1999 seçimlerinde sol için yeni bir imkân yol alıyordu. Bülent ECEVİT’in DSP’si solun lider partisi olmayı başarmıştı.
Bu seçimde MHP Genel Başkanı Alpaslan TÜRKEŞ’in vefatı ve cenaze törenine katılımın yoğunluğu halk nazarında partinin kitlesinin büyüklüğü intibaını uyandırdı.
Bu izlenim MHP’ye, Abdullah Öcalan’ın getirilmesi sırasında Ecevit’in Başbakan olması ise DSP’ye yaradı. Bu iki parti aralarına ANAP’ı da alarak hükümet kurdular. Yine Ecevit faktörü ile solun toplam oyu yükselmişti.
Ancak kapatılan RP yerine kurulan Fazilet Partisi (FP)’nin önemli bir oy kaybı yaşamadığı anlaşıldı. 28 Şubat postmodern darbe sürecinde Refahyol hükümetine karşı yürütülen laikçi-jakoben muhalefet halk tarafından benimsenmiş olsaydı tepki oylarının büyük bir çoğunlukla merkez sol partilere akması gerekirdi. Ama öyle olmadı. Bu sefer oylar MHP’ye gitti. Bir kere daha anlaşıldı ki, Türkiye’de yapay olarak belirlenen gündemler halkı ilgilendirmemekte, halk kendi doğrularına göre hareket etmekte ve laiklik bezirgânlarına da inanmamaktadır. Yani Türk halkı laikliğin elden gittiği düşüncesinde değildir.
2002 seçimleri üçlü koalisyon hükümeti döneminde yaşanan ekonomik kriz ve başka unsurlar dolayısıyla bir deprem etkisi meydana getirdi. Refah kulvarında başka bir parti Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) tek başına iktidara geldi. Koalisyonun üç ortağından ikisi yüksek oranda oy kaybederken MHP yine % 8 gibi bir oyla varlığını sürdürebildi. Bir evvelki seçimde halk merkez partilere bir şans daha vermiş ve merkez solda DSP’yi denerken, MHP’ye de ilk defa bu kadar fazla oy vermişti.
Bu seçim sonucu aslında sistemin partileri için son bir şanstı. Ancak bunu da kullanamadılar. Koalisyon protokolünde MHP’nin milliyetçiliğini bile DSP belirlemeye çalıştı. Başörtülü FP milletvekili Merve KAVAKÇI apar topar meclisten atıldı. Dönemin Genelkurmay Başkanı bu üç partinin koalisyon kurması için Cumhurbaşkanı’na çıktı.
Şimdi soralım. Ne oldu? 28 Şubat’ı yaptınız ne oldu? Siyasete müdahale ettiniz, ne oldu? Normal şartlarda siyasilerin baş edebilecekleri bir zümreyi daha beter iktidara getirdiniz. Ders aldınız mı? Yok! Ayrıca iki sağ ve bir sol partiden kurulan hükümet yıpranınca, seçmen alternatif olarak yine solu görmedi.
Bazı çevreler yaptıklarından ders almadan aynı teranelere devam ettiler. Cumhurbaşkanlığı seçimi sorun oldu. Yine bir muhtıra verildi. Bu sefer e-muhtıra. Karşı cephede değişen bir şey olmuyor yalnızca teknolojik uygulamalar değişiyordu. Yani kafa yine aynı kafaydı.
O kadar ki, muhtıra verildiği an bile bunun AKP iktidarına yarayacağı anlaşılmış bu anlamda olan görüşler dile getirilmeye başlamıştı. Çünkü incelediğimiz gibi benzer sebepler benzer sonuçları doğurmakta, aynı uygulamalar hep aynı sonuçları vermekteydi. Bunu anlamamak için herhalde “Genç subay” olmak lazım geliyor.
Sonuç ne oldu? AKP yine bu sefer daha ezici bir çoğunlukla iktidara geldi. Fakat bu seçimdekinin tepki normal bir tepki olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü Türk seçmeni bunca muhalefete, AKP iktidarının bunca hatasına rağmen, mağdur olarak gördüğü AKP’ye yarıya yakın oy vermiş ve tercihini yine merkez soldan yana kullanmamıştır. Türk seçmeninin bu seçimde artık hırsla oy kullandığı ve yapılanlara karşı tepkisini iyice hissettirmek istediği, hatta hükümetin hatalarını dahi göz ardı ederek sandığa gittiği anlaşılıyor. Türk seçmeni bu seçimde demokrasi karşıtlığına karşı artık yeter diyerek isyan etme noktasında ve çok kızgın durumda olduğunu ilan etmiştir.
Gel gelelim, bir ders alınabiliyor mu? Hayır! Laikçi-jakobenler aynı tavırlarını yine sürdürebiliyorlar. Ülkeyi yine geriyorlar ve bundan yine AKP fayda elde ediyor. Bu dönemde AKP’ye kapatma davası açılıyor ve Tayyip ERDOĞAN’ın süreci iyi yönetmesi sonucunda AKP’nin kapatılmamasına karar veriliyor. Anlaşılan odur ki, Erdoğan Ümraniye davası ile ülke dışı etkileri bir koz olarak kullanmış ve istediği sonucu almıştır. Ülkeyi bu kadar gerenler geri adım atmışlar, bunca gerilimde ülkemize miras kalmıştır.
2009 yerel seçiminde CHP’nin bu durumu görüp jakoben tavırlarını azaltması ve başörtülülere toleranslı yaklaşılması hemen sonucunu verdi. Din istismarı için artık alan kalmamıştı. 2011 yılında yapılacak olan genel seçimler öncesi AKP yeni bir istismar vasıtası olarak Anayasa referandumunu devreye soktu. Bu referandumda dayatmacı zihniyete karşı öfkeli olan Türk halkının bu öfkesinden yararlanılarak referandum ve akabinde yapılan genel seçimler AKP tarafından bir defa daha kazanıldı.
Tayyip Erdoğan tahteravalli siyasetini bir güzel değerlendirmiş ve milletin kendisine tepeden bakan zihniyete olan öfkesini son zerresine kadar kullanmıştır.
Aslında daha büyük tehlike olan iktidarın anlayışı göz ardı edilmiş, tecrübe edilmediğinden dolayı tehlike olarak görülmemiştir.
Şimdi AKP hükümetin hem devletin bütün kurumlarını ele geçirdiği hem de milletin varlığı ile oynadığı görülüyor.
Bizce bütün bunlara sebep olan laikçi-jakoben anlayış Türk milletine bir iyilik yapmalı ve bundan sonra hiçbir zaman gölge etmemelidir. Böyle davranırsa başka ihsan istemeyeceğiz.
Halil KONUŞKAN