TÜRKİYE VE TÜRK DÜNYASI İLİŞKİLERİ

Dr. Abdullah BUKSUR

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)’nin sona ermesinden sonra bağımsızlığını kazanan Türk Cumhuriyetleri, tek kutuplu dünyaya doğmuştur. Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve hızla bağımsız bir devlet olma sürecine giren Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye ile birlikte Tacikistan, Afganistan, Pakistan, Macaristan, ileride belki Güney Kore, Japonya, Finlandiya gibi ülkelerin de kapsama potansiyeli taşımakla birlikte; medeniyet coğrafyamız daha da geniş bir tanıma muhtaçtır. Yani Afrika’nın içlerinden Sibirya steplerine, Doğu Türkistan'dan Adriyatik denizine uzanan bir coğrafyadan söz ettiğimiz ortadadır.

Bunun bir hayal değil gerçeğin ta kendisi olduğunu yüksek sesle söyleyebileceğimiz, imkân ve kabiliyete ulaştığımız an, hayaldi gerçek oldu diyeceğiz. Yani bu coğrafyada on üç özerk Türk cumhuriyeti ve 50 civarında Türk topluluğu hâlâ bağımsız değildir.

SSCB’nin dağılma sürecinde sadece beş tane Türk cumhuriyeti bağımsızlığını kazandı. Bu gün dünyada yaşanan krizin sonuçlarını hâlâ görmedik. Dün Berlin duvarının yıkılması SSCB’nin dağılışını tetiklemişti, bu yeni dönemde dünyada yaşanacak, ABD'yi de içine alacak büyük coğrafi değişimlere ve yeniden yapılanma sürecini, hangi olay tetikleyecek. Kısaca geliyor, gelmekte olan.

Bizlere Liberal düzenin veya Kapitalizmin, Sosyalizm “Komünizm” karşısında zaferi gibi sunulmuştu. Biz şimdi Kapitalizm, yeni bir Keynes çıkaramazsa intiharına tanıklık edeceğe benziyoruz. Francis Fukuyama’nın dediği gibi “tarihin sonu” gelmeyecektir. Ve Güneş doğunca, bütün yıldızların söndüğü gibi Türk medeniyeti, kendi medeniyet kodlarına dayanarak insan merkezli ayağa kalkınca, bu gün bilinen ideolojilerin hiç birinin anlamı ve değeri kalmayacaktır.

Türkiye SSCB’nin yıkılışından hemen sonra Batılılar için tehdit ortadan kalktığı için, hep birlikte Türkiye’nin değersizleştiği üzerine yazılar yazdılar. Ve bu yazılarda, Türkiye’nin konumundan kaynaklı olarak aldığı Askeri ve Ekonomik yardımların kesilmesi gerektiğinin altını çizmişlerdi. Türkiye bu ortamda Rusya ile karşı katma, Avrupalar için değersizleştirilmiş jeopolitik konumunu kaybetmiş ikinci sınıf bir ülke olarak görülüyordu. Ve bu durumun Türkiye’nin kaderi olduğu bile söyleniyordu.

Bu ortama ek olarak, Türkiye’nin etrafı sürekli bir yangın yeri haline almıştı. Buna Batılı devletler ülkemizin içine doğru terör faaliyetlerini bir kütük gibi fırlatıyorlardı. Soğuk savaş sonrasın da Türkiye çok ciddi değişimlerle karşı karşıya kalmıştı.

Bütün bunlar olurken 1991 yılına gelindiğin de Azerbaycan, Özbekistan, Kırgızistan Türkmenistan, Kazakistan bağımsızlıklarını ilan etti. Türkiye bu ülkeleri tanıyan ilk ülke olarak hemen Büyükelçilerini atadı. Tataristan da bağımsızlığını ilan etmiş olsa da bu ülke bağımsızlık sürecini tamamlayamadı. Bu gün Rusya Federasyonu tarafından hukuksuz bir biçim de “İlhak edilen Kırım” Ukrayna toprakları için de yer almaktaydı. Türkiye ve SSCB yerine kurulmuş Rusya Federasyonu ile ilişkileri devam ettirirken Batı ile de iş birliğini devam ettirdi.

Türk Devletleri ve Akraba Toplulukları ile Kurumsal İşbirliğinin Geliştirme Süreçleri

Türkiye, kendi medeniyet coğrafyasının parçası olarak gördüğü toplumlarla, kamu diplomasisi temelinde, halkların birbirine yaklaşması politikası temelli yaklaşımla; Türkistan coğrafyasında yeni bağımsızlıklarını kazanmış olan ülkeleri önceleyen, ekonomik, sosyal ve kültürel zeminde çalışmalar yapacak kurumsal yapılanma adımı attı.

