Bugün Putin'in, “Rus Dünyası" diyerek Doktriner bir ifade olarak 1993 yılında ilan etmiş olduğu “Yakın Çevre Doktrini”nde Rusya, eski SSCB topraklarını “hayati çıkar alanı” olarak kabul etmiş ve bu bölgelerdeki gelişmelere doğrudan müdahil olacağını belirtmiştir.
Rusya her şeyden önce jeopolitik açıdan önemli bir konumda bulunan ve tarihî hinterlandı olarak gördüğü Ukrayna’nın Batılı kuruluşlara (NATO ve AB) üye olmasını çıkarlarına aykırı buluyor. Bu bakış Ukrayna'nın bağımsız bir ülke olmasına yönelik açık ihlalidir. Ukraynalı idarecileri, Batı kurumları içinde yer alma yönetimlerini de, Ukrayna halkına zarar vermekle itham ediyor. (Türkiye Ukrayna'nın NATO'ya girmesine karşı çıkmamıştır.)
Rus yetkililer sıklıkla Ukrayna'yı 2015 Minsk Barış Anlaşması’na uymamakla suçlamaktalar. Bu anlaşma, Donbass’a geniş özerklik verilmesini ve bu bölgedeki bağımsızlık taraftarlarına geniş çerçeveli bir af getirilmesini öngörmektedir. Kırım’ın işgali sonrası şartların zorlamasıyla Ukrayna’nın böyle bir anlaşmayı imzalamış olması ise tam bir diplomatik hezimet olarak değerlendirilmektedir.
Rusya ve Ukrayna arasında sıcak bir çatışma olur mu? Putin, Rusya'nın enerji zengini olmasını stratejik bir avantaj olarak kullanmaya başlamasıyla yakın çevresi olarak gördüğü Kafkaslar, Orta Asya Cumhuriyetleri, Doğu Avrupa ve Baltık bölgelerinde etkinliğini artırma, NATO ve AB ile buralarda karşı karşıya gelmeyi öncelikli hale getirmiştir.
Gürcistan ve Ukrayna'da yaşanan renkli devrimler, Kosova'nın bağımsızlığını kazanmasından sonra, Rusya dış politikada tekrar aktif bir güç olduğunu göstermek ve Batı'nın nüfuz alanına girmesini engellemek için proaktif bir pozisyon almıştır. Kaybeden değil, Gürcistan sürecinde olduğu gibi "kazanan taraf" olmayı becermiştir. Gürcistan'ın toprak bütünlüğünü hiçe sayarak, Güney Osetya ve Abhazya'nın Gürcistan’dan kopmasını sağlamıştır.
Ukrayna konusunda, kendi çıkarlarını korumak için Batı, Rusya’yı ekonomik olarak zor duruma düşürmek ve yalnızlaştırmaya yönelik politikalar uygulamış, ancak bir sonuç alamamıştır. Siyasi meselelerin ekonomik yaptırımlarla değil başka yöntemler kullanarak çözülmesi gerektiği, yaşananlarla teyit edilmiştir.
ABD Başkanı Biden iktidara gelirken, ABD - AB arasındaki problemleri çözerek, yenilenme yaşanacağını pazarlamasına rağmen, AB ülkeleri de Rusya’nın en önemli gelir kalemlerinde ortak olması, planlanan ve beklenen sonuçlardan farklı çıktılara yol açacaktır, taraflar buna hazır olmalıdır.
ABD'nin Rusya Ukrayna gerilimini diri tutarak Rusya'nın bu işin maliyetinden ve uygulayacakları yaptırımlardan ciddi zarar görmesi üzerine plan yaptığını düşünüyorum.
Rusya'nın Ukrayna'yı işgal etmek gibi bir düşüncesinin bulunmadığı rahatlıkla söylenebilir. Donbass bölgesine sınırlı bir harekât düzenlemesi ihtimali ise çok azdır. Çünkü Rusya, siyasi ve ekonomik olarak bu yükü taşıyabilecek durumda değildir. Mevcut statüko Ukrayna ile Rusya arasında uzun vadeli, dondurulmuş bir tür çatışmadır ve muhtemelen yakın zamanda çözülmeyecektir. Rusya burayı gri bölgede ve ayrılıkçıları Rusya’nın çıkarlarına hizmet edecek şekilde bırakmayı tercih etmektedir.
Rusya’nın Ukrayna sınırına askerî yığınak yaparak gerilimi tırmandırmasından, Ukrayna topraklarında bulunan Rus yanlılarının kontrolünde olan bölgeleri onların elinde kalmasını sağlamak, Ukrayna'nın “kendi toprağı” üzerinde egemenlik hakkını kullanmasını engellemek şeklinde bir beklentisi olduğu söylenebilir.
Ukrayna ise tırmanan gerilimden; Batı’nın siyasi, ekonomik ve askerî desteğini alarak, sonuç da NATO’ya entegre olmayı planladığı söylenebilir.
Rusya Ukrayna arasındaki asimetrik güç dengesini dikkate aldığımızda, yaşananların Rusya ile ABD'nin bölgede hâkimiyet mücadelesi olduğu, bu ülkelerin kendilerinden başka bir ülke için kendilerinin savaşmayacağının bilinmemiz gerekiyor. Bu durum, aslında küresel politik hedefleri açısından ABD - RUSYA tarafından, Küresel düzlemde Ukrayna'nın kendi yerini belirlemek açısından işine gelmektedir.
Yaşananlar Karadeniz'in güvenliğini önceleyen Türkiye’nin, NATO, ABD ve Rusya ile ilişkilerini nasıl etkiler?
ABD ve Rusya Ukrayna'da yaşananlar üzerinden, ülkeleri taraf seçmeye zorlamaktadırlar.
ABD ve NATO, Türkiye’den kendi çıkarlarını değil, onların taleplerine göre şartsız destek vermesini istiyorlar. Türkiye açısından Karedeniz barışını bozacak bir duruş çok mümkün gözükmemektedir. Türkiye denge ve iletişim konusunda bir misyon üstlenmelidir. Türkiye başka türlü bir pozisyon alırsa, Ukrayna’da yaşanacak muhtemel bir çatışmadan en fazla etkilenecek ülkelerden birisi olacağı açıktır.
ABD Türkiye'yi, Çin ve Rusya'ya karşı müttefik olarak yanında görmek ister. Irak'ın işgali ve Suriye İç Savaşı’ndan en fazla zararı görmüş olan Türkiye'nin ABD ve müttefiklerinden destek görmediği tarafların malumudur. Bu gerçekler ışığında Türkiye şartsız destek vermeyecektir.
Sonuç; ABD ve Rusya müdahale alanlarında etnik farklılıkları derinleştirerek çatışma ve koparma stratejisi uyguluyor. Anlaşılan o ki ABD, Rusya’ya yönelik ekonomik yaptırımları yayarak ve etkinliğini artırarak devam ettirecek gibi görünüyor. Diğer yandan bu sorunu çözmek yerine buzdolabına kaldıracakları, istedikleri zaman ısıtıp dünya gündemine servis edecekleri söylenebilir.
Dr. Abdullah BUKSUR
İnsan Hakları Eksperti
(İHAF) İnsan Hakları Avrasya Formu Gn. Sek.