TÜRKİYE SEÇİMLERİ HAKSIZ REKABET TARİHİ 3 (Özal Dönemi)

Halil KONUŞKAN

  1980 darbesi ile bütün partiler bu arada Atatürk’ün kurduğu CHP bile kapatıldı. Daha sonra kurulan partilerin çoğunluğu seçime iştirak bile edemediler. 1983’te Milli Güvenlik Konseyi’nin onay verdiği üç parti seçime girebildi. Bu seçimde CHP’nin tabanına yönelen parti HP (Hakçı Parti) klasik CHP oylarının düşüşünü gösterdi ve ancak % 30 gibi bir oy alabildi. Seçimi yine merkez sağ yani Anavatan Partisi (ANAP) kazanmıştı. Kamuoyunda Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP)’nin generallerin partisi olduğu imajı yaygın olmakla birlikte partinin lideri Emekli Orgeneral Turgut SUNALP halk nezdinde sevilmişti. Bu sebeple seçimin favorisi olarak görülüyordu. Ne var ki, cunta lideri Kenan EVREN seçim akşamı halka yönelik bir konuşma yapmış ve MDP’ye alenen destek vermişti. O günleri yaşayanlar çok iyi bilirler. Halk bir gecede fikrini değiştirmiş ANAP’a yönelmişti. Böylece darbecilerin partisi ve muvazaa partisi imajını alan (MDP) ancak 3. parti olabildi. Yani Türk halkı hem darbeyi hem de emrivakiyi onaylamadığını gösteriyordu. Türk seçmeni ilerleyen zamanda geçmişteki partilerin devamı konumunda olanlara yönelerek bu tavrını daha çok belli edecekti. 1987’de Türk halkının demokrasinin kesintiye uğramasına tepkisi sürdü. HP ve MDP tarih olurken, 12 Eylülden önceki liderler yine siyaset sahnesine döndüler. İktidar partisi de oy kaybetmeye başladı. Bu seçimde solun toplam oyunda bir kıpırdanma görülse de Ecevit’in kurduğu Demokratik Sol Parti (DSP)’nin seçimlere iştirak ettiğini düşünürsek bu yükselişin nedenini rahatlıkla Ecevit faktörüne bağlayabiliriz. Bütün bu süreç içinde laikçi-jakoben tayfa eski alışkanlıklarından vazgeçmemiş ANAP hükümetinin camilerin 100 metre civarında içkili yerleri sınırlandıran yasasını dillerine dolamıştı. Bu öyle bir zihniyetti ki, dindar olmayan vatandaşlarımızın bile kutsal bilinen mekânlara gerekli değeri verdiğini ve bu mekânlara saygısızlığı kabul edemeyeceklerini bile kavrayamamaktaydı. Örneğin hiç namaz kılmayan biri dahi cami ortamında kendisine dikkat eder. Bu laikçi yobazlar ortalama bir Türk insanının dine saygısını bile idrak edecek seviyede olmadıklarından dolayı yavaş yavaş kendi etraflarının boşalmasını engelleyemediler. Bazı mahfillerde Özal’ın besmele ile temel atması, cuma namazlarını kaçırmaması, bazı kadrolara dindar insanları getirmesi eleştiriliyor, her zamanki terane devam ettirilerek laiklik tartışmaları yaşanıyordu. Öyle ki, o dönemde sol görüşlü profesörler ANAP iktidarının üniversitelerde başörtü yasağını kaldırma eğilimini fark ettikleri anda cübbeleri ile Anıtkabir ziyaretleri yapıp “Hurafe Misyonerliği”ne soyunmaktan çekinmiyorlardı. Böylece bir zamanların moda akımı olan sol artık insanların kaçtığı bir ideoloji haline gelmişti. Sol görüşlü olmak din karşıtı hatta din düşmanı olmak olarak algılanmaya başlamıştı. Oysa ANAP hiç edilen teşvikler ve ihale imkânları ile kendi zenginini oluşturmuş, ülkenin ekonomik alt yapısını da bayağı tarumar etmişti. Yolsuzluk almış başını gitmiş, halkta bu yolsuzlukları açıkça fark etmeye başlamıştı. ANAP hükümeti Türkiye’nin büyümesine katkıda bulunmuyor, rant ekonomisi ile ülkeyi idare ediyor, günü kurtarıyordu. Bölücü terör iyice azmış, şehit cenazeleri hemen hemen her şehrimizi yakmaya başlamıştı. Öte yandan hükümetin terör ile ciddi bir mücadelesi olmadığı gibi bizzat Özal kendisinin de Kürt asıllı olduğunu, federasyonun konuşulabileceğini söylüyor hatta “Türk dediğin de nedir?” şeklinde bir soru bile sorabiliyordu. Ayrıca Özal’ın ailesi magazin gündeminden düşmüyor, ailesini kontrol edememesi sebebiyle devamlı yıpranıyordu. Bu kadar falsonun olduğu ANAP iktidarı bir anda çökmüyor ancak zaman içinde eriyordu. Zira artık iyice sol karşısında konumlanan Türk seçmeni sağdaki en büyük parti ve bir değişimin partisi olarak ANAP’ı iktidarda tutuyor, ANAP’a kızdıkça Doğru Yol Partisi (DYP)’ye oy veriyor yine solu düşünmüyordu. Bu süreç 1991 seçimlerine kadar devam etti. Bu seçimlerle birlikte 12 Eylül darbesinin peydahladığı ANAP birinciliği kaptırdı. Bu seçim milliyetçi-muhafazakâr sağın ittifak yaparak meclise girdiği bir seçim olması sebebi ile oldukça önemlidir. Refah Partisi (RP)-Milliyetçi Çalışma Partisi (MÇP)-Islahatçı Demokrasi Partisi (IDP) ittifakı bu kulvarın yükselişine de zemin hazırladı. İlk defa o seçim ile ufak olarak nitelenen partilerin merkezden oy alabilecekleri ve merkezin hatalarının buraya kanalize edilebileceği toplum nazarında görülmüş oldu. Bu seçim aslında bir gerçeği daha su yüzüne çıkardı. Gerek ANAP gerekse DYP gibi merkez sağ partileri yıpranmış ama Türk seçmeni yine merkez solu alternatif olarak görmemişti. 1995 seçimlerinde bir evvelki ittifakın ve belediyelerdeki başarısının semeresini alan RP birinci parti olarak çıktı. Artık ERBAKAN dönemi başlıyordu.   Halil KONUŞKAN  

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.