Bu sorunun cevabını aramadan önce bundan önceki devletlerimizin bir beka sorunu var mıydı diye bir düşünelim?
Büyük Hun İmparatorluğu ile başlayan teşkilatlı devletleşme sürecimizle kurduğumuz tüm devletler aslında bir beka sorunuyla iç içeydiler. Bugüne kadar devletlerimizin isimleri hep değişti fakat Türk devlet geleneğinin getirdiği büyük devlet olma ülküsü hiç değişmedi. Kurduğumuz devletlerin genetiğinde hep bu vardı büyük devlet olma büyük güç olma. Bu ise bizi hep hedef haline getirdi.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti daha kuruluşunda İngilizlerle, Ruslarla, Yunanlılarla, Fransızlarla, İtalyanlarla bir şekilde mücadele etti ve bağımsızlığını kazandı. O zamanın şartlarında güçlü devletlerin işgaline uğrayıp bu işgalden hem de modern bir devlet çıkarabilmek Türk insanının potansiyelinin ne derece yüksek olduğunun göstergesidir.
Basınımızda sık sık karşılaşıyoruz. Kimi aydınlarımız Türkiye’nin bir beka sorunu olmadığını bizim zihnimizde bazı şeyleri büyüttüğümüzü dile getirip aslında bizleri basit düşünmeye itiyorlar. Şimdi son dönemde yaşadığımız gelişmelere ve aslında Türkiye’ye karşı yürütülen asimetrik harekete dikkatinizi çekmek istiyorum.
Türkiye son dönemlerde özellikle hem ekonomik alanda hem de savunma sanayinde çok ciddi mesafeler kat etti. Bu yaşanan gelişmeler bizleri rakip olarak gören ABD ve AB tarafından daha 100 yıllık bu Türk Devleti’nin de diğerlerinden bir farkı olmadığını ve gün gelince bir Osmanlı bir Selçuklu ve Avrupa Hun olarak karşılarına çıkabileceğini gösterdi. Çünkü şimdiden daha Türkiye “Dünya 5 den büyüktür” diyerek BM yapısını eleştiriyor ve büyük devletlere kafa tutabiliyor.
Son 10 yılda yaşadığımız gelişmelere bir bakalım.
- Gezi provokasyonu,
- PKK’nın 7 Haziran seçimleri sonrası iç savaş provası,
- 15 Temmuz Kalkışması,
- Kuzey Irak’ın bağımsızlık referandumu,
- Güneyimizde ABD destekli terör koridoru kurma planı. Terör örgütü olarak kabul ettiğimiz bir örgüte binlerce tır silah verilmesi,
- Modern uçakların ve savunma füzelerinin müttefiklerimiz tarafından bize satılmaması,
- ABD’de kurulan kumpas davası.
Yukarıda saydığımız tüm gelişmeler kaynağı yabancı olan ve içeride de işbirlikçi bulabilen planlı programlı ve bu ülkenin varlığına yönelmiş hareketlerdir. Bu gelişmelere bakıp bir beka sorunumuz olduğunu söylememek milleti uyutmaya ve tehlikeye açık hale getirmeye çalışmaktır. Türkiye’ye karşı kurulan kumpaslar hafife alınacak kadar basit değildir.
Peki Türkiye bu varoluş mücadelesinden nasıl başarıyla çıkabilir?
Kamu kurumlarında ve bürokrasinin her alanında liyakati esas alan bir personel politikası, Milli Eğitim Sistemimizin çağdaş ve bilimsel hale getirilecek şekilde revize edilmesi, ülke genelinde bilim ve teknoloji seferberliğini başlatmak, savunma sanayi projelerinin kararlılıkla sürdürülmesi ve ülkemizi hedef alan teröre karşı kararlı, tavizsiz mücadele.
Tanrı Türk’ü korusun ve yüceltsin…