Türkiye 11 yıl aradan sonra Suriye ile bozulan ilişkileri düzeltmek ve Suriye’de devam eden savaşın son bulması için üst düzey görüşmelere başladı… Bu alanda ilk açıklamalar Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nda gelmişti. Çavuşoğlu: “Suriye’de bir süredir istihbaratlar aracılığı ile rejim ile görüşüyoruz. Rejim gerçekçi davranırsa terörle mücadele, siyasi süreç, Suriyelilerin geri dönüşü konusunda birlikte çalışmaya hazırız; aksisi düşünülemez” dedi. Hemen akabinde gazetecilerin son dönemde gündeme gelen Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la ilişkilerin geliştirilmesi, Suriye yönetimiyle diplomatik ilişkilerin yeniden tesis edilmesi konularındaki sorulara Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Siyasette dargınlık olmaz. Her an barış içinde olacaksın. Her an görüşebilme imkânı yakalayacaksın” dedi.
Bu ve buna benzer konuşmaların masaya yansıması 28 Aralık 2022 tarihinde gerçekleşti. Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar ve MİT Başkanı Hakan Fidan; Rusya Federasyonu Savunma Bakanı Sergey Şoygu ve Suriye Savunma Bakanı Ali Mahmud Abbas ile Rusya Federasyonu ve Suriye İstihbarat Başkanlarıyla Moskova’da bir araya geldiler. Toplantıda Suriye krizi, mülteci sorunu ve Suriye topraklarında bulunan tüm terör örgütleri ile ortak mücadele çabaları ele alınmıştır. Yapıcı havada geçen toplantının sonucunda Suriye’de ve bir bütün olarak bölgede, istikrarın temin edilmesi ve sürdürülmesi için üçlü formattaki toplantıların devamı konusunda mutabık kalınmıştır. Dünya kamuoyunda büyük yankı bulan bu görüşmeden beklenen, hedeflenen, bilinmeyenler ve olması gereken aşamalar nasıl olmalıdır sorularına kendimce cevap vermek isterim. Şimdi sıra Suriye ile 2011 yılında bozulan ve adeta düşmanca hale gelen ilişkileri düzeltmeye geldi. Ölüm, kan, gözyaşı, yıkım, göç ve daha nice acılar içinde geçen 11 yıl aradan sonra gerçekleşen bu üst düzey diplomatik görüşmelerin neticesinin hemen sahaya yansıma pek de kolay gibi görünmese de eninde sonunda barışın tesis edilmesi için normalleşme süreci tüm taraflar için zaruridir.
Geçen yılların ardında kalıcı bir BARIŞ’ın tesisi için ilkeli bir yol haritası çizilmelidir. Türkiye-Suriye uzlaşmasına ABD başta olmak üzere birçok ülke şu veya bu ölçüde itiraz edecekleri açık; ancak bu barış artık kaçınılmaz bir hal almıştır. Belirli esaslar üzerinde inşa edilecek yol haritasında Türkiye’nin hep savunduğu en önemli ilkelerden bir tanesi Suriye Arap Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğünün korunması ve Türkiye Cumhuriyeti’nin sınır hattında bulunan terörün topyekûn sökülüp atılmasıdır. Bunun içinde; Türkiye ile Suriye arasında 1998 yılında imzalanan Adana Mutabakatı’nın karşılıklı aktifleştirilmesidir.
(1998’de imzalanan 5 maddelik Adana Mutabakatı, şunları içeriyor: 1- “Suriye, mütekabiliyet ilkesi uyarınca, kendi topraklarından doğan ve Türkiye’nin güvenliği ile istikrarını tehlikeye atan hiçbir faaliyete izin vermeyecek. Suriye, PKK’nın topraklarında silah arzı, lojistik malzeme, finansal destek ve propaganda aktivitelerine müsaade etmeyecek. ”2-“Suriye, PKK’yı terör örgütü olarak tanıdı. Suriye, diğer terör örgütlerinin yanı sıra PKK’nın ve uzantılarının tüm faaliyetlerini yasakladı.” 3-“Suriye, PKK’nın topraklarında kamplar ve eğitim ya da himaye amaçlı tesisler kurmasına, ticari faaliyetler yapmasına izin vermeyecek.” 4-“Suriye, PKK üyelerinin, ülkesini üçüncü ülkelere geçiş için kullanmasına izin vermeyecek.” 5-“Suriye, PKK elebaşısının Suriye topraklarına girmesine engel olmak için her türlü tedbiri alacak ve sınır noktalarındaki tüm yetkililere bu yönde direktif verecek.”) Mutabakat, 21 Aralık 2010 tarihinde iki taraf arasında imzalanan “Terör ve Terör Örgütlerine Karşı Ortak İşbirliği Anlaşması” altında geliştirildi. 23 maddelik anlaşma, Türkiye ve Suriye’nin başta terör örgütü PKK ve uzantılarına karşı olmak üzere, ortak terörle mücadelede güvenlik iş birliğini kapsıyor.
11 yıl aradan sonra Adana Mutabakatı taraflar arasında yeniden ek maddeler ve birtakım değişiklikler doğrultusunda tekrar karşılıklı kabul etmeleri gerekiyor. Suriye ile normalleşmede diğer bir adım ise; Türkiye’de bulunan yaklaşık 4 milyon sığınmacının geri gönderilmesi konusudur. Zor bir süreç olsa da tüm tarafların karşılıklı aynı masada oturması ile nihai bir karar ile sonuçlanabilir. Geri göndermeler birçok tarafın katılacağı uluslararası bir yapının (Birleşmiş Milletler, Türkiye, Suriye, Rusya, İran, ABD, Kazakistan, Azerbaycan, Almanya, Fransa, İngiltere ve daha birçok ülke) garantörlüğünde olabilir. Garantör taraflar geri dönenlerin durumlarının zaman zaman yerinde gözlemlenmesi için bazı komiteler kurulabilir. Böyle bir süreç muhaliflerin güven kaygısını ortadan kaldırmış olur. Barışın hızlı tesis edilmesi için; muhaliflerle uzlaşma ve yeni bir anayasa konusu Suriye’nin bir iç meselesi olduğu gerçeği göz önünde bulundurulması ve Suriye Hükümeti’nin çıkardığı af kanunları çerçevesinde ele alınması gerektiğini savunanlardanım. Lakin muhaliflerin içinde bir grup var ki Türkiye’yi yakında ilgilendirmektedir.
Özgür Suriye Ordusu yeni adı ile Suriye Milli Ordusu… Bu silahlı güçlerinin durumu nasıl çözülecek? Türkiye ve Suriye nasıl bir yol haritası çizecek? Diğer mesele Türkiye’ye sıfır noktada yaklaşık 4 milyon muhalifin yaşadığı İDLİP ve burada aktif rol alan HTŞ’nin durumu nasıl olacak? Ve son olarak ABD’nin hamiliğini yaptığı adeta müttefik olarak gördüğü PKK/YPG ile mücadele hangi çerçevede gerçekleşecektir. (Bana göre ABD bu bebek katillerinin birçoğunu Yunan Adaları’na taşıyacaktır…) Geçmişte olduğu bugünde Suriye’nin mevcut milli-üniter yapısının devam etmesi ve toprak bütünlüğü Türkiye açısından hayati önemdedir. Aksine her durumda başta ABD olmak üzere birçok Siyonist devletin projesi olan
BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ
(BOP) kısmi olarak hayata geçmiş olur. Onun için Suriye ile varılacak bir uzlaşma başta Suriye ve Türkiye’ye kapsamlı fayda temin edeceği gibi Ortadoğu ve Dünya Barışı’na da büyük bir katkı sağlayacaktır.
Dr. İmbat MUĞLU