Mısır’ın Milli Güvenlik Sorunu Var Mı?

Dr. Kürşat Korkmaz

Son dönemde Türk dış politika gündeminde önemli konular yer almaktadır. Bu konuları sıraladığımız zaman Doğu Akdeniz, Libya ve Suriye’nin ana gündemin başlıklarını oluşturduğu görülmektedir. Bunun yanında alt başlıklarda bir o kadar fazla olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle son dönemde Türk dış politikası bağlamında yakın bölgelerde meydana gelen gelişmelere karşı sınırların ötesinden karşılama ve bunlara ilişkin gerekli önlemleri almanın önemini görmekteyiz. Bir stratejik hamle olarak Türkiye, sınırlarını güvence altına alırken vatandaşlarına güven telkin etmektedir. Kadim Türk devlet geleneğinde mevcut olan bu strateji insan odaklı bir anlayışın da tezahürüdür. Göktürk İmparatorluğu’nun ana yurdu korumak için savunma hatlarını Ötüken ormanlarından başlatması; Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun Horasan merkezli Türk yurdunun savunması için Anadolu’ya gelmesi ve burayı fethederek bu coğrafyada savunma hatları kurması; Osmanlı İmparatorluğu’nun savunma hatlarını Balkanlardan başlatması ve bu coğrafyada tahkimatı güçlendirilmiş güvenlik hatları oluşturması bu geleneğin sonucudur. Türk devlet geleneğinin tarihsel süreçlerinde bu tür politikalar oluşturulması günümüzde de Türkiye Cumhuriyeti’nin fıtratında mevcuttur.

Gelişen bu süreç içerinde özellikle bölgesel ve küresel güçler ile yukarıda saydığımız üç ana bölgede karşı karşıya kalınmaktadır. Hem sahada hem de masada diplomatik hamleler önem kazanmaktadır. Bu bağlamda özellikle Libya ve Doğu Akdeniz bölgesinde karşı karşıya geldiğimiz ve çıkarlarımızın çoğu alanda çakıştığı Mısır ile Türkiye’nin diplomatik ilişkileri sorgulanmaya başlanmıştır. Bu doğrultuda Mısır ile diplomatik ilişkilerin bir an önce başlatılması konusu kamuoyunda tartışılmaktadır.

Bu bağlamda Türkiye-Mısır ilişkilerinin geleceğine ışık tutmak amacıyla aşağıdaki sorular önem kazanmaktadır.

1. Türkiye-Mısır ilişkilerinin tekrar tesis edilmesi mümkün müdür? İki ülke arasındaki temel görüş ayrılıkları nelerdir?

2. Mısır milli güvenlik sorunu yaşıyor mu? Bunun temelleri nelerdir? Bu sorun ile ilgili bulgular var mı?

3. İki ülke arasındaki ilişkileri gelecek dönemde neler beklemektedir?

Bu soruların cevapları Mısır’ın milli güvenlik sorununun varlığının anlaşılmasına yardımcı olacaktır.

 

Türkiye-Mısır İlişkileri

Ortadoğu ve İslam coğrafyasında Türkiye, İran ve Mısır önemli devletlerdir. Bu devletlerin her birinin belli alanlarda nüfuzları bulunmaktadır. Özellikle 1979 İran devriminden sonra bu coğrafya yeniden şekillendirilmeye başlanmıştır. Geçen süreçte bu üç devlet arasındaki karşılıklı ikili ilişkiler coğrafyanın şekillenmesinde her zaman önemli olmuştur. Bu üç devletin çıkarlarının çatıştığı alanlarda ortaklaşa politikalar üretilmesi nisbi olarak daha fazla olmuştur. Bu açıdan bölgesel ve küresel dinamikler sabit tutulduğunda bu üç devlet arasındaki çıkar alanları içinde mücadele kaçınılmaz olmuştur. Türkiye ve Mısır arasındaki ilişkiler her dönem belli bir düzeyde devam etmiştir. Genel anlamda yukarıda bahsedilen çıkar çakışmalarının fazla olması iki ülke arasındaki ilişkilerin de istenilen düzeyde olmamasına neden olmuştur. Doğu Akdeniz bağlamında iki ülke ilişkilerine bakıldığında Mısır 2003 yılında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile deniz yetki alanlarının sınırlandırılması antlaşması yapmıştır. GKRY’nin Mısır ile GKRY’nin Mısır ile yaptığı anlaşma diğer ülkelerle yapılan antlaşmaların yolunu açmıştır. GKRY, Mısır’ın ardından Lübnan ve İsrail ile de deniz alanlarının sınırlandırılması antlaşmalarını yapmıştır. Bir nevi GKRY, Doğu Akdeniz’de kendisinin Kıbrıs Adası’nın tek yasal temsilcisi olarak görülmesine zemin hazırlamıştır. Mısır, Doğu Akdeniz ve Akdeniz’de Türkiye ile ortak çalışmalar ve anlaşmalar yapmamıştır. Bu doğrultuda 2011 Arap Baharından etkilenen ülkelerden biri de Mısır olmuştur. 32 yıl ülkeyi yöneten Hüsnü Mübarek halk ayaklanmaları sonucunda devrilmiş ve yıllar sonra yapılan yasal seçimler sonucunda Muhammed Mursi’nin önderliğindeki Müslüman Kardeşler hareketi seçimi kazanmıştır. Mursi demokrasiyi ön planda tutarak bölgesel olarak her ülke ile ilişkileri geliştirme yönünde bir politika gerçekleştireceğine yönelik söylemlerde bulunmuştur. Mısır ekonomisini güçlendirmeye yönelik adımlar atacağını ifade etmiştir. Özellikle Mısır ekonomisini önemli ölçüde destekleyen ve mali yardımlarla ayakta tutan Körfez ülkeleri konusunda bağımsız bir dış politika sergileyemeyeceğinin farkında olmuştur. Bu bağlamda Türkiye ve İran ilişkilerinin geliştirilmesi yönünde adımlar atmaya başlamıştır. Mısır’ın bu politik hamleleri Körfez ülkelerinde rahatsızlıklar meydana getirmiştir. Bilhassa Mısır’ın İran ile ilişkileri normalleştirme ve derinleştirme söylemleri ile politikaları rahatsızlığın ekonomik eylemlere dönüşmesine zemin hazırlamıştır. 2012 ve 2013 yıllarında Mısır, İran ve Türkiye arasında üçlü zirveler gerçekleşmiştir. Bu görüşmelerde Türkiye; Mısır ve İran ilişkileri konusunda köprü rolünde olmuştur. Mısır’ın İran ile yakınlaşması bir takım fay hatlarını harekete geçirerek, Körfez ülkelerinin Mısır ekonomisinde belli oranlarda desteğini kesmeye başlamasına neden olmuştur. Bunun sonucunda Mısır ekonomisinde dengeler bozulmaya başlamış ve toplumsal tepkiler ortaya çıkmıştır. Mursi iktidarına karşı gösteriler yapılmış ve ordu içindeki fay hatları harekete geçmiştir. Halkın geçim sıkıntıları ve Mursi iktidarının yanlış dış politik hamleleri olduğunu öne sürerek Mısır Genel Kurmay Başkanı Sisi öncülüğünde darbe gerçekleşmiştir. Darbenin arkasında yer alan ve destekleyen Körfez Ülkelerinde Birleşik Arap Emirliği (BAE) ve Suudi Arabistan ön plana çıkmıştır. Darbeci Sisi BAE ve Suudi Arabistan’ın tekrar Mısır ekonomisine desteğini sağlamış ve dış politikadaki yönelimini bu iki ülkenin tercihlerine göre tekrar revize etmiştir. Özellikle İran ile arasına mesafe koymuştur. Bölgesel dinamikler tekrar ön plana çıkarılarak Mısır, Türkiye ve İran arasındaki ilişkiler geçmiş dönemdeki doğasına dönmüştür. Demokrasi dışı bir yolla iktidarı ele geçiren Sisi’ye Türkiye’den tepkiler gelmiştir. Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkiler gerilmeye ve büyükelçiliklerin çekilmesine varacak şekilde diplomatik bir krize dönüşmüştür. Türkiye karşıtlığını son dönemlerde arttıran BAE ve Suudi Arabistan Mısır’ın darbeci iktidarı üzerinde Türkiye ile ilgili politikalar da etkileyici güç olmuşlardır. Gelinen süreçte Mısır Türkiye ilişkilerinde belirleyici parametre Körfez ülkeleri olarak tabir edilen BAE ve Suudi Arabistan’ın öncelikleri olmuştur. Mısır ekonomisini belli oranlarda ayakta tutan bu ülkeler darbeci Sisi iktidarını kendilerine bağımlı hale getirerek bir blok oluşturmuşlardır. Yukarıda yer alan sorunun cevabı bağlamında Türkiye-Mısır ilişkilerinde iki ülke karar alıcılarının dışında başka karar alma mekanizmalarının mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Bu açıdan günümüzdeki veriler ele alındığında  iki ülke ilişkilerinin geleceğine yönelik olumlu emareler bulunmamaktadır.

Mısır’ın Beka Sorunu

Mısır son dönemde Doğu Akdeniz’de aktif bir politika ortaya koyan ülkelerin başında gelmektedir. Doğu Akdeniz’in en uzun kıyı şeridine sahip olan (1870 km) Türkiye’yi dışlayarak Mısır, Yunanistan, İsrail ve GKRY tarafından oluşturulan Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nda Mısır kurucu ülkelerden biri olmuştur. Bölge dışından ABD ve Fransa tarafından desteklenen bu forumda Doğu Akdeniz’den çıkarılacak hidro karbon yataklarının Sevilla haritası doğrultusunda paylaşımı esas alınmaktadır. Mısır, bu forum dışında 2003’de GKRY ile yapmış olduğu deniz yetki sahalarının sınırlandırılması anlaşmasının bir benzerini geçtiğimiz aylarda Yunanistan ile de yapmıştır. Anlaşmanın içeriği açık kaynaklara tam olarak yansımasa da Mısır ile Yunanistan’ın 27 Kasım 2019’da Türkiye ile Libya arasında yapılan deniz yetki sahalarını sınırlandırma anlaşmasında belirtilen bölgeleri bu anlaşmaya dahil etmesi yasallık ve meşruluk sorununu ortaya çıkarmıştır. Bu açıdan Yunanistan ile Mısır arasındaki anlaşma geçersiz ve yok hükmündedir. Mısır’ın son dönemde Türkiye karşıtı blokların içinde olması Türkiye karşıtlığını tekrar tekrar ispat etmeye yönelik hamleler olarak değerlendirmektedir. Ancak Mısır’ın dış politikasını bu parametre üzerinden yürütürken iç politikasında yakın gelecekte önemli sorunlarla yüzleşmesi muhtemeldir. Mısır, Doğu Akdeniz’de bu hamleleri yaparken yakın komşuları büyük sorunlarla kapıda beklemektedir. Bu bağlamda Mısır’ın milli güvenlik sorununu teşkil edecek verileri şu şekilde sıralayabiliriz;

  1. 2011 Arap Baharından sonra ortaya çıkan DEAŞ terör örgütü Türkiye’nin 2016’daki Fırat Kalkanı Operasyonu sonucunda büyük zayiatlar vererek Suriye ve Irak coğrafyasında gerilemiştir. Son dönemde DEAŞ’ın Mısır’ın Sina Yarımadasında etkinliğinin arttığına ve alan kazandığına, Mısır ordusunun gerilediğine dair sahadan önemli haberler gelmektedir. Bu doğrultuda DEAŞ terör örgütünün bölgede parçalayıcı ve bölücü bir yapısı olduğunun göz önünde tutulması gerekmektedir. Bu örgüt geçen süreç içerisinde girdiği ülkelerde istikrarı daha da bozucu hale getirerek bölgedeki parçalanmayı hızlandırmıştır. Suriye, Irak, Yemen ve Libya gibi ülkeler bu argümanı destekleyici nitelikte veriler sunmaktadır. Bu açıdan Sina Yarımadasındaki DEAŞ terör örgütünün Mısır içinde aynı etkiyi yapmayacağının bir garantisi bulunmamaktadır.


2. Mısır’ın ekonomisini tehdit eden özellikle tarım ekonomisine büyük sekte vuracak Nil sorunu bulunmaktadır. Nil’in güney kısmındaki Mavi Nil havzasındaki ülke olan Etiyopya’nın 2011 yılında başlatmış olduğu Rönesans Barajının önümüzdeki üç yıl içinde tamamlanması hedeflenmektedir. Afrika'daki en büyük, dünyanın ise yedinci hidroelektrik santrali tesisi olacak olan bu barajın yedi yılda su tutması ile Mısır tarım alanlarının yüzde 18’i; üç ya da dört yılda su tutması halinde yüzde 53’ü yok olacaktır. Bunun  anlamı bazı ülkelerin desteği ile ayakta duran Mısır ekonomisinin tamamen çökmesi demektir. Aslında coğrafi olarak Mısır her açıdan Nil’e bağlıdır. Ünlü tarihçi Heredot “Mısır Nil’in hediyesidir” demiştir. Bu anlamda önümüzdeki süreçte Mısır ile Etiyopya arasında büyük bir çatışmanın kaçınılmaz olduğu aşikârdır. Bu sorun Darbeci Sisi yönetiminin önünde dururken Doğu Akdeniz’de yeni cepheler açılması Mısır’ın geleceğini riski atmaktadır.

 
3. 2013’de Mısır’da meydana gelen darbeden bu zamana kadar Darbeci Sisi yönetimi toplum nazarında kabul görmemiştir. Mısır’da sosyo-politik ve ekonomik olarak hala bir karmaşanın devam ettiği açık kaynaklara yansımıştır. Toplum içindeki fay hatları hala aktif şekilde beklemektedir. Ayrıca ordu içinde de Doğu Akdeniz, Sina yarımadasındaki DAEŞ tehlikesi ve Etiyopya konusunda askeri anlamda yanlış politikalar rahatsızlığı arttırmıştır. Gelecek dönemde toplumsal ve ordu içindeki fay hatlarında her an kırılmalar meydana gelmesi muhtemeldir.


4. 2000’li yılların başından beri Kuzey Afrika ve Ortadoğu bölgesi üzerinde yeni haritalar ve sınırlar çizilmesi ile ilgili söylemler, planlar 2011 Arap Baharından sonra uygulamaya dönüşmüştür. 2006 yılında ABD Dışişleri Bakanı Condolezza Rice’nın bu coğrafyada 22 ülkenin sınırlarının değişeceği ile ilgili beyanatı hala hafızalarda tazeliğini korumaktadır. Özellikle Mısır’ın da içinde olduğu havzada güçlü yapıları olmayan ülkelerin bölündüğü ve parçalandığına şahit olunmuştur. Sudan’ın ikiye bölünmesi, Suriye’nin de facto parçalanması, Libya’nın ikiye bölünmesi için yapılan çabalar ve petrol kaynağı Sirte ve Cufra hattının uluslararası konsorsiyuma devredilmesi ile ilgili masada yer alan planlar; Yemen’in ikiye bölünmesi ve çatışmaların hala devam etmesi; Irak’taki fiili olarak devam eden üç parçalı yapı ve son olarak Beyrut limanındaki patlama sonrasında Lübnan’da meydana gelen karışıklıklar ülke içinde ayrılık ve manda yönünde taleplerin toplumsal gösterilere dönüşmesi bu planları doğrular nitelikteki gelişmektedir. Böyle bir tablo içinde Mısır’ın mevcut durumu ve önümüzdeki süreçte karşılaşacağı durumlar iç açıcı gözükmemektedir. Bu anlamda eldeki göstergeler bu coğrafyanın güçlü yapısı gibi duran Mısır için zorlu bir süreci işaret etmektedir.

 

5. Son olarak bölgenin en rahat ve bütün gelişmeleri lehine olan devleti İsrail, sınırlarının yakın çevresinde güçlü bir yapı istememektedir. Mısır böyle güçlü yapıya sahip olan bir devlettir. Her ne kadar son dönemde Mısır-İsrail ilişkileri iyi şekilde devam ediyor olsa da tarihsel ve jeopolitik gerçekler İsrail’in güçlü bir Mısır’ı her zaman bir tehdit olarak algıladığı yönündedir. İsrail istihbarat teşkilatı MOSSAD’ın 1983’de ortaya koyduğu strateji  sınırlarına yakın bölgelerde güçlü Müslüman ülkelerin olmaması yönündedir. Bu anlamda geçen süreçte İsrail’in yakın çevresi içerisindeki tüm Müslüman ülkeler bölünmüş ve parçalanmıştır (Sudan, Suriye, Irak). Bu süreçte İsrail’in yakın havzasında bölünme ve parçalanma tehlikesi yaşamayan tek ülke olarak Mısır kalmıştır. Ancak Mısır’ın yaşadığı iç karışıklıkların  zayıflamasına neden olacağı gözükmektedir. Böyle bir süreç İsrail’in çıkarlarına uyumlu olmaktadır.
 

Sonuç olarak ortaya konulan bulgular gelecek dönemde Mısır’ın bir milli güvenlik sorunu ile yüzleşeceğini göstermektedir. Bu veriler ışığında Mısır’ın bir an önce politik ve stratejik hamleler geliştirmesi gerektiğini reel politikanın argümanları da desteklemektedir. Arap milliyetçiliğinin bayraktarlığını yapan Mısır’ın gelecek dönemde dış politikada ortaya koyacağı performansı bekasının yönünü belirleyecektir. Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkilerin geleceğini ise yukarıda ortaya koyduğumuz Mısır dış politikasını yönlendiren parametler ile bölgesel dinamikler belirleyecektir. Mısır’ın demokrasi ile güç arasındaki dengeyi sağlaması hem bölgesel istikrara hem de iki ülke arasındaki ilişkilere olumlu yansıyacaktır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.