DAEŞ tarafından Musul Başkonsolosluk personeli 101 gün esir alınmış o dönem çeşitli girişimler neticesinde serbest kalmaları sağlanmıştı.
Ben de konuya ilişkin olarak 23 Eylül 2014 tarihinde bir yazı yazmıştım geçtiğimiz günlerde Öztürk Yılmaz'ın ÖSO ile ilgili çıkışı bu yazıyı hatırlattı. O dönem ne yazmışım ona bakalım isterseniz öncelikle: ‘'Musul Başkonsolosumuz Öztürk Yılmaz'ı NTV'de dinlerken Öztürk Yılmaz ülkesi için çalışmasına ilişkin hayat felsefesine ait birşeyler söyledi ‘Bir insan ömrünü neye vermeli/ harcanıp gidiyor ömür dediğin/ yolda kalan da bir yürüyen de bir/ harcanıp gidiyor ömür dediğin' söz ve müziği Zülfü Livaneli'ye ait olan türküyü hatırlattı. ‘Ben yolda durmayı değil, yürümeyi tercih ediyorum.' dedi. Ne güzel söyledi. İnsanı gururlandıran, gözlerimi yaşartan bir cümle idi söylenen. Başkonsolosumuzun bu birkaç cümlesi pek kimsenin dikkatini çekmedi ama içimden ‘işte bu düşünce bu ülkenin yarınları için umut duymamızı sağlayan bir yaklaşım.' dedim. Başına silah dayanmasına rağmen ülkesinin onurunu düşünen diplomatları, memurları var ise bu ülke için mutlu bir gelecek var demektir. Bu dönem, yolda durmayı değil yürümeyi, hatta ‘yürümek de yetmez koşmak lazım' diyenlerin dönemi. Siyasetçisine bakıyorsun yürümeyi geçtik koşmaya çalışıyor. Bürokratı aynı şekilde bir çaba içerisinde. Halk da bu şekilde koşan, koşturan taş üstüne taş koyanların ‘hakkını' teslim ediyor. ‘'
Öztürk Yılmaz'ın, ÖSO'yu DAEŞ ile bir tutmasını bir öncelikle bir samimi bir açıklama olarak göremeyiz. Biraz, bölgeyi bilen, biraz da diplomasi bilen birisi bu lafları etmez. Ederse de maksadı başkadır. Ne olabilir maksadı, patronlarına yaranmak olabilir. Patronu derken Kılıçdaroğlu'nu kastetmiyorum sadece, uzun süredir CHP'yi etkisi altına almış olan çevreleri kastediyorum. Sokaktaki vatandaş bile ÖSO ile DAEŞ arasında ilişki varmış gibi anlatmanın kimin değirmenine su taşıyacağını çok iyi bilir. Öztürk Yılmaz'ın yapmış olduğu açıklama da uluslararası camiada Türkiye'nin elini zayıflatmak için kullanılacaktır.
İlk başta yazdıklarımı, Öztürk Yılmaz'ın DEAŞ tarafından alıkonulma hadisesi üzerine söylediği sözlere dayanarak yazmıştım. Kendisinin ‘kod' isim olarak Muhasebeci Kenan ismini seçtiğini ve konsolosluktaki görevlilere de ‘'sakın benim konsolos olduğumu söylemeyin, bana Muhasebeci Kenan deyin.'' dediğini nereden bilecektim. Biz araştırmacıyız ve bizde esas olan kişilerin kendileri ile ilgili beyanlarıdır. O sebeptendir ki 23 Eylül 2014 tarihli yazımdaki kişinin adını Muhasebeci Kenan olarak bilmiyordum. Ben sanmıştım ki o kişi Türkiye Cumhuriyeti'nin Başkonsolosu Öztürk Yılmaz'dır. Ama değilmiş ne Türkiye Cumhuriyeti'ni şerefi ile temsil eden bir diplomