diyen atalarımızın sesini duymak gerekir.

Biz bu gün “Hep Birlikte Türk Milletiyiz” derken, kendini bu medeniyetin çocuğu olarak gören, herkesi kapsadığı açıktadır.

Biraz daha açmak gerekirse Tarihsel birlikteliği olan, İnanç birliğine sahip, Ortak bir kültür yapısı için de olan, örf, adet, gelenekleri, kilimin deki motifi aynı olan, ortak müzik kültürüne sahip, ortak geçmiş ve gelecek tasavvuruna sahip olanların ortak adı olarak Türk'üz. Çeliğin içinde, demirden, başka karbon, molipten gibi çeşitli maddeler vardır. Bu maddeler birlikte çeliği oluşturur. Yani ayrılamaz bir bütün oluşturmuşlardır. Yani birlikte anlamlı ve değerli olmuşlardır. Tıpkı bizim hep birlikte Türk Milleti olduğumuz gibi.

Biz birlikte yaşadığımız hiç kimseyi ve hiç bir gurubu, kendimizi tanımladığımız ölçüler dışında görmedik. Hiçbir gurubu, hiçbir ölçü ve nedenle gruplaştırmadık, vatandaşlık temelin de hiç kimseyi birbirinden ayıracak öbekler oluşturmadık. Bizim medeniyetimizde, Milli kimlik; bireysel ve toplumsal anlamda milli kültürü ve bu kültürün parçası olan eşit vatandaşlığı tanımlar.

Millet tanımlaması ile birlikte milletperverlik kavramı gündeme gelmiştir. Bu konu ile ilgili İsmail bey Gaspralı; “Milletperverler onlardır ki, Kimin ne yaptığına, ne yapmadığına bakmadan en iyi bildiği işle işe başlayandır” diyor. Milliyetçilik; “Milli kimliğe bağlılık temelinde, bireysel çıkarları ile milletin çıkarlarını ortaklaştırmış, bu bağlamda fikri ve siyasal organizasyonu benimsemiş kişiler” diyebiliriz.

Benim katılmadığım, fikirler de vardır. Mesela Milli kimliğin oluşumunda “milli kimliği inşa eden değer milliyetçiliktir” anlayışı gibi bizim medeniyet yürüyüşümüze, İbni Haldun’un sosyolojik anlamdaki yaklaşımına, Ziya Gökalp anlayışına aykırı bakışlarda vardır.

Kuantum bilgisayarın olduğu ABD, İngiltere, Rusya, Çin, Hindistan'da, aynı anda, bir soruya binlerce cevap üretebilen bilgisayarlar var. Milliyetçiler, Türk Milletinin buna sahip olmak için mücadele den, bu bilgisayarın olduğu bir ülke olmak mücadele eden insandır. Bizim “Kızıl Elmamız” dün olduğu gibi yapay zeka teknolojisine sahip olmaktır. Yani Algoritmalar kullanılarak kitlelerimiz yönlendirilsin istemiyorsak, biz kendi irademiz ve kararlarımız yönetmesini istiyorsak, Haydin “Kızıl Elmaya.”

Dr. Abdullah BUKSUR
İnsan Hakları Eksperti
(İHAF) İnsan Hakları Avrasya Formu Gn. Sek.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.