Hepimiz ayakkabılarımızın içinde günlük işlerimizin peşindeyiz belki.
Ancak aklımız fikrimiz ve ruhumuz Afrin’de Türk askerinin yanında.
Kimi zaman yeni düşürülen bir tepeye al yıldızlı bayrağı diken Mehmetçik gibi hissedip heyecandan ayağa kalkıyoruz, kimi zaman hedef tespiti yapan kendi üretimimiz bir İHA gibi gururla meskûn mahallerin üstünde kartal gibi süzülüyoruz.
Kimi zaman bizim mühendislerimiz tarafından yapılmış top mermilerinin, hedefi bulduğunda patlayan mermi çekirdekleri gibi önümüze ne gelirse delip geçmeye hazır şekilde bekliyoruz, kimi zaman ise hep bir ağızdan hainleri titreten naraları kurt bakışlı yiğitlerle birlikte atıyoruz.
Kimi zaman haktan emir geldiğinde, memleket uğrunda her şeyden vazgeçtiğimizi görsünler ve bir adım daha ileri gitmek için yürek bulup yesinler diye bir hilal uğruna yiğitlerimizle birlikte tereddüt etmeden toprağa düşüyoruz.
İşte biz bu ruh hali içerisindeyken Yüksek Orman Mühendisi arkadaşım Selim’in sosyal medyada bir paylaşımını gördüm.
Bir önceki yazımda sorduğum Mehmetçik şehit düşerken biz ne yapmalıyız sorusuna kendi iş dünyasından çok gerçekçi bir haykırışla cevap vermişti sanki;
“Amerika’ya Avrupa’ya atıp tutuyorsunuz. Özellikle süs bitkisi sektöründeki patronlar! Almayın dışarıdan bitki. İthal bitki Türkiye’ye dikilmesin. Gelmesin, getirmeyin. Bir yerden başlamak lazım, bir yerden harekete geçmek lazım. Tepki lazım, YERLİ MALI ÜRETMEK ve KULLANMAK LAZIM. Ağaç sektörünün kalbi Sakarya’da ama Sakarya’nın bulvarına hatta ilçelerine bile ithal bitki dikiliyor. Yazık sonra da milli olalım şöyle olsun böyle olsun!”
Çalıştığı sektörün en tecrübeli yöneticilerinden olan arkadaşım, şimdi yatırımını yaptığı proje sahasında ithal bitkilerin yerine yerli malı bitki üretimi için kendine hedef koymuş, bu noktada çalışma başlatmış biri. Ve bu haykırışının altında aslında memleket adına taşıdığı büyük endişe ile tahrik edilmiş güçlü bir milli ekonomi için her sahada verilmesi gereken nadide bir mücadele örneği yatıyor.
Bu paylaşımın üzerinden çok geçmeden bir ekonomi gazetesinde gördüğüm bazı haberler peşi sıra dikkatimi çekti.
Bunlardan ilki “Mersin’e tarımsal ürün işleme ihtisas OSB” başlığı altında verilmiş olan ve Mersin bölgesinde tarımın geliştirilmesi ve katma değer yaratacak tarımsal endüstri oluşumu için çalışma yapıldığı haberiydi.
Bu haberde Türkiye gibi verimli tarım toprakları olan bir ülkenin tarım ve sanayinin iş birliği yapması ile her iki sektöründe gelişimi ve kazancının sağlanacağından, bölgenin yeni iş imkanlarına kavuşacağından bahsediliyordu.
Bir diğer haber ise “İzmir, tarımda ithalata alternatif model yarattı” başlığında ki haberdi.
Burada aynı bizim Selim’in bahsettiği türde bir girişim belediyenin kurmuş olduğu “Tarım Hizmetleri Dairesi” tarafından yapıldığı, çeşitli hibe, kredi ve alım desteği ile ithalata dayalı ürünlerin yerine yerli malı üretimin alması için yapılan çalışmalar izah ediliyordu.
Aynı gazete de Ali Ekber Yıldırım’ın bir köşe yazısında ise; Tarım Bakanlığı’nın uzun süredir hayvancılığı desteklemek için çeşitli destek programları ilan ettiğini fakat bunların detayına indiğimizde, üreticiye mali destek yerine canlı hayvan desteği yapmak üzerine bina edildiği ve bu canlı hayvanlarında Türkiye’den değil yurt dışından ithal edileceği yazıyordu. Yazıda tarım bakanlığının bugünlerde İthalat Bakanlığı olarak anıldığı göndermesi de yapılıyordu.
Bütün bunları alt alta topladığımızda ülkemizde ekonomik yönden bir milli mücadele bilincinin aslında olduğu fakat tam sistemli bir hale henüz gelmediği ve devletin hala bazı konularda ibreyi terse çevirecek noktada olmadığını görebiliyoruz.
Ümidimiz o dur ki aynı bizim Selim gibi yazının başında ki ruh haline ve samimi memleket sevgisine sahip olan arkadaşlarımız daha fazla icraata geçerler…
Ve yine ümidimiz o dur ki, Mersin ilimiz, Adana ilimiz, İzmir ilimiz gibi özellikle tarıma dayalı yatırım ve modernizasyon projelerine vakit ve nakit ayıran illerimizin sayıları artar yerli üretimde çağlar üzerinden bir sıçrama yaparız.
Ve devletimizden beklentimiz o dur ki, ekonomide yerli ve milli olmak adına ne kadar değiştirilmesi gereken politikamız var ise bir an evvel ortaya koyulup biz vatandaşları da bu milli ekonomik mücadelenin birer zorunlu parçası haline getirirler.
İşte ancak o zaman mevcut bulunduğumuz çağa yetişip, değil Afrin’de dünyanın her yerinde her sektöründe bizi kuşatmak isteyen emperyalistlere karşı yenilmez bir baş oluruz.