YIL 1911 aylardan Kasım.
Türk siyasi hayatında İttihat ve Terakki Partisi’nden sonra ilk defa ciddi bir parti teşkilatlanmasına gidiliyor, Damat Ferit tarafından ortaya koyulan fikir sonrası Rıza Tevkif, Rıza Nur ve Lütfi Fikri öncülüğünde yeni bir parti kuruluyordu.
Hürriyet ve İtilaf Fırkası, başından beri meclisteki dağınık ve adeta kavmiyet esasına dayalı muhalif topluluklarını bir araya getirerek iktidarı elde edecek bir siyasi kuvvet haline gelmeyi hedeflemişti.
Fırka, siyasi bütünlüğün azınlıklara yeni haklar verilerek temin edilebileceği yolunda kuvvetli ümitler taşıyordu. Fırkanın bu maksada ulaşmak için seçtiği yol, öteden beri Prens Sabahaddin tarafından ileri sürülmüş adem-i merkeziyet yani birkaç yıl önce ülkemizde de çekinmeden meydanlarda talep edilen yerel özerklik usulüydü.
Ayrıştırarak bir arada tutmak hedefi milli devletlerin ön plana çıktığı bir yüzyılda geçersiz bir yöntemdi ancak taraftarları mevcuttu. Ayrışacak olan zaten ayrışıyordu. Ne imtiyaz ne tarihi birliktelik ne din kardeşliği zihinlere ekilen ayrılık tohumlarının filizlenmesine engel olamıyordu.
Sonra geriye, Ziya Gökalp’in ifadesi ile “dilce, dince, ahlakça ve güzellik duygusu bakımından ortak olan, yani aynı terbiyeyi almış fertlerden oluşan, bir topluluk” yani millet kalıyordu.
Aklını ve vicdanını aynı anda çalıştıranlar yine Gökalp’in belirttiği “milliyette soy kütüğü aranmaz, yalnızca terbiyenin ve idealin milli olması aranır, hangi milletin terbiyesi alınmışsa ancak onun idealine çalışılabilir” ifadesinde birleşiyor ve devleti kurtarmanın yolunun milli bir birliktelikten geçtiğini savunuyorlardı.
Fırkanın dış politikada ki tutumu Avrupa devletlerini ve bilhassa İngiltere’yi ürkütecek siyasi kararlara karşı olmasıydı. Neredeyse bütün aydınları, devletin bekası için İngiliz dostluğunu vazgeçilmez bir teminat sayıyordu.
Fırka programıyla bir taraftan serbest piyasa ve rekabetin açık olacağı bir iktisadi yapıyı gerçekleştirmek, diğer taraftan da işçilerin, bilhassa köylülerin meselelerine sahip çıktığını göstermek istiyordu.
Burası çok önemlidir; fırkanın vilayetlerde teşkilatlanmalarını yapanlar arasında mevcut iktidardan memnun olmayan eski Volkancıların, benzetme yapsak sanırım daha iyi anlaşılacaktır; dönemin FETÖ’cülerinin olduğu görülüyordu. Mesela Adana teşkilatlanması bunlar tarafından yürütülüyordu. Fırkanın İzmir’deki sözcüsü Müsavat gazetesi İttihat ve Terakki’ye ait bir gazeteden ayrılmış kişiler tarafından çıkarılıyordu.
Hürriyet ve İtilaf Fırkası açıklamış olduğu parti programının birçok maddesi milli şuur sahibi kişiler tarafından reddediliyordu. Resmi dilin Türkçe olması, Müslümanların bayramlarının resmi tatil olması yönünde itirazları olan fırkanın bu politikaları, milliyetçiler tarafından şiddetli itirazlarla karşılanıyordu.
Dönemin İttihatçı yazarlarından Hüseyin Cahid, “Nihayet, Hürriyet ve İtilaf Fırkası adı altında toplanan İttihad ve Terakki Muhalifleri İttihad ve Terakki’nin değil, vatanın bir düşmanı olduklarını sonraki hareketleriyle ispat etmişlerdir” diyerek o anki siyasi atmosferi tanımlıyordu.
27 Aralık 1911’deki meclis tutanaklarını yayınlayan Tanin Gazetesi bu görüşü destekliyordu;
“Muharebenin ilk günlerinde düşman-ı vatan’a karşı bütün Osmanlıları İttifak ve İttihada davet ettik. Birbirimize karşı ne söyleyeceksek muharebenin sonunu bekleyelim, aramızda mütareke yapalım, düşmana müttehit ve metin görünelim dedik. Bizim bu dahili ihtilaflar düşmana cüret ve cesaret veriyor diye feryat ettik, kimse dinlemedi. Meclis-i Mebusunda muhalifler, düşmanla uğraşan hükümette haysiyet ve nüfuz bırakmamak için ne lazımsa yaptılar, hatta sövdüler saydılar. Bununla kanaat edemeyerek harbiye nazırının otomobili ile uğraşmaya başladılar.
Fırka içinde bulunan birçok fikir ayrılıkları idare heyetini kısa bir süre sonra ikiye ayırdı. Bir tarafta kendilerine “Tam Müslümanlar” diyenler; diğer tarafta ise bu takımın “Dinsizler” olarak isimlendirdiği fakat kendilerini “Münevveran Takımı” diye tanıtan isimler bulunuyordu. Bunlarda karşı takıma “Yobazlar, Dervişler” ismi vermişlerdi.
Bu arada fırkanın bu kadar karmaşık durumu içindeki en net tavır biz iktidara gelirsek daha iyi yaparız dan ibaretti. Fırka iktidar olabilmek uğruna kim gelirse ayırt etmeden kayıt ediyordu.
Bu kadar bilgiden sonra gelelim nereye varmak istediğimize.
Türk siyasi tarihinde Hürriyet ve İtilaf partisi gibi oluşumlar birçok defa tekrarlamıştır. Bu partilerin hepsinin bütün özellikleri dönemin Hürriyet ve İtilaf Fırkası ile tam olarak örtüşmese de ondan kalan miras parça parça birtakım bohçalar içinde günümüze kadar getirilmiştir.
Maalesef iktidar olduğunda bu bohçalardan kendi çeyizindekini açıp beğendirmek için sergileyenlerde olmuştur. Hatta bunların içinden süslemesine aldanılıp millet tarafından rağbet görenlerde olmuştur.
Son dönemde ise ortaya koyulan milli beka siyaseti ve bunun bir zarureti olarak gerçekleşen ittifak hamlesi sonrasında Hürriyet ve İtilaf Fırkasının bohçacıları tekrar ortaya çıkmıştır. Şimdi geriye kalan tek şey bunların bir araya gelerek, birilerinin aklı sadece Türkiye’de iken İngilizlerin, Amerikalıların hoşuna gidecek bir şekilde bir sergi kurgulayıp millete beğendirmeleridir.
Tarihi bilmek tekerrür etmemesi için ne pahasına olursa olsun mücadele etmektir. Tarihe kulak tıkayanların üst üste yaptıkları hatalar sonrası bugün bu mücadele geçmişi araştırıp okumayanların; okuduğunu anlamayanların, anladığını hissedemeyenlerin asla akıl erdiremeyeceği seviyede verilmektedir.
Verenlere selam olsun.
Ümidimiz o dur ki millette topyekün arkalarında olsun.