Tarih boyunca ne zalim olduk, ne de zalimlerin yanında yer aldık. Nemrut'un Hz. İbrahim için yaktığı ateşi söndürmeye çalışan karıncalığı kabul ettik, zalimlerden asla olmadık.
Başbuğ Alparslan Türkeş, "Ülkücüler insanlık alemi içinde ne uşak olmayı ne de başkalarını uşak olarak kullanmayı kabul etmeyen, şerefli bir Bayrağın taşıyıcısıdır. Sizlere kolay bir başarı vaad etmiyorum. Kısa zamanda bir iktidar umanlar bizimle yola çıkmasınlar. Yolumuz uzun ve çetindir. Bu yolda karşınıza menfaat teklifleri, tehditler ve daha bir yığın engel çıkacaktır. Bu çetin yolda dayanabilecekler bizimle gelsinler, cesur olanlar kuvvetli olanlar gerçekten inananlar kafilemize katılsınlar. Dava adamları, o davanın şartlarını ve gereklerini kendi kişiliklerinde yaşayamazlarsa O Davayı bir adım ileri götüremezler." Bunları dedikten sonra girdiğimiz bu hak yoldan Lider Devlet Bahçeli gibi, ne bir kez olsun çıktık ne de tevessül ettik şimdi ortada kendini Ülkü devi ilan edip yalancı pehlivanlar gibi, zikzak çizmedik hiçbir zaman.
Öyle bir noktadayız ki, eleştiriyoruz, eleştirdiğimizi kendimiz yapıyoruz. Genel Başkan adaylarını hırpalamayın diyenler en başta kendileri Lideri hırpalamaktan, ona küfür etmekten zevk alıyor… Küçük düşürücü laflar sarf etmekle büyüdüklerini sananlar, küçüldükçe küçülüyor, adeta yere yapışıyorlar.
Bazıları kendine yakışmayan şekilde konuşuyor. Kardeşlik hukukundan söz etmekle kalıyor, kardeşlik yapmıyorlar. Ülkücülükten dem vurup, çay demliyorlar. Ülkü ocağı ile çay ocağını karıştırıyorlar. Türkücü kardeşleri oynuyorlar. Gönül sazının tellerine dokunulmuyor. Bir dokun bin ah işitir konuma geldiyseniz, gönlün yaralandığındandır. Ülkücüyüm diyenlerin, Ülkü değerlerini, paradigma değişimi diyerek materyalistleştiklerini gösterir.
Lideri tanımadığını söyleyen kepazelere şahit oluyoruz. Bunun hiçbir noktasının Ülkücülükle ilgisi yoktur. Lider'in eskiyen yüzünden söz edenler nedense karşısına çıkan eskimiş yüzlerden hiç söz etmiyorlar. Lider'in yıllardır Liderlik koltuğunda oturmasından razı olmuyor da, yıllardın Dava'ya muhalif, Lidere muhalif, Başbuğ düşmanlarının varlığından rahatsız olmuyorlar.
Ne diyordu rahmeti Başbuğ Alparslan Türkeş, "Bu çetin yolda dayanabilecekler bizimle gelsinler, cesur olanlar kuvvetli olanlar gerçekten inananlar kafilemize katılsınlar. Dava adamları, o davanın şartlarını ve gereklerini kendi kişiliklerinde yaşayamazlarsa O Davayı bir adım ileri götüremezler."
Biz hal onun sözü üzerine siyaset yapıyoruz. Ona verdiğimiz sözdeyiz. Fitneciler, fesat tacirlerine karşı, cemaatin kayığına binenlere, sarayın kapısından beslenenlere karşı hep uyanığız ve uyanız kalacağız.
İslam tarihinde yaşanan bir olay beni çok etkilemiştir. Tüm Ülkücülerin de etkileyeceğini sanıyorum. Hasan Basri Pehlivan'a da bizlere yeniden bu olayı hatırlattığı için teşekkür ederim.
"Ebu Süfyan, Ebu Bekir'e biat edildiği sırada hemen Hz. Ali'ye koşup ona şöyle dedi: "Bu hak sizin. Elini ver biat edeyim ve yanında yer alayım." Ali, döndürülen fitnenin farkına varmıştı. Cevabı şu oldu:
"Biz o senin peşinde olduğun işe bulaşacaklardan değiliz. Biz, Hz. Peygamber'e verdiğimiz söz üzerindeyiz."
Ali'den bir sonuç alamayan Ebu Süfyan, hemen Peygamber amcası Abbas'a koşup şöyle konuştu: "Ya Abbas! Kardeşinin mirasına sen herkesten daha layıksın. Uzat elini biat edeyim. Ben biat edince halk aksine bir şey yapmaz." Abbas güldü ve şu cevabı verdi:
"Hey gidi Ebu Süfyan! Ali'den sonuç alamayınca bana geldin, değil mi? Ve Ebu Süfyan hüsrana uğramış vaziyette geri döndü."
Ne mutlu: İslam ahlakıyla ahlaklaşanlara, Türklük şuuruyla şuurlaşanlara! Milliyetçi Ülkücü Hareket Başbuğunun sözü üzerinedir. Hiçbir zaman, fitne çıkarmak için başkalarının elini öpüp biat edecek pozisyonda olmadı, olmayacaktır.
Sağlıcakla kalın!