Aslen Ayvalıklı olmakla birlikte devamlı memleketinin dışında yaşayan biri olarak senede bir veya iki senede bir Ayvalık seyahati yapar, biraz hava değişikliği, biraz akraba ziyaretinden sonra yaşadığımız yere geri döneriz. 1998 yılının ağustos ayında babamın o zaman oturduğu Cunda adasında ki evinden çıkıp ikindi namazı için hemen evin karşısında ki Cunda camine gittik. Namazdan çıkınca cemaatin bir yabancının civarında toplandığını görünce biz de o tarafa doğru yöneldik. İnsanlar genç bir Amerikalı Müslümanın etrafında toplanmışlardı. Doğal olarak burada sarışın Amerikalı bir Müslüman görmek herkesi şaşırtmıştı. Hikâyesini merak ettik. Nereli olduğunu ve Müslümanlarla karşılaşıp karşılaşmadığını sorduk. Etrafında Müslüman olmadığını, Amerikanın batı eyaletlerinden olduğunu ve ailesinin tamamının Alman olduğunu bize anlattı. Tamamen merakından araştırarak yüce dinimizle tanışmıştı. Cemaatten genç biri Almanyada yaşadığından dolayı Almanca daha akıcı bir şekilde sohbet edeceğini düşünerek hemen atıldı. Ama bir kere daha hayret ettik. Alman asıllı Müslüman Amerikalı Almanca bilmiyordu. Alman bilincine sahip ama hiç Almanca bilmeyen Amerikalı bir Müslümanla karşılaşmıştık. Bu durum herkese ilginç gelmişti ama az çok tarih ve beşeri coğrafya bilen biri için o kadar ilginç sayılmazdı. Bizi şaşırtmayan bilgilerimizi okuyucularımızla paylaşalım. Alp dağlarından Kuzey Denizi ve Baltık denizine kadar uzanan Orta Avrupanın bir bölümünde Cermen asıllı Almanlar yerleşmişlerdir. Bu Germen asıllı kavimler genellikle diğer Avrupalı kavimlerle karışmamış bir şekilde günümüze Alman olarak ulaşmışlardır. İlk çağda Romanın kuzeyinde kalan Germenler Avrupalıların geneli tarafından barbar olarak nitelendirilmiş ve bu sebeple yalnız başlarına kalmışlardır. Bu şartlar altında ortalama bir Alman için milleti belirleyen en önemli unsur ırk olarak ortaya çıkmaktadır. Bir insan eğer Alman ırkından geliyorsa o Alman sayılır. Orta çağda Alman coğrafyasında mezhep savaşları da olmuş, bunun neticesinde Almanyanın kuzeyi Protestan güneyi ise Katolik olarak kalmış, ancak bu durum Alman milletinin ayrışmasını sağlamamıştır. Bazı ülkelerde azınlık olarak yaşayan Almanlar kendi dillerini kaybetmiş fakat Alman olmaktan ve Alman bilincini yaşatmaktan geri kalmamışlardır. Amerika Birleşik Devletlerinde değişik kaynaklara göre farklı sayılarda ancak ortalama bir değer ele alınırsa 40.000.000 civarında Alman asıllı Amerikan vatandaşı yaşamaktadır. Yoğun olarak yaşadıkları bölge Birleşik Amerikanın orta, kuzeybatı bölümüdür. Bunların büyük bölümü Almancayı unutmuşlardır. Bu durum bir toplumun millet bilinci açısından çok önemli bir kayıp olmakla birlikte Alman asıllı Amerikalılar milli bilinçlerini kaybetmemişlerdir. Aynı şekilde Brezilyanın güneyine, Arjantin ve Avustralyaya yerleşen Almanlarda dillerini muhafaza edemeseler de milliyetlerini muhafaza etmesini bilmişlerdir. Çünkü Almanlar için millet olma bilinci açısından aynı ırktan gelmek en başat unsurdur. Ortak soy bilincine sahip olmak Almanları vatanlarından ayrıldıklarında korumuş ama kendi ülkelerindeki yabancılar için itici bir rol oynamıştır. Almanyada bulunan yabancıların Alman toplumu içinde erimemelerinin bir sebebi de işte bu ırka dayalı Alman anlayışıdır. Çünkü yabancıları öncelikle Almanların dışladığı bilinir. Bütün bu gerçeklerden Almanlar için ırk ve soy birliğinin millet bilincinde başat unsur olduğu görülmektedir. Alman toplumunun örgütlenmesi ve sosyal olaylara tepkisi de bu minval üzerine olmaktadır. İnsanların ırklara ait olmalarının dünyanın güneşin etrafında dönmesi gibi inkâr edilmesi mümkün olmayan apaçık bir bilimsel gerçeklik olduğunu söyleyebiliriz. Biz Türkler içinde bunun bir kıymeti vardır. Ancak bizde ki millet bilincinde ırkın başat unsur olduğunu söyleyemeyiz. Bizim millet anlayışımız tarih, kültür ve ülkü birliği noktasında bir millet bilincini yaşatmaktadır. Bu sebeple Almanlar gittikleri ülkelerde dillerini kaybetseler de yine Alman kalabilmekteler. Onların ülkesine gelen yabancılar anadil olarak Almanca konuşur hale gelseler bile Alman olamamaktadırlar. Fakat biz Türkler dilimizi kaybedince çoğunlukla kimliğimizi de kaybediyor, buna karşılık içimizde yaşayan başka ırktan oldukları kesin olanlar kendilerini Türk sayabildikleri gibi biz de onları Türk sayabiliyoruz. İsterseniz bu durumun bir örneğini de yine Ayvalıktan verelim. Yine Ayvalıkta, bu sefer Sarımsaklıda bir grup arkadaşla denize giriyorduk. Denizden çıkınca Kumsalda iyice koyu renkli bir zenci ile karşılaştık. Yanında da başka bir zenci grup vardı. Ama onların daha açık tenli olduklarını söylemeliyiz. Bizim gibi Ayvalıklı ama devamlı Ayvalıkta yaşayan bir arkadaşımız müstehzi bir şekilde kumsalda ki zencilerin milliyetini tahmin etmemizi istedi. Biz de koyu tenli olanın Afrikalı örneğin Senegalli, açık tenli olanların ise Amerikalı olabilecekleri tahmininde bulunduk. Arkadaşımız bizim bu düşüncemize iyice bir güldü. Onun tavsiyesi ile tek oturan zencinin yanına iliştik ve gözlemlemeye başladık. Bir süre sonra bu zencinin bizim zenci olduğunu anlayıverdik. Ayvalık şivesiyle Türkçe konuşuyordu. Benden daha çok Ayvalıklı olduğu kesindi. Daha da ilgincini akrabası olan yaşlı bir teyzemiz ile halamın evinde tanışınca yaşadım. Çünkü Ayvalıkta Midilliden gelen zenci aileler vardı. Hatta bunlardan birinin dedeleri Atatürkün yanında istiklal savaşına katılmıştı. Aile üyeleri ile tanışınca kendilerinin ne kadar fazla Türk bilincinde olduğunu da anlamıştık. Yıllardır komşuluk yaptıkları akrabalarımızda onları Türk olarak kabul ediyorlardı. Görüldüğü gibi Türk milleti için ırk ve soyun değeri vardır ama bu unsurlar millet bilinci açısından olmazsa olmaz değildir. Hal böyleyken ülkemizi bölmeye çalışanların bölücü fikirlerinin bu millet açısından haklılık zemininin olmadığı aşikârdır. Bize göre Kürtlerin önemli bir bölümü Türk asıllıdır. Ancak diyelim ki, başka bir soydan gelmekteler o zaman bile yaşadığımız bu ayrılık ve bölünme sürecinde ırk ve soy ayrılığı anlamında haklılıkları yoktur.