EĞİTİMLİ KESİMİN İŞSİZLİĞİ

Halil Hakan OTURAK

İşsizlik ülkelerin ekonomik durumu ile ilgili en önemli göstergelerin başında gelmektedir. Bir ülkede işsizlik oranı düştüğü dönemlerde ekonominin iyiye doğru gittiği anlaşılır. Yükseldiği dönemlerde ise tam tersi.

 

Herkesin çalışacağı bir işinin olması demek; hayatta kalabilmek için tüketim zorunluluğu içerisinde olan bireylerin kendi tüketimlerini kendi çalışmalarının karşılığında elde ettikleri kazanç ile gerçekleştirdikleri manasına gelir ki, böyle bir toplum ideal toplumdur.

 

İnsanların işi olmadığı için tüketimlerini de durduracak bir iradeleri olmadığından bu kişilere bir an evvel iş imkanı oluşturmak tüm ülkeyi ilgilendiren önemli bir meseledir.

 

Elbette devletin maddi güçlükler içinde olanlara yardım yapması sosyal devlet olma özelliği sonucu bir zarurettir. Fakat “hazıra dağlar dayanmaz” ya da “balık vermek yerine balık tutmayı öğretmek” gibi vecizeleri dikkate alarak devletin kaynaklarının da sınırlı olduğunu düşünüp, gerekli önlemler mutlaka alınmalıdır.

 

2017 yılı işsizlik oranlarına baktığımızda bir önceki yıla göre düşüş yaşandığını görüyoruz. Bu iyi bir haber fakat ekonomik durum çokta iyi olduğu için değil, 2016 yılında rakamlar çok daha kötü bir durumda olduğu için 2017 verileri 2016 yılına göre gözümüze iyi gözüktü. Umarım 2018 yılı daha da aşağıya düşer.

 

Konuyla ilgili uzmanlara ait görüşleri dinlediğimizde, dikkatimizi çeken bir durum var ki “Eğitimli Kesimin İşsizliği”. Açıklanan verilere göre 2016 yılında %12,1 olan işsizlik oranı 2017 yılında %10,3’e inmiş. Eğitimli kesimin işsizliği ise %14 seviyelerinde, bu rakam mesleki ve teknik lise mezunlarında %11’e düşüyor, okur yazar olmayanlar da ise işsizlik oranı %4,9.

 

Belki aranızda bu rakamlara inanmayacaklar olabilir fakat ben iş dünyasının içinde olan biri olarak bunu yakından görebiliyorum. Gün geçmiyor ki üniversite mezunu bir arkadaşımızın uzun süredir iş arayışı içinde olduğunu duymayalım.

 

Aynı zamanda gün geçmiyor ki yönetici veya mühendis pozisyonunda çalışan arkadaşlarımızın adam eksikliğinden ve özellikle yetişmiş adam (tecrübeli anlamda demiyorum, teknik alt yapı ve iş dünyasının ihtiyaçlarına göre belli eğitim aşamalarından geçmiş) ihtiyacından bahsetmesin.

 

Hal böyle olunca bu arkadaşlar bazen okur yazarlığına bile bakmadan buldukları kişileri alıp, içlerinden işlerine sahip çıkacağını düşündükleri üzerine gerekli emeği vererek kendi bünyelerine kalifiye eleman olarak kazandırmaya çalışıyorlar. Tabi bu durumda işi öğrenip başka firmalara geçen adamların sayısı da az değil.

 

Bütün bu veri ve tecrübelerden anlıyoruz ki Türkiye’de eğitim sistemi ile iş dünyasının ihtiyaçları arasında bir irtibatsızlık söz konusu. Çeşitli araştırmalarla, iş dünyası ile milli eğitim teşkilatlarının samimi ve sonuç alıcı iş birliği ile bu durumlarda yapılan iyileştirmelere hız ve öncelik verilmelidir.

 

Bazı dönemler garanti iş imkanı var gibi gözüken bölümler beş on yıl içinde bir sürü mezunun işsiz gezdiği bir alan haline gelebiliyor.

 

Üstelik üniversite mezunlarının birçoğu da maalesef, kirden pastan, gürültüden, sıkıntıdan uzak bir iş hayali içerisinde olması da ayrı bir zafiyet.

 

Yapılacak çalışmalarda öğrencilerin eğitim hayatları ile ilgili gerçekçi şekilde yönlendirilmesi ve daha okul sıralarındayken iş hayatında nelerle karşılaşacakları gerçek örneklerle kendilerine gösterilmesi gereklidir.

 

Ancak bu şekilde ülkemizde gerçekten işsizlikle mücadele olabilir. Yoksa yakında fabrikalarda ara eleman yerine lisans mezunlarının çalıştırılmaya başladığını duyarsak şaşırmayalım.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.