Geçmişte kişiler ve projeler temelinde bölük pörçük çalışmalar yerine, zaman ve mekân analizleri yapılmış çalışmalara yönelmiştir. Türkiye’nin dış politika hedeflerine uygun olarak, ülkelerin kalkınma hedefleri merkezli alınarak faaliyetler göstermesi için, 1992 yılında (TİKA) Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı kurulmuştur.

Türkiye, Türk medeniyet coğrafyasında toplumsal yapı ve ulus kimliği kazanımında, kendi birikimlerini paylaşarak, sağlıklı kimlik oluşumuna destek vermiştir. Ülkelerin ekonomik, sosyal ve temel insan hak ve özgürlükleri alanında teknik alt yapı eksikliklerini tamamlayacak çalışmalar yapmıştır. Bu aşamadan itibaren TİKA, bölgede teknik altyapıdan ziyade kurumsal kapasite artırımına odaklanmıştır. Ülkelerin kurumsal kapasitenin artmasıyla birlikte, SSCB'den kendilerine plânlı olarak bırakılmış sorunlar bagajına dönerek, en azından ikili görüşme zeminde çözüm görüşmeleri başlığı açılmıştır. Artık ülkeler kendi aralarında sorun üretmeye değil çözüme odaklanmalarına katkı sağlamıştır.

Bütün bu faaliyetlerle birlikte, sivil toplum kuruluşlarının olumlu katkıları göz ardı edilemez. STK'lar üzerinden örnekleme yapmak gerekirse başta, (TUDEV) Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk Kardeşlik ve İşbirliği Vakfı – Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı (TÜRKSAV) kurularak, çalışmalarına başlanmıştır.

SSCB’nin yıkılması ve Küreselleşme süreci bizim medeniyet coğrafyamızı da derinden etkilemiştir. Bu süreçler yaşanmadan önceki döneme göre, ülke ve insan geçişkenliği artmakla birlikte; kültür, sanat, edebiyat etkileşim içine girmekle birlikte, bilim, hukuk, iktisadi ve son olarak siyaset etkileşim içine girmek durumunda kalmıştır. Dünyadaki yaşanan değişim, bir dönüşümü de gündeme getirmekle kalmamış, ülkelerin birbiriyle ilişki seviyelerini arttırmaya, daha çok bağımlı hâle gelmelerine neden olmakla birlikte, ortak değerlerini daha görünür kılarak, meselelere yaklaşımlarını yumuşatarak, sürekli iletişimde kalacak tavırlar geliştirmelerine neden olmuştur.

TÜRK KENEŞİ / TURKİC COUNCIL

İletişimde kalma ve ilişkileri sürekli kılma hedefinin öncül şartı, ülkelerin bir biriyle kurumsal ilişkilerini aracısız kuracak bir mekanizmaya ihtiyaçları görünür hâle gelmişti. Bu ihtiyacın görünür hâle geldiği 1992 yılından itibaren, bu alanda çalışmalar da başlamıştı. Bu bağlamda Türkçe Konuşan Devletler, o dönemde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Turgut Özal başkanlığında Devlet Başkanları seviyesinde Ankara'da toplandı. Bundan sonrada 9 toplantı yapıldı. 16 Eylül 2010 da yapılan 10. Zirveye gelindiğin de (TDİK) “Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi”nin kuruluşu resmi olarak ilan edildi.

Daha sonra Türk Konseyi kurulması ve 2018 yılında Macaristan’ın katılması ile birlikte artık toplantılar “Türk Konseyi”- “Türk Konseyi Zirveleri” toplantıları olarak tanımlanmaya başlamıştır. Bu durum Türk Konseyi’nin AB ile ilişkilerinde etkin bir rol almış ve Türk Konseyi’nin Macaristan’ın başkenti Budapeşte'ye bir temsilcilik açmasıyla kurumsal bir hâl almıştır.

Üye ülkeler arasında, her alanda işbirliğini artırmak, bölgesel ve küresel barışa, istikrara katkı yapmayı hedefleyen, Kazakistan Kurucu Cumhurbaşkanı Sayın Nursultan Nazarbeyev’in önerisiyle Nahçıvan'da toplanan Türk Devletleri bir anlaşmaya imza atmıştır.

Burada yapılan anlaşmada; ilişkilerin ortak tarih, ortak kültür, ortak dil ve ortak kimlik birliği temelinde inşa edileceği resmi olarak açıklanmıştır. Ülkelerin ilişkilerinin artması sonucu, ekonomik ilişkilerde hemen kendisini göstermiş, o günden bu güne ekonomik hacmimiz beş katına çıkmıştır. 11 milyar dolar seviyesine ulaşmıştır. Ancak bu yeterli değildir. Bu ülkelerde bulunan hammaddelerin, o ülkelerde işlenmesi ve mamul madde haline getirilerek piyasaya arz edilmesi çok önemlidir.

Önümüzdeki süreçlerde eğitim ve bilgi havuzu başta olmak üzere insan kaynakları ve ortak teknoloji üretimi başta, eğitim – öğretim konusunda, teknolojideki ilerlemelerde kullanılarak çok önemli adımların atılmasını bekliyoruz.

TÜRKSOY

Bu gün bu yapının bir parçası olan, ancak bu birlikteliğin ortaya çıkmasın da önemli katkılar yapan önemli kuruluşlarımız da vardır. 1993 yılında kurulan, merkezi Ankara'da bulunan (TÜRKSOY) Uluslararası Türk Kültür Teşkilatı, Türk Dünyası ile ilgili kültür sanat ve ortak kültür konusunda karşılıklı işbirliğine dayalı, diplomatik faaliyet yürütmektedir.

Uluslararası Türk Akademisi

2012 yılında Sayın Nursultan Nazarbayev’in önerisiyle Kazakistan'da kurulan, Uluslararası Türk Akademisi, (Türk Dünyası ile ilgili akademik çalışmalar yapmaktadır. Ortak tarih kitabı çalışması bu merkezde yapılmıştır) Bu çalışmalar Türk dünyasında var olan ortak tarih ve kültür birliğini görünür kılacaktır. Yapılan faaliyetler entelektüel işbirliğini artıracak ve derinleştirecek biçimde devam etmekle birlikte; bünyesinde Tarih, Etnoloji gibi merkezler ile birlikte, kültür, sanat, Sosyal ve Ekonomik, Uluslararası araştırmalar, Terminoloji, Dil ve Edebiyat, gibi beş akademik birim bulunmaktadır. Akademi çeşitli alanlarda elliden fazla kitap yayınlamıştır. Arıca bilimsel-akademik nitelikli “Altay Araştırmaları ve Türkoloji” ve “Global Türk” isimli iki dergi çıkarmaktadır.

TÜRKPA

(TÜRKPA) Türk dili Konuşan Ülkeler Asamblesi, 2008 yılında parlamentolar arası işbirliğini geliştirmek amacıyla, uluslararası standartlar temel alınarak, ulusal mevzuatları birbirine yaklaştırmak, ekonomik, sosyal ve hukuki zeminlerde parlamentolar temel alınarak çalışmalar yapmaktadır.

TÜRK KONSEYİ

Resmi kuruluşu 2011 yılında yapılan Konsey, Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan’ın özel sektör kuruluşlarının katılımlarıyla ekonomik işbirliğine daha ileriye taşımak için kurulmuştur.

TÜRK İŞ KONSEYİ

Türk İş Konseyi, Türk Konseyinin bünyesinde; Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, ve Türkiye'den özel sektörün katılımı ile 2011 yılında aktif hâle getirilmiştir. Amacı ekonomik iş birliğini daha yukarılara taşımaktır. Daha sonra, 2019 yılına gelindiğinde, Kazakistan’ın başkenti Nursultan'da üye ülkelerin Başkanlarının katılımı ile “(TTSO) Türk Konseyi Ortak Sanayi ve Ticaret Odası” kurulmuştur. Uluslararası statü kazanması için gerekli adımlar atılmıştır. Daha sonra Başkentlerde yapılan iç formları bu konuda umut verici çalışmalardır.

Türk Kültür ve Miras Vakfı

2012 yılında kurulan Türk Kültür ve Miras Vakfı, Türk Kültür ve Mirasına sahip çıkmak, muhafaza etmek ve geliştirmek amacıyla yapılan çalışmalara fon sağlamak ve uzman eleman yetiştirmek amacıyla kurulmuş, “Türk Konseyine” bağlı bir kuruluştur.

Bu kuruluşlarla birlikte Yunus Emre Enstitüsü gibi, Türk medeniyetinin Kültürünü, Türk Dilini ve Kültürel mirasını, sanat ve edebiyat birikimini aktarmak için yumuşak güç unsurlarını devreye sokmuştur. Yunus Emre Enstitüsü 2023 yılına kadar bütün dünya da 100 noktada temsilcilik açmayı planlamaktadır.

Yunus Emre Enstitüsü, Türkoloji çalışmalarında öncü bir rol üstlenmiş, çalışmalara ev sahipliği yapmaktadır.

Ayrıca Maarif Vakfı, kültür ve medeniyet etkileşimini "ortak iyi"ye ulaştıracak bir yol olarak gören Türkiye'nin uluslararası platformda eğitim alanında dünyaya açılan çalışmalardan biridir. 2016 yılında Türkiye'de kurulan “Türkiye Maarif Vakfı”, yurt dışında Türkiye Cumhuriyeti adına Milli Eğitim Bakanlığı dışında doğrudan eğitim kurumu açma yetkisine sahip, kâr amacı gütmeyen tek kuruluştur.

Türkiye Maarif Vakfı, günümüzde eğitimin temel gayesi haline gelen, kendisini her daim yenileyen, geliştiren, dünyaya, hayata, topluma ve şahsına yönelik bakış açısını derinleştiren bireyleri yetiştirmeyi temel almıştır. Her ülkede okul öncesinden yükseköğretime eğitimin her aşamasında etkin faaliyet yürütmeyi amaç edinmiştir. Böylece insanlığın barış ve huzurunu inşa edecek iyi insanların yetiştiği öncül bir eğitim kurumu olmayı hedeflemektedir. Bütün dünyada insanlığın ortak birikimini, kendi Türk İslam medeniyeti’nin kadîm irfan geleneğini esas alan kapsamlı eğitim faaliyetlerini; İş Birliği ve Dayanışmayı artırma temelli, Şeffaflık, Ehliyet ve Liyakatı temel alan, Kuşatıcılık ve Evrensel ölçütlere uygun olarak vermeyi amaçlamaktadır. Bunlarla birlikte finans ve savunma alanında ortak faaliyetler yürütülmektedir.

Bütün bu alanla birlikte aynı medeniyetin çocukları olan devletler, aynı tarihsel paydalarda buluştukları için birçok alanda örgütler kurmalarına rağmen bu yetmez.

TÜRK VE AKRABA TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI

2010 yılında kurulan Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) yurtdışındaki vatandaşlarımız, kardeş topluluklarımız ile Türkiye’de öğrenim gören uluslararası burslu öğrencilerimize yönelik çalışmaları koordine etme, bu alanlarda verilen hizmetleri ve yapılan faaliyetleri geliştirme görevini üstlenmiştir.

Başkanlığın çalışmalarıyla, gerek yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızla gerekse kardeş topluluklarla ilişkiler güçlendirilmekte, ekonomik, sosyal ve kültürel olarak daha yakın ilişkiler tesis edilmektedir. Türkiye Burslusu öğrenciler ise; dünyanın dört bir yanındaki gönüllü elçilerimiz olmaktadırlar.

Türkiye Cumhuriyeti, dili ile dini ile, tarihsel, etnik ve kültürel değerlerin oluşturdu, toplumların kutsalları konusunda ortaklıklaşan Türk devletleri ile işbirliği kaçınılmazdır.

Son yıllarda Türkiye, Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerini daha yukarı taşımak için farklı politikalar ve iş birliği arayışlarına girerek, görünürlüğünü artırmaya çalışmaktadır. 1991 yılından itibaren Türk dış politikasında önemli bir yer ayrılmaya başlanmıştır.

SONUÇ

Türk Devletleri ortak politikaların gereği ve aracı olan askerî alanda da ortak bir zemin arayışları devam etmektedir. Bu çerçevede oluşturulmaya çalışılan ve bir çok kişi tarafından Turan Ordusu olarak bilinen "Avrasya Askerî Statülü Kolluk Kuvvetleri Teşkilâtı (TAKM)" hem Türkiye hem de bölge ülkeler açısından büyük önem taşımaktadır. TAKM'ın oluşturulması ile beraber Türk milletinin hemen ilgisini çeken bu birliktelikte üye ülkelere ve bölgeye güç katacağı şüphesizdir. Yukarıda da bahsedilen tüm konuların yanında, Türk Devletleri Birliği Üyesi ülkeler açısından, savunma sanayi sahasında birlikteliğin ne kadar gerekli olduğu ve önemi ortadır. 2020 yılının ikinci yarısına gelindiğinde, Türk Savunma Bakanı Hulusi Akar, Kazakistan ve Özbekistan'ı ziyaret ederek "askeri ve askeri-teknik işbirliği olanaklarını" ele aldıkları bir toplantı yaptı. Türk Savunma Sanayii Dergisi bu konuda; Akar, Kazak mevkidaşı Nurlan Yermekbayev ve Özbek mevkidaşı, Bakhodir Kurbanov ile bir araya geldi. Kazakistan'da kalmaktan duyduğu memnuniyeti dile getiren ve buraya "ataların evi" diyen bakan, "ortak tarih, geçmiş ve ortak değerler" üzerine odaklandı. "Hem askeri eğitimde hem de savunma sanayisinde mevcut ilişkinin genişlemeye devam edeceğine ve bunun ülkelerimiz ve silahlı kuvvetler için çok faydalı olacağına inanıyorum." dedi.

"Başkanlarımız en üst düzeyde fikir birliğine vardıkları için kendi faaliyetlerimizi belirledikleri çerçeveler içinde kolaylıkla organize edebiliyoruz. Taraflar olarak her iki ülkenin de güçlü askeri güçlere sahip olduğu ve bilgi ve deneyim paylaşımının önemli sinerji sağlayacağı konusunda hemfikiriz." diye ekledi. Kazakistan Savunma Bakanı Nurlan Yermekbayev, Bakan Akar'ı "Anavatandan Memlekete Hoşgeldiniz" ifadesiyle karşıladı, ardından toplantı kapalı kapılar ardında yapıldı. Özbek Savunma Bakanı Bakhodir Kurbanov, Akar'ın Taşkent'te yaptığı benzer konuşmalara cevaben meslektaşını ülkesinde görmekten duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

"Askerî ilişkilerimiz, ülkelerimiz arasındaki ilişkiler sayesinde hızla gelişiyor," dedi. Basına da kapalı olan görüşmenin sonunda Akar ve Kurbanov, askeri ve mali işbirliği anlaşması ile mali yardım sağlanmasına ilişkin Protokol imzaladı.

Millî Savunma Bakanımızın bu ziyaretinin ardından bazı Türk medyası, Türk halklarından birleşik bir Turan ordusu oluşturmanın mümkün olup olmadığını merak etti. Habernediyor.com gazetesi, "Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki savaşla bağlantılı olarak, Türk birliğinin güçlendiğini ve bunun değerinin daha belirgin hale geldiğini" yazdı.

Oryantalist ve siyaset bilimci Adil Kaukenov'un (Kazakistan) Pravda.Ru'ya söylediği gibi, “bugün ortak bir Turan ordusunun kurulması "Türkiye için kesinlikle gerçek dışı bir fantezi, ulaşılamaz bir hedeftir.” dedi. Kaukenov'a göre, Türkiye kendisini Türk dünyasının lideri olarak görüyor ve "bazı olayları hızlandırmak istiyor, özellikle şimdi Recep Erdoğan döneminde daha gerçek entegrasyon dernekleri görmek istiyor, ancak bu pratikte imkansız."

"Her Orta Asya ülkesinin kendi çıkarları ve kendi askeri kalkınma vektörü vardır ve Türkiye bunda oldukça sağlam bir yere sahiptir, ancak kesinlikle benzersiz değildir. Üstelik aslında Orta Asya için, işbirliğinin ana vektörü elbette Rusya'dır. Aslında, tüm bu konuşmalar anlık bir abartı niteliğindedir; ancak bunların altında hiçbir gerçek yok. Başka bir şey de Kazakistan'ın Türkiye ile sıcak ilişkileri, ancak birleşik bir ordu oluşturma söz konusu değil, "dedi Adil Kaukenov.

Ancak Kazakistan'da başka bakış açıları da var. Ve geçen yıl parlamento, Kazakistan ve Türkiye hükümetleri arasında askeri eğitim ve öğretim, ortak tatbikatlar, savunma sanayi, barışı koruma operasyonları, askeri, bilimsel ve teknik araştırma ve bir dizi diğer alanlarda askeri işbirliği konusunda bir anlaşmayı onayladı.

Türkiye'nin, pan-Türkizm ve neo-Osmanlıcılık ideolojileri çerçevesinde Sovyet sonrası alanda aktif olarak çalışmaya başladığı ve bu açıdan Ermenistan'ın Dağlık Karabağ'daki yenilgisinin Türkiye'ye Rusya'nın sınırlarındaki sorunları çözemeyeceğinin bir işareti olacağı açıktır. Ve eğer öyleyse, o zaman bugün gerçek dışı görünen şey, "sıcak" bir ilişkiyle gerçeğe dönüşecektir.

Ancak daha sonra Kazakistan ve Özbekistan, Erdoğan'ın Rusya, Suriye, Libya ve diğer bölgelerdeki "ataların evi" topraklarını fethetme kampanyalarına katılıp katılmayacaklarına karar vermek zorunda kalacak.

Dr. Abdullah BUKSUR
İnsan Hakları Eksperti
(İHAF) İnsan Hakları Avrasya Formu Gn. Sek.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.