KAVGAM 365-3

Handan ÖMER

Yaklaşık 13 yıldan bu yana Türkiye’yi her türlü söylem ve eylemlerle, belirsizliğe iten politikalarla yöneten AKP hükümetlerinin: Milletimizin adı olan Türk kavramının birleştirici bir üst kimlik olduğunu inkar etmişler ve Türk kavramını, ‘millet’ seviyesinden ‘etnik kimlik’ seviyesine indirgemişlerdir. 13 yıllık iktidarları dönemince her türlü konuşmalarında ‘’Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Abhaza, Boşnak, Gürcü…’’ diye bölüştürücü ve ayrıştırıcı tanımlamalar ile milletimizin adı olan ‘Türk’ü etnik bir kavram olarak kabul etmiş ve ettirmeye de çalışmışlardır. 

13 yılı aşkın zamandır Ülkemizi idare eden AKP’nin kurucu çekirdek kadrosu esasen ideolojik olarak ‘’millet’’ olgusuna karşıdırlar. Onlara göre Türk milleti değil İslam birliği esastır. Uyguladıkları dış politikaya baktığınızda da bunu açıkça göreceksinizdir. 

Fakat ne gariptir ve ilginçtir ki, aynı siyasal ümmetçilik maskesi altında siyasal İslamcı AKP iktidarı özellikle 7 Temmuz’dan bu yana PKK terörüne karşı milli söylemler kullanmaya başlamışlardır. İyi de 13 yıllık yönetimleri süresince ‘’Her türlü milliyetçilik ayaklarımızın altındadır’’ diyen siyasal ümmetçiler, nasıl oluyor da böyle bir değişikliğe ihtiyaç duymşlar ve onlara bunu düşündüren ne olmuştur ? 

Hepinizin malumu üzere Türkiye olarak zor bir dönemden geçmenin de ötesinde,’ bıçağın kemiğe dayandığı bir aşamaya süratle yaklaşıyoruz. Yıllardır ülkemiz üzerine oynanan oyunların, algı yönetimi ile halkı kandırarak içeride ve dışarıda kendi gizli gündemlerini ilmek ilmek uygulayanların planları artık gözle görülür şekilde sonuç alma aşamasına gelmiş ve Türk milletine, Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı kanlı bir oyun tezgahlanmaktadır. 

Türk milletini bu kanlı tezgaha ve kanlı ellere karşı birliğe davet ediyoruz. Çünkü;  Şehitlerimizin katilini tanıyoruz! 

AKP iktidara gelmeden önce Apo yakalanmış ve elebaşından yoksun PKK operasyonlar sonucu neredeyse bitme noktasına gelmişti. 

AKP iktidara gelmesiyle birlikte PKK’ya bir hayat öpücüğü kondurdu ve bu öpücük PKK için bir dönüm noktası oldu. Çöküş dönemine giren PKK, AKP yüzünden derlendi toparlandı ve her geçen yıl daha da kuvvetlenerek bugüne geldi. AKP iktidarı süresince her yıl PKK’ya verdiğimiz şehitlerimizin sayısı arttı. 

Tayyip Erdoğan’ın siyasette yükselme süreci PKK’nın yükselmesini de beraberinde getiriyordu ki bu asla tesadüf değil. PKK hem dağ gücünü, hem siyaset sahnesindeki oy potansiyelini şu geçen 13 yılda katlayarak artırdı. Hatta bu son seçimde AKP önemli oranda oy kaybederken, HDP/PKK toplam oyunu 6 milyona kadar çıkardı. ‘Çözüm’ diye diye Güneydoğu’da kesin bir PKK hakimiyetinin önünü açan AKP burada belediyeleri de HDP/PKK’ya teslim etti. 

2004 Yerel Seçimlerinde 4 şehir ve 32 ilçe belediyesini kazanan HDP/PKK; 2009’da 8 şehir ve 50 ilçede başarı yakaladı. 2014 yerel seçimlerinde ise 10 şehir ve 67 ilçe belediyesi PKK’nın oldu. AKP’nin açılımla yarattığı boşluğu PKK bir güzel doldurdu. Yöre insanına karşı uyguladığı korku ve tehdit stratejesi ile ikna etti. Bu teslimiyet politikası AKP’nin istikrarlı taviz siyasetinin bir sonucu olarak Türk devletinin bölgeden tasfiyesiydi. Sonuç bugün bölgede devletin eli kolu bağlanmış ve otorite PKK’nın eline geçmiştir. 

Devlet otoritesi teröriste devredilirse bunun sorumlusu kim olacak; tabii ki en tepedeki siyasi yetkili makam! Yani hükümet! Tayyip Erdoğan’ın “Çözüm sürecini bunlar silah stoklama süreci olarak değerlendirdi. Çok ciddi bir silah stoklaması yaptılar” itirafı, otoriteyi PKK’ya devrederken silahlanmalarına da göz yumulduğunu gösteriyor. TSK’yı kızağa alan, Komutanları hapseden AKP, askerimizi pasifize ederken, KCK operasyonlarını yapan polisleri tutuklarken, silah depolayan teröristleri seyretti. Bunu sadece Tayyip Erdoğan değil Ahmet Davutoğlu’da söyledi. Demek ki siz bu devletin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı değil PKK’nın hamisiymişsiniz, bizim buradan anladığımız budur, bu kadar basit ve net! 

PKK sizin sayenizde bu kadar kolay örgütlenme ve silahlanma fırsatı bulduysa bu şehitlerden ve şehitlerin ardında bıraktığı derin travmadan hepiniz sorumlusunuz! 

Demek ki PKK, AKP’ye güvenmekte haklıymış. 

Neden mi ? birlikte hatırlayalım; Leyla Zana ‘Erdoğan bu işi çözer’ diyordu. Apo ‘Hükümete güveniyorum’ diyordu. Tayyip Erdoğan ‘Baldıran zehiri de içerim, siyasi hayatıma da mal olsa ben bu riski göze alıyorum’ diyordu. Beşir Atalay “İmralı pozitif” diyordu. 

Karşılıklı güven içinde süreç ilerliyordu. Ne de olsa “AKP’ye iktidarı altın tepside sunduk, Tayyip Bey’in başkanlığını destekleriz” diyen bir çözüm ortağı vardı. Milliyetçilik ayaklar altına alınıyordu. “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” yazıları siliniyordu. “Türkiyelilik” üst kimliği tartışılıyordu. Bizzat dönemin başbakanı ‘demokratik cumhuriyet’ kavramını yeni Anayasa için kullanıyordu. Apo ‘Erdoğan’ın kavramları bana ait’ diyerek ‘adeta dilde, fikirde, işte’ birliğin boyutlarını sergiliyorlar. 

 

 
 

 

 

Bir taraftan çözüm paketleri Meclis’te yasalaşıyor; devlet eliyle Kürtçe televizyon kanalları kuruluyor, köylere Kürtçe isimler veriliyor, Kürtçe enstitüleri kuruluyor, üniversitelerde Kürtçe bölümler açılıyordu. 

Kürtçe meşrulaştıkça Kürdistan da meşrulaşıyor; Erdoğan, Barzani şahsında ‘Kürdistan’ı selamlıyor ve ‘Biji Kürdistan’ sloganları eşliğinde Türkiye düşmanı Şivan Perver’le ‘Megri megri’ türküsüne ağlaşıyordu. 

Ha sakın her şey güllük gülistanlıktı sanılmasın. PKK’ya haklar verilirken biz yine bir taraftan şehitler veriyorduk.  

Katilleri tanıyoruz 

Eğer bir ülkede teröristin terör faaliyetlerini önceden bilip de bunu önlemeyen bir hükümet varsa o hükümetin terör örgütünden farkı yok demektir. Televizyonda aksiyon filmi izlemiyorsunuz ki film bitince kapatıp keyfinize bakasınız. 
MİT Müsteşarı’nın, PKK’nın şehirleri bombalarla doldurduğunu bildiklerini söylediği Oslo tutanaklarını da göz önünde bulundurduğumuzda artık pes diyoruz. 

Bomba koyarken izledin, mayın döşerken izledin, silahlanırken izledin. Sen orada bostan korkuluğu musun? Niçin el koymuyorsun? Oldu olacak silahların güvenliği için bir de eskort tahsis etseydiniz MİT tırları olayında olduğu gibi. 

Tayyip Erdoğan şahsında AKP hükümetlerinin HDP/PKK’yı besleyip büyüttüğü ayan beyan ortadadır. Bu iki güç birbirinin karşıtı veya rakibi olmadığı gibi tam bir uyum ve ortaklık içinde işbirliği yapmıştır. Bu kirli ittifak yüzünden her gün askerlerimiz, polislerimiz şehit edilmekte ülkemiz kan gölüne dönmektedir. Şehitlerimizin kanından sorumlu tuttuğumuz Saray’daki adam bir de utanmadan şehit cenazelerinde boy göstermekte ve şehit tabutlarına el koyarak nutuklar atmaktadır.  

 

MİLLİYETÇİLİK MASKESİ 

Yapılan açıklamalarla plan netleşmiştir. Bugüne kadar bütün söylenenler, bütün yapılanlar, Oslo'lar, Habur'lar, Dolmabahçe'ler, Valilere verilen "dokunmayın, görmezden gelin’’ talimatları ve buna bağlı olarak PKK'nın şehirlerde fiili durum oluşturup yapılanmalarını tamamlamaları bir anda unutulmuş, PKK ve HDP düşman ilan edilip hedefe konulmuş ve milliyetçilik maskesi takılmıştır. Akan kanı durdurmak yerine, bu durumu kullanarak ve milleti bir defa daha korkutup bu defa başkanlık hesaplarını tutturmak için harekete geçilmiştir. Hesaba göre, ülkenin bu ağır tablosu, bu terör ve bölünme sancıları bahane edilerek, "bu böyle olmuyor, bu anayasa ile, bu meclisle, bu parlamenter sistemle akan bu kanı durdurmak ve ülkeyi selamete çıkarmak mümkün değil. Bir seçim/referandum daha yapalım, siz bize Anayasa değiştirecek ve başkanlık sistemini getirecek bir çoğunluk verin" denilecektir. Bunun alt yapısı hazırlanmış, oynanacak oyunun bütün detayları tamamlanmış ve sahneye konulmuştur. 

Türkiye’nin rejim sorunu nereye gidiyor? 

Son on yıldır büyük bir hukuksuzluk ve yolsuzluk batağına saplanmış, gittikçe diktatörleşen bir liderin elindeki Türkiye, devleti ve milleti büyük bir rejim sorunu ile karşı karşıya getirmiştir. Bu sorunları ve  ana unsurlarını 365-4 te paylaşmak üzere esen kalın… 

 

HANDAN ÖMER 

17/02/2016 Ankara 

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.