PKK nereden cesaret bulup da, yaptıklarını yapıyor, tehdit ediyor, bir haltmış gibi dinleniyor? Bir iktidar düşünün ki, PKK'nın her istediğini çözüm süreci bahane edilerek gerçekleştirsin. Bu uygulamayla terörist köpekler, gebermiş leşleri için şehitlik kursun, Diyarbakır sporun adını Amed yapsın, Kürdistan Gençlik Derneği kursun, dağ hayranı belediye başkanları, "Burası Kürdistan" desin. Hendek kazılmasına yardımcı olsun, yollar, insanlar havaya uçurulsun, araçlar, iş makineleri, okullar yakılsın. Kürtçe resmi mekânlarda İçişleri Bakanı tarafından serbest bırakılsın, Bayramda cani başına Yeni CHP ve HDP ile bir olunsun özel izin verilsin. Korkudan, PKK'lı öğretmenler açığa alınmasın. Sonra da Başbakan terörle mücadelemiz son sürat sürecek desin.
Bir ana muhalefet partisi düşünün ki, 26-10-2015 tarihinde Genel Başkan Yardımcısı Böke tarafından, ['Masaya oturacaklarınız arasında PKK var mı?' sorusuna şu şekilde cevap verdi: "Tabii ki PKK da var. Meclis dışında bu sorunun parçası olan aktörlerle konuşma ihtiyacı aşikâr. CHP'nin yol haritası bunu içermekte' ] diyerek Yeni CHP'nin PKK'ya yakınlığını gösteriyor, 16-12- 2015 tarihinde ise anayasa değişikliği için CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, terör örgütü PKK'ya yakınlığı ile bilinen İMC tv'de canlı yayına katıldı. Kılıçdaroğlu, "Gelin anayasayı değiştirelim" dediği sırada hızını alamadı ve "2. ve 3. maddeyi de değiştirelim" dedi.
Bu maddeler ne içeriyor hatırlayalım:
"Madde-2: Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.
Madde-3: Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı şekli kanunda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı "istiklal marşı" dır. Başkenti Ankara'dır."
Bir yanda PKK'nın fonksiyonel faaliyetlerini yasallaştıran, KCK'ya, Kandil bozmalarına göz yuman bir iktidar; diğer yanda, onlardan aşağı kalmayacaklarını en yetkili ağızlardan açıklayan ana muhalefet partisi. Soru neydi? "PKK nereden cesaret bulup da, yaptıklarını yapıyor, tehdit ediyor, bir haltmış gibi dinleniyor?"
Böyle bir iktidar ve ana muhalefet partisi birlikteliği sonucunda bu işler oluyor, başka bir deyişle olanlar Türkiye Cumhuriyeti Devletine, Milletine oluyor. Millet demekten kaçınan ümmet anlayışı ile, millet demeyip etnitise ve mezhepsel olarak konuya bakan anlayışın, zamanın "Votka-Cola" ortaklığına benzer bir anlaşmaları olduğu ortaya çıkıyor. İşte bu gizli birliktelik de bu sorunun cevabını teşkil ediyor.
Bir de buna kafalarını ipotek ettirmiş yazar-çizer takımını, akademisyen takımını eklersek bu sarmala çevrelenen Türk Milleti, analar ağlamasın, bu savaş bitsin, Kürt Sorunu kalksın yalanlarına inanmak zorunda kalıyor.
Şunu söylemeliyim ki, terörle, PKK'yla bu şekilde mücadele edilmez. Taviz vererek, masa kurarak terörü bitiremezsiniz. Emperyalist güçlerinde ortak olduğu bu mesele aynı zamanda Haçlı seferlerinin komutanlarının da isteğidir.
Bu konuda yapacağınız ilk iş, tüm siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel tedbirleri aldıktan sonra Lider Devlet Bahçeli'nin dediği şekilde Kandili yerle bir edip, Türk bayrağını kalan tümseğin üzerine dikmektir. Beyler unutmayın ki taviz tavizi doğurur. Rahmetli Başbuğ Alparslan Türkeş'in dediği gibi, "Sanıyor musunuz ki, bu istediklerini verince istedikleri bitecek. Dil hakkı, arkasından toprak isteyecekler, arkasından bayrak…"
Türk Milleti uyanık olmak zorundadır. Birçok kahraman çıkaran coğrafyamız biliniz ki, Haçlıların, Vatikan zihniyetini ve de işbirlikçilerinin, ihanetin pençesindedir.
Sağlıcakla kalın!
Fikri ATILBAZ