1918 Mondros işgal dönemini yaşıyoruz yeniden. Bu seferki daha beteri üstelik, Siyasal, iktisadi, askeri, Psikolojik, Eğitimsel. Her yönden kuşatıldık. 1938’in hemen ardından tohumları serpilen proje hepimizin malumu olduğu üzere 2002 Yılından itibaren fiili olarak uygulanmakta.
Şimdi ne olacak? Parçalanacak mıyız? BOP adı altında Vatanımızı kemirmelerini daha ne kadar izleyeceğiz? Yoksa işgal güçlerini 1923te geldikleri yere yolladığımız gibi bu sefer iliklerimize kadar işlemiş olan bu katran karası belayı yeniden başımızdan atabilecek miyiz?
Sizlere samimi olarak ve endişeyle soruyorum. Nasıl yapacağız? Yöntem ne? Çıkış nerede?
YA İSTİKLAL YA ÖLÜM! Diyebilecek miyiz?
İşte burada başlıyor yazımın konusu değerli okuyucular;
DEMOKRASİYE ZARAR VEREN HER YAKLAŞIM, TÜRKİYE’NİN BÖLÜNMESİNE HİZMET EDER
Libya yıkıldı. Irak işgal altında, Suriye çöküşte, sallantıda…
Dış güçler bu üç devlete, “demokrasi ve insan haklarını” getirmek adına müdahale etti. Ve bu üç devlet de, yıkılmadan önce, her biri milli, üniter devletti.
Yıkıldılar ne oldu? Her biri, mezhep ve etnik kökene göre ayrışan “devletimsi” terör örgütlerinin savaş alanına döndü. Sonuç; dış güçler demokrasi getirmek adına buralarda küçük küçük etnik ve mezhepsel devletimsilerin kurulmasını sağladı.
TÜRKİYE’NİN FARKI NE?
Türkiye de bu üç devlet gibi üniter bir devlet. Farkı; Türkiye’nin, Cumhuriyetin ilanıyla birlikte, yüzünü çoğulcu katılımcı demokrasiye ve çağdaş uygarlığa dönmüş bir ülke olmasıdır.
Bu ülkelerin bir fiskede yıkılmalarının sebebi, demokrasi olmamalarıdır ya da demokrasiye geçiş yapamadıklarındandır. Türkiye’nin farkı ise ağır, aksak, iyi, kötü bir demokrasinin olması. Ve kuruluş felsefesinin çoğulcu/katılımcı demokrasiye yönelmiş olması…
BÖLÜNMEYE HİZMET EDER
Demek ki terörle mücadele ediyorum diye, demokrasiyi askıya almak, tek adam rejimini zorlamak, kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırmak, yargıyı ve tüm demokratik kurumları ‘ben tak diye talimat veririm, şak diye yaparlar’ haline getirmek, TBMM’yi emir-talimat müessesine dönüştürmek, Türkiye’yi bu üç ülkenin bir fiskede yıkılan yapısına dönüştürür.
Türkiye’nin bütün senaryolara karşı en büyük gücü demokrasisi ve cumhuriyetin kazanımları ile değerleridir.
Demokrasiye zarar veren her yaklaşım, Türkiye’nin bir fiskede bölünebilir hale gelmesine sebebiyet verecektir. Çünkü devletin arkasında halk desteği kalmayacaktır…
Yeni anayasa isteyenlerin amaçları ne? İmralı'da yeni anayasa müzakereleri... İktidar partisi Anayasanın ilk 3 maddesinin değiştirilmesine razı mıydı? Türkiye Cumhuriyeti artık milli devlet olmamalıdır, Türkiye'de Türk Milletinden değil, artık milletlerden söz edilmelidir diyenler kimler? Kime hizmet ediyorlar?
“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran bugünkü sınırlarımız içindeki halk Türk halkıdır” .
“Yeni anayasa”nın amacı açık. “90 yıllık reklam arası, 90 yıllık enkaz”dan bahsedenler, yeni anayasayla birlikte Cumhuriyetle hesaplaşacaklarını ilan ettiler. Yeni anayasa, ulusun egemenlik hakkını ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Yeni anayasa yapmak isteyenlerin hepsi “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, Türk milleti bu yetkiyi şöyle kullanır” cümlesine düşman kesilmişler. Hazırladıkları taslaklarda deniyor ki “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, nokta!” Hangi milletin? Milletin adı yok. 66. maddedeki “Türk vatandaşlığı” ve 6. maddedeki “Egemenlik Türk milletinindir” hükmünü silmek ortadaki apaçık Türk ve Türklük düşmanlığı kanıtlarıdır.
İmralı Tutanakları'nın 320-321. sayfalarına bakıldığında, bir ülkede hiç yaşanılması arzulanmayan gerçeklerle yüz yüze geliniyor.
1- Çözüm süreci konusundaki 6551 sayılı Yasa tasarısı, TBMM'den önce, cezaevindeki Bebek Katili Öcalan'a sunuluyor!
Öcalan'ın uygun görmesinden sonra ancak TBMM'ne sunulabildiği görülüyor.
Yani Öcalan TBMM'den öncelikli ve TBMM'nin üzerinde!
Böyle olunca ortaya çıkan sonuç, Öcalan’ın cezaevinde cezasını infaz etmediği, orada üstün bir irade olarak korunup ağırlandığı…
Öcalan'a sunulan metne bakıldığında, bu metindeki örneğin 5’inci madde, daha sonra TBMM’ye 26.6.2014 tarihinde sunulan hükümet tasarısının 4’üncü maddesi olmuş.
Bu durum, İmralı Tutanaklarında da görüldüğü üzere taslağın önce Öcalan'a sunulduğunu ayrıca gösteriyor.
2-İmralı Tutanaklarının 323’üncü sayfasında Öcalan'ın, bu yasayı “Kılıçdaroğlu'na da iyi anlatın” dediği hatırlanırsa, Kılıçdaroğlu ve CHP yönetimi, çözüm sürecinin dışında olmadığı anlaşılmaktadır.
Bu da bize yasa taslağının TBMM’ye sunulmadan, yani hükümet tasarısı haline gelmeden önce, Diyarbakır'da Kılıçdaroğlu'nun 20.6.2015 tarihinde İmralı heyeti ile görüşmesinin de tesadüf olmadığını gösteriyor.
Yani süreç; AKP, CHP ,HDP arasında ,hatta AKP, CHP,HDP, İmralı ve Kandil arasında gizlice yürütülüyor diyebiliriz.
“Dünya düzenini ve emperyalizmin nasıl işlediğini anlamazsak çözüm yolu bulamayız”!
Sevr’in amacı neydi?
Anadolu’dan Türk adını kazımak değil miydi? İstiklal Savaşını bu sebeple yapmadık mı?
Bakın 1. Cihan Savaşı sonunda yapılan Barış Antlaşmalarına. Galip devletlerin Türklerden başka hiçbir milleti yok etmek gibi bir amaçları olmadığını anlarsınız. Sadece Türklere karşı çok acımasız davranmışlar, Türklüğü Anadolu’dan kazımak istemişlerdir. Sevr budur. Biz Sevr’i kabul etmedik. Şimdi onların silah gücüyle gerçekleştiremedikleri Sevr’i biz, Anayasa değişikliği ile gerçekleştirmiş olmayacak mıyız? Bunları iyi düşünmemiz lazım.
Her yanımız ateşle sarılmışken, yabancı istihbarat örgütleriyle işbirliği içindeki terör örgütleri içeride birbiri ardına katliamlar yaparken; tek ÇIKIŞ YOLUMUZ birlik olmak. Bunun için Cumhuriyetin çoğulcu /katılımcı demokrasiyi, akılcılığı ve bilimselliği hedef alan temel değerleri etrafında toplanmak, adalet paydasında kucaklaşmak zorundayız.
Dünün bir takım uygulama yanlışlarını, üstelik o günün şartlarını görmezden gelerek, kısa vadeli siyasi menfaatler uğruna Cumhuriyeti değersizleştirmek için kullanmak, gerçekleri sürekli çarpıtmaya çalışmak bütünleşmeye değil bölünmeye hizmet eder.
“...kendi milletini sevmeyenin insanlığı sevmesi kolay değildir...."
HANDAN ÖMER
31 MarT. 2016