Seçim sonrası siyasi tansiyon biraz düştü ülke ve topluma dair meseleler gündeme gelmeye başladı. Durun heyecan yapmayın FETÖ’nün siyasi ayağına hala girilmiş değil bekliyoruz. Ona kadar ülkemizin çok daha ciddi sorunları var.
Bunların başında sanırım bedelli askerlik geliyordu ki seçimden sonra alelacele hemen gündeme geldi. Tabi bu durup dururken ortaya çıkmadı. Seçimden öncede bu yönde beklentisi olan vatandaşlarımızın özellikle sosyal medya üzerinden yoğun talepleri oldu.
Buna istinaden yasa teklifi gündeme alındı.
Daha öncede bu köşede “Zenginimiz bedel verir, Askerimiz Fakirdendir” başlıklı yazı kaleme almış ve bedelli askerliğe karşı olduğumu dile getirmiştim. Bende değişen bir şey yok ama sanırım toplumumuzda mevcut ki siyasi irade bu konuya el attı.
Bugün mevcut durum üzerinden değerlendirme yapmak istiyorum.
Ortaokuldan beri hep asker olmak istemiştim. Lise sınavlarında, üniversite sınavlarında şansımı denedim ama Fetöcüleri doldurduklarından bizi almadılar.
Öyle ya bizim gibi adamları asker yaparlarsa içinde hangi hain barınır karşısında hangi düşman durabilirdi, bizi alıp başlarına bela mı edeceklerdi.
Nasip değilmiş sağlık olsun.
Birkaç gündür bu konu ile ilgili düşünüyorum da nasıl kendim asker olmayı arzu eden biri olarak severek askere gittiysem; asker olmayı hiç hayal etmemiş birinin de askere gitmek istememesini anlamaya başladım sayılır, kendimi zorlayıp…
Sonuçta bu hisler parayla değil!
Ancak bu işin bedeliyle olmasını anlayamam!
Sadece bu yeterli midir?
Bence başka kriterler de getirilmeli, mesela hiçbir adli vakası olmamalı, hiçbir trafik cezası, vergi borcu olmamalı. Belki belli bir süre hafta içi bir gün bir kamu kuruluşunda millete ve devlete hizmet noktasında çalıştırılması bir devlet terbiyesinden geçmesi düşünülebilir.
Neden bunları söylüyorum?
Toplumumuzda kısa süre öncesine kadar askere gitmemiş olan kişilerin evlenmesi, kalıcı bir işe alınması gibi konularda bir direnç vardı. Bunun sebebi neydi, kişinin askerlik tecrübesi sonrası olgunlaşması daha fazla ayakları üzerinde basan bir yapıya kavuşmasıydı.
Ailesinin yanında belki sıcak sudan soğuk suya elini sokmamış, her istediği önüne gelmiş, ya da öyle zorlu şartlarda yetişmiş ki televizyon nedir bilmemiş, bilgisayar hayatında görmemiş kişilerin daha önce tanışmadıkları şartlara maruz kalarak kişiliklerinin gelişmesiydi.
Askerde insan, sabah erken kalmayı, yatağını düzeltmeyi, kıyafetini temiz tutmayı, her yere vaktinde yetişmeyi, uyum içinde yürümeyi, arkadaşına el uzatmayı, bir lokma ekmeği paylaşmayı, bir yudum suyu birlikte içmeyi ve yeri geldiğinde arkadaşına bir şey olmasın diye kurşunların önüne atılmayı öğrenir.
Bunlar kişilere olan faydası, birde milletimize olan faydaları vardır.
Ordu içine sızmış çeşitli hain yapıların yıllar yılı Türk gençlerini vatandan, milletten soğutmak için askerlik görevi sırasında gençlerimize eziyet ettiklerini düşündüğümüzde; gençlerimizin millete mensubiyet şuurunu artırıp milli değerlerin işlenerek yarın gerekli olduğunda bir araya gelip devlet için her türlü mücadeleyi verebilecekleri duygusunda onları birleştirmek için büyük fırsat yakalamış bulunuyoruz.
Şöyle bir örnek vereyim. Eğirdir Komando Okulu’nda asteğmen adayı olarak gittiğimizde kısa dönem askerlik ümit edip kendini bir anda komando okulunda bulan ve o ağır eğitimlerden gözü korkarak kısa dönem olamadığı için üzülen bütün arkadaşlarımızın, üç ay sonra iyi ki buraya düşmüşüz diyerek güle oynaya doğu ve güneydoğuya göreve gittiklerini ve gözlerini budaktan esirgemediklerine şahitlik ettim. Şimdi bu ruhun istinasız tüm birliklerde olduğunu düşünsenize!
Son olarak, hasta anası ve dört yetim kardeşine bakmakla yükümlü olan; aldığı doğu maaşını onlara gönderen, uçsuz bucaksız sarp kayalıklarda hainleri gözlerken babasının hayalini gördüğünü söyleyip göz yaşlarına boğulan askerim aklıma gelip şunları söylemek isterim:
Yetim kardeşlerine, hasta anasına, hapisteki babasına bakmak zorunda olup hayatının baharında değil kışın tam ortasında evinde belki yakacak kömürü olmayanların devlet eliyle ayazda bırakılması ne kadar adildir?
Madem bu yasa çıkacak, ne kadar bedelli alacaksa o kadar da fakir fukaranın bedelsiz olarak bu hizmetten düşülmesi gereklidir.
Böylelikle askerlik artık ne para için yapılan ne de parası ile yapılmayan bir görev olmaktan çıkıp tamamıyla gönüllülük üzerine kurulu bir düzene dönüşecektir.
Sağlanan bu adaletle göreceğiz ki gönüllü daha az bir topluluk gönülsüz kalabalıkları aratmayacaktır.
Kendi yasalarımızı, kendi değerlerimize göre, kendi ellerimizle çıkarmadıktan sonra bize hayrı olmayacak, toplumumuz için yeni bir çöküşün başlangıcı olacaktır.