DIŞ FONLARA BAĞIMLI HALE GETİRİLEN TÜRKİYE EKONOMİSİ

Handan ÖMER

DIŞ FONLARA BAĞIMLI HALE GETİRİLEN TÜRKİYE EKONOMİSİ

ve

RAKAMLARLA ALGI POLİTİKASI''

 

Marc Faber; ‘’ Savaş döngüsü denen şey var. Süper güç, yükselen gücü dengelemeye çalışır. Bu durum kimi zaman savaşa yol açar. Eğer yükselen güç savaşı kazanırsa, onun para birimi rezerv para olur.’’

Hani kalıplaşmış bir klişe vardır ya, her iktidara gelen hükümet bir önceki iktidardan ülkeyi devraldığında ‘’Enkaz devraldık’’ vurgusu yapar. Ancak verilere baktığımızda Kasım 2002’’de İktidara getirilen AKP hükümetlerinin hiç de enkaz devir almadıkları bir gerçektir. AKP hükümeti 13 yıl önce işbaşına geldiğinde halka “demokrasi, 3Y olarak tanımladığı yolsuzluk, yoksulluk, yasaklarla mücadele ve komşularla sıfır sorun” vaatlerinde bulunmuştu. Bugün gelinen noktaya bakıldığında, bütün bunların bir aldatmacadan ibaret olduğu açıkça görülmektedir. Bülent Arınç’ın “İsrafın önünü alsak vatandaştan vergi almamıza gerek kalmaz. İsraf konusunda karnemiz kırıktır” sözleri hükümetin ekonomi politikasının özeti olmuştur.

Gerçekten de yolsuzluk hiçbir dönemde bu kadar yaygın hale gelmemişti. 17-25 Aralık yolsuzluklarının üzerinin örtülmesinde saptandığı gibi, yasalarla bu denli oynanmamış, yayın yasağı vb. uygulamalar görülmemişti. Aynı şekilde, yoksulluk ve Sosyo-Ekonomik durum bu boyutlara ulaşmamıştı. Evrensel bir temel hak olan ifade özgürlüğü ve ona bağlı olarak basın ve hak arama özgürlükleri bu denli kısıtlanmamıştı. Bu hakkı kullanmak isteyenlere bu denli şiddet uygulanmamıştı.

 

Tablo-1:

 

Tablo-2:

 

AKP'nin ekonomide 13 yılı: Sömürü ekti yoksulluk biçti…

AKP’nin, iktidarı boyunca en çok övündüğü alan olan ekonomi tel tel dökülüyor.

 

İşte tablo: Resmi rakamlara göre yaklaşık 5 miyon kişi işsiz. Ülkedeki yoksul sayısı 20 milyonu aşıyor. 227 bin KOBİ icralık. Günde ortalama 350 dükkan ve küçük işyeri kapanıyor. Ailelerin yüzde 65’i borçlu. Yılda ortalama 1200-1300 işçi iş cinayetine kurban gidiyor.

*2002’de ihracat 37 milyar dolarken, bugün 150 milyar dolar. İthalat ise 52 milyar dolardan 250 milyar dolara çıktı. Dış ticarette verilen açık 15 milyar dolardı, 100 milyar dolara dayandı. 

*Tarım ve hayvancılık ülkesi olduğu söylenen Türkiye’nin tarihinde ilk kez saman ve canlı hayvan ithal edildi. Gariban dostu patatesin kilosu 5 liraya çıktı.

*2002’de 6.3 milyar lira olan kredi kartı borcu tutarı 72 milyar liraya çıktı. 2002’de 1.97 milyar lira olan tüketici kredileri, 125 kat artarak 250 milyar liraya ulaştı.

*Hesaplama yöntemini değiştirerek bir gecede 3 bin 500 dolardan 10 bin dolara çıkan milli gelir, 2010’dan beri yerinde sayıyor.

*2008 yılında çıkardıkları “emeklinin emeğini gasp” yasasıyla eşi benzeri görülmemiş bir adaletsizliğe imza attılar ve atmaya devam ediyorlar. Bugün, “çalıştıkça ve devlete prim ödedikçe emekli maaşı eriyen” tek ülke Türkiye… Yıllık ortalama 36 lira eriyen emekli maaşları 800 liranın altına geriledi.

*Bütçeden faize her yıl ortalama 54 milyar lira (yaklaşık 20 milyar dolar) ödendi. Faizciler ve Rantiye bayram etti.

*Akaryakıt fiyatlarında “dünyanın en pahalısı” rekoru kırıldı. Benzin 5 liranın üstünü gördü. Akaryakıttan alınan yüzde 65’lik vergi vatandaşın sırtına yüklendi.

*Türkiye Bankalar Birliği verilerine göre 3.7 milyon kişi kredi kartı borcu ve kredi taksidini ödeyemediğinden dolayı batık durumda.

*1999 depreminden sonra bir defalığa mahsus alınan ÖTV, AKP döneminde kalıcı hale geldi.

*Dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 1400 liraya, yoksulluk sınırı ise 4400 liraya yükseldi.

*Yanlış tarım politikalarıyla girdi maliyetleri altında ezilen ve ürettiğinden para kazanamayan çiftçi, ya şehre göç etmeye ya da 3 kuruş paralara madene inmeye mecbur kaldı.

*Açlık sınırının bile altında kalan asgari ücret, tam bir sefalet ücretine dönüştü.

 

Tablo-3:

 

HÜKÜMET gelecekten iyi haber veremiyor. Üç yıl boyunca işsizlik çift hane, büyüme temposu düşük, enflasyon yüksek. Hükümet, ekonomideki kötü tablonun sorumlusu olarak muhalefeti gösterse de işin aslı şu: AKP’nin dışarıdan gelen sıcak paraya ve ucuz emeğe dayalı ekonomik modeli duvara tosladı.

Ortada, ‘kriz’ denilince bu ülkenin vatandaşının algıladığı gibi, bankaların çökmesi, döviz kurlarının aniden çok yükselmesi, şirketlerin batması gibi bir durum yok. Lakin ağır bir tablonun olduğu çok açık. Bu nedenle uzun yıllardır hiç olmadığı kadar ekonomik vaatlerin öne çıktığı bir seçim atmosferi yaşıyoruz.

Yoksulluk oranı yüzde 30’u buluyor. Yani neredeyse her 3 kişiden biri yoksul. Gıdadan sosyal aktivitelere kadar uzanan ihtiyaçları gidermeyi baz alan, daha gerçekçi olan, Sendikaların kullandığı yöntemle yapılacak bir hesaplamanın yoksulluk konusunda daha vahim sonuçlar ortaya koyacağı muhakkak!

AİLELER ZOR DURUMDA

AKP hükümetlerinin şimdiye dek yaptığı Ekonomik kavramların gerçek yüzünü ortaya çıkarmakta, bu bağlamda ekonominin dış fonlara bağımlı hale getirilmesinin temel bir kriz etkeni olduğu gösterilmekte, ayrıca cari açığın oluşmasının nedenleri ve AKP'nin milli gelir hesaplarının yanıltıcı olduğudur.

Hükümet yetkililerinin, “Son bir yılda neredeyse 1.5 milyon insana iş bulduk” diye övünmesi aslında birçok gerçeği bize yalın bir şekilde anlatıyor.

Gerçek şu iki soruda saklı.

  1. Bu kadar insana iş bulunmuş olmasına rağmen işsizlik nasıl oldu da arttı?

  2. Ekonomi yüzde 3 bile büyümemişken bu kadar insana iş verilmiş olması anormal bir durum değil mi?

İşsizlik artıyor çünkü... Çalışabilir nüfusun içerisinde iş talep edenlerin sayısı giderek artıyor. Yani daha çok insan iş talep eder hale geldi. Örneğin kriz döneminde kadın iş gücünde olduğu gibi! Bu dönemde de kadınların, özellikle düşük eğitimli kadınların iş talebi yükseldi. Kriz arifesinde Kasım 2007’de kadın iş gücüne katılım oranı yüzde 22.4’tü. Yani çalışabilir yaştaki (15-65 yaş arası) her 5 kadından 1’i iş gücüne katılıyordu. Kasım 2014’te yüzde 30.2’ye yükseldi. Yani artık her 3 kadından 1’i iş gücüne katılıyor.

Kadınlar kendisini evde tutan anlayışı, çalışmanın ayıp sayıldığı mahalle baskısını aşıp iş talep eder hale gelmişse toplumda yoksulluk yaygınlaşmış demektir. Artık çekilen krediler ödenemiyor, ev geçindirilemiyor. Aynı dönemde erkek katılım oranının yüzde 69’dan 71’e yükselmesi yoksulluğun yaygınlaşmış olduğu gerçeğini teyit ediyor.

Sorunun ikinci kısmına gelince... Ekonominin büyüme hızı düşük olunca bulunan işler de ucuz ve niteliksiz oluyor. İşler inşaatta ve hizmet sektöründe. Ucuz ve geçici. Söz konusu durum yoksulluğu yaygınlaştırıcı bir işlev görüyor.

 

Tablo-4:

 

YOLSUZLUK ..!!!

İktidarların kamu olanaklarını kişisel çıkarları için kötüye kullanması anlamına gelen “politik yolsuzluk” seçmenlerin oy verme davranışlarında çok önemli yere sahiptir. Demokratik rejimlerde politik yolsuzluğun artması hesap verilebilirlik, eşitlik ve adalet gibi temel ilkelere zarar verdiği için, yolsuzlukların artması seçmenlerin politik kurumlara olan güveninin ve aynı zamanda rejimin meşruiyetine ilişkin algısının zamanla azalmasına neden olmaktadır. Türkiye'nin Nabzı 2015 ilk yarısı Hükümet Karnesi raporuna göre; halkın % 61’i 17-25 Aralık 2014’te AKP iktidarının yolsuzluğa bulaştığına inanmaktadır.

27 Ocak 2015 tarihli grup toplantısında MHP Genel Başkanımız Devlet Bahçeli'nin, "Hırsız evin içindeyse kilit yararsızdır. 17 25 Aralık’ın kara kutusu bize göre kaçak ve karanlık saraydadır. Bu kara kutu açılmadan adalet yerini bulmayacak 17-25 Aralık defteri kapanmayacaktır..." ifadeleri hala hafızamızda.!”

Bir diğer konu ise pek göz ardı edilmiştir. O da İsviçreli uluslararası yatırımcı ve ekonomist Marc Faber’in İstanbul’da verdiği konferanstaki açıklamalarıdır. ‘’ Batı dünyasından geldiğim için kendimi depresyonda hissediyorum. Gelişmekte olan ülkelerin dünya ihracatından aldığı pay % 70’e tırmandı. Bu da gösteriyorki, Batı ülkelerinin ekonomik anlamda önemini gittikçe yitirdiğidir.’’

Üretimin Asya’ya kayması ve markaların, değerlerin Asya’dan çıkması ile Batı zor duruma düşmüştür. Gelişmekte olan ülkelerin dünya petrol tüketiminden almış oldukları pay son 20 yılda % 34’ten % 51’e çıktı. Çin, Batı’nın tamamından fazla Alüminyum tüketmektedir. 1970’li yıllar da ABD hapşırdığında Çin hasta olur denirdi, şimdi ise tam tersi.

Sonuç olarak ; 19. Yüzyıldan kalma sömürgeci yaklaşımlarını sürdüren Batı, dünya ekonomisini ve bölgesel politikaları iyi analiz edememektedir. 5 yıl evvelki Suriye ve Ortadoğu ile günümüz Suriye ve Ortadoğu’su arasında çok mesafeler bulunmaktadır. ABD’nin, Afganistan ile başlayıp, Irak ile Ortadoğu’ya müdahalesi ile değişen dengelerde, Türkiye’nin akılcı politikalar yürütememesi ve bir önceki iktidardan aldığı ekonomik devrin üzerine yenilikler koyamaması ve yanlış Suriye politikasından kaynaklanan Suriyeli ve Irak’lı mülteciler krizinden dolayı harcadığı 7.6 milyar dolar Türk ekonomisini gittikçe açmazlara sokmuştur.

Son bir ay içerisindeki gerek dünya ve gerekse de bölgesel gelişmelere ve diplomatik savaşlara baktığımızda, ‘’siyasi ama silahsız bir ekonomik savaş’ın daha ağırlık bastığı görülmektedir. Bu noktada Marc Faber’in açıklamaları görüşlerimizi destekler mahiyettedir. Marc Faber; ‘’ Bir de savaş döngüsü denen şey var. Süper güç, yükselen gücü dengelemeye çalışır. Bu durum kimi zaman savaşa yol açar. Eğer yükselen güç savaşı kazanırsa, onun para birimi rezerv para olur.’’ diyerek, bölgedeki savaşa atıf yaparak kazananın para birimini devreye sokacağı gerçeğini açıklamaktadır. Ortadoğu’daki gelişmelere özellikle IŞİD’e yönelik mücadelenin de 10 yıllar boyu devam edeceğine göre bu durum göz ardı edilemeyecek bir tespit ve gelişmedir. Ayrıca bu iddiamızı kanıtlayan ve doğrulayan bir diğer ifade ise Bush stratejisidir. ABD eski başkanı Bush, eski Arjantin devlet başkanı Kirchner’e şunu söylemiştir. ‘’ Ekonomiyi harekete geçirmek istiyorsan savaş çıkar.’’

SON SÖZ:

'ANANI DA AL GİT KÜFRÜNÜ TEKRAR DUYMAK İSTİYORSAN..."

Ananı da al git küfrünü tekrar duymak istiyorsan AKP’ye oy ver.

Mazot ucuz gübre sorun değil diye düşünüyorsan hakkındır AKP’yle devam edebilirsin.

Biz köylünün yanında çiftçinin arkasındayız.

Her meselenin farkındayız.

Vergi zam furyasının bilincindeyiz.

Buğdayın para etmesi için çözüm MHP’dir.

Biz Türk milletinin tamamının hizmetinde ve emrindeyiz.

Biz çiftçileri kalkındırmak çile akıntısından çekip almak için inançlı ve heyecanlıyız.

Biz yaparız herkesi mutluluğa dirliğe kavuştururuz.

Biz iddialıyız, biz başarırız.

Biz Türkiye’yi yönetmeye hazırız.

1 Kasım’da Türkiye üzerine atılmış ölü toprağından silkinerek doğrulacak, Türkiye üç hilalle Allah’ın izniyle doğacaktır.” DEVLET BAHÇELİ 27/01/2015

 

HANDAN ÖMER

20/10/2015 Ankara

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.