24 Haziran seçimlerine sayılı günler kala herkesin merak ettiği ve şaşkınlıkla karşıladığı o beklenmedik isim Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş için YSK utanç verici kararını açıkladı. HDP’nin Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş için 10’ar dakikalık iki propaganda konuşması yapacağı belirtildi. Haberleri okudukça maalesef kirli siyasetin mevcut hükümet çemberinde halen aktifliği gözler önünde sürmeye devam ettiğine şahit oluyoruz.
Bazı partililerin gözlerini kapadığı, bazı parti liderlerinin ise sözüm ona adaletli davranılması gerekçesiyle destek çıktığı şu süreçlerde siyasetin pişkince ve bir o kadar kirlice ilerletilmesine ne yazık ki halen susarak istemsizce göz yumuyoruz. Kirli algı mı? Desek sizce daha yerli yerinde olur yoksa kirli siyaset mi? Desek taş daha yerli yerine “cuk” diye gediğine oturur gelin buna siz karar veriniz.
Türkiye Cumhuriyeti topraklarında dalgalanan ay yıldızlı bayrağın koruyucusu olarak nitelendirilen “Devlet Başkanı” yani diğer bir tanımıyla “Cumhurbaşkanlığı” gibi yüce bir makam ve mertebe konumunun PKK/KCK örgüt yapılanmasından hapis yatan bir şâhısa göz göre göre nasıl oluyor da emanet edilebileceği düşünülerek önem arz ediliyor ve kıymet biçiliyor? Bu davranış bırakın akıl karı olmasını, insana sorarlar siz aklınızı peynir ekmekle mi yediniz? Diye. Eee tabii vatandaş aç, vatandaş muhtaç, vatandaş kendi derdinde kaldı ki sizin bu oyunlarınıza vakit bulup da kalan aklının % 5’lik gibi bir bölümünü de size harcasın değil mi? Yok öyle bir dünya!
Soruyorum size bu işin içinden çıkılmaz bilmece oyununa istinaden Demirtaş’ın Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilmesi ne demek oluyor? Ne anlama geliyor? Türkiye’nin üzerinde gezinen kara bulutların açıklaması olarak yapılan siyaset anlayışını kirli siyaset diyerek mi tanımlamamız gerekiyor? Bunun en kestirme net açıklaması bu mudur? Yoksa yapılan ittifaklar gereğince Ülkemizin bekası için gerçekten en temiz haliyle halk üzerinden prim yapmadan bir süreç çalışması oluşturuldu mu?
5 Kasım 2016 yılında HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ ve aralarında 9 HDP’li Milletvekilinin de bulunduğu, Kobani protestoları öncesi ve sonrası somut deliller olarak göz önünde değerlendirilmişti.
Tutuklular, “suç işlemek amacıyla terör örgütü kurmak”, “terör örgütü üyesi olmak”, “silahlı terör örgütüne üye olmak”, “örgüt adına suç işlemek” iddialarıyla tutuklanarak Edirne F Tipi Cezaevine gönderilmişti. 17 Ocak 2017 tarihli çıkan haberlerde ise hazırlanan iddianame gereğince Savcı’nın Cezaevinde bulunan HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş için 142 Yıl, Figen Yüksekdağ için 83 Yıl hapis cezası istenmişti.
Zaten bu şahısların PKK’lı oldukları ve PKK/KCK örgütü ile birlikte paralel olarak hareket edip halkı tahrip, tahrik ve kışkırtıcı protestolar düzenlendiği de yine en bilindikler arasında yerini alıyordu. Ne oldu da şimdi bir anda Demirtaş’ın lehine karşı farklı düşünüldü de oy pusulaları sırasında hem de beklenmedik bir konum statüsüyle yerini aldı.
Ülkemiz, Milletimiz bu itibarsızı mı hak ediyor? Bu şahıs bu konumu mu hak ediyor?
Gerçi meclis koltuklarında dahi olmasına tahammül edemediğim ve anlam veremediğim bu şahsiyetlerin Vatana, Millete ne gibi hayrı dokunacağı ay yıldızlı bayrağımıza, Atatürk ilke ve inkılâplarına nasıl sahip çıkacağı da elbette yine tartışma konuları arasında ilk sıradan yerini alıyor.
Her birini ayrı kefeye koyarak değerlendirmeyi denesek de ne kefede göz kalıyor ne de cepte yer kalıyor. El elde baş başta. Ele avuca sığacak mantıklı ve manidar bir gerekçe dahi yok aslında inanabiliyor musunuz? İnanılır gibi değil. Evet, lakin zoraki olarak inandırılıyoruz. Sustuklarımız kadarıyla da bazen inandırdıklarını zannediyorlar. Bu saltanatta böyle sürüp gidiyor işte kavga, dövüş, hakaret, yalan, dolan, insanların masum duygularını sömürme kandırma vs. vs.
Neyse konumuza dönecek olursak eğer ne diyordum ha sözüm ona sizinkisi adaletli siyaset oluyor öyle ya benim dilimle ise “KİRLİ SİYASET” oluyor.
Cumhur ittifakı çatısı altında yine başlıca taahhütler arasında yer alan ve kafamı kurcalayan bir yasa çalışması konusu var ki buda bu konuya istinaden tezat düşen bir çalışma olacağı yönünde yine düşüncelerimi belirtmek istiyorum.
Neydi peki yürütülecek olan o yasa çalışması konusu? “PKK’lılar, FETÖ’cüler ve diğer teröristler ile çocuk istismarcıları, tecavüzcüler, kadın katilleri hariç olmak üzere, demir parmaklıkların gerisinde özgürlük düşü kuranlara getirilecek olan af yasası.” O halde PKK yapılanmasından şuanda içeride yatmakta olan Selahattin Demirtaş içinde bu sürecin uygulanması da asıl olarak en makul adaletli davranışlardan birisi olması gerekmez mi?
Bu şahıs dışarıda olmasından ziyade içeride senelerce kalması gerekmez mi?
Hakikaten ne adaletliymişsiniz yahu! Kutlarım güzel siyasetinizi. Pardon! Kirli siyasetinizi.
CHP Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’de yandaşçısı sayılıyor ki herhalde Demirtaş’ın bu seçim çalışmaları sürecinde sahalarda olamamasından ötürü anlamsız bir şekilde rahatsızlığını dile getiriyor. Sanane yahu ! Sanane! Diyerek insanın isyan edişi geliyor.
Önümüzdeki yakın günlerde Edirne F Tipi cezaevine kurulacak stüdyo ile birlikte Devlet televizyonu bünyesinde yer alan TRT’de açıklamalarını yapacak olan Demirtaş’ın konuşmasında bakalım bizleri neler bekliyor? Bakalım kendisinin bu seçim atmosferinde halka sunacak olacağı taahhütleri neler olacak? Kısaca neler zırvalayacak? Hep birlikte bekleyip göreceğiz.
Aslında değinilmesi gereken Abdullah Öcalan konusu da vardı bu başlık çatısı içerisinde bütünleşen lakin değil PKK elebaşının şuan ne süreçlerde olduğunu anlatma imkânım olsun, her sabah güne nasıl başladığı, aylık harcaması, İmralı Adası’nda deyim yerindeyse gayet rahat bir yaşam sürdüğünü yazmakta yenilir yutulur türden değildir.
İnsanın, insan olanın ağırına gider. Velhasıl kelam üzerinize vazife bileceğiniz kurallar bütünlüğünde acziyetsiz kalmamaktır tek yapmanız gereken. Onun için algı sinyalleriniz tam net açık olsun “biliniz, görünüz, idrak ediniz ve bu oyuna, bu kirli siyasete artık bir dur deyiniz.”
”Mevkii için milleti feda eden değil, aksine gerektiği zaman millet uğruna mevkiini, hatta hayatını verebilen adam büyük adamdır.” Der Hüseyin Nihal Atsız ve ardından bu destursuzluğu önceden sezmiş gibi destek çıkar ve ekler Ahmet Ümit; ”Ne para ne kadın, bence ahlakın baş düşmanı iktidardır. Ahlaktan yoksun bir iktidar makamı, ya hırsız yapar insanı ya soysuz. Ne yazık ki insanoğlu iktidar denen o büyük kudretle başa çıkmayı henüz başaramadı.”
Ülküce Selametle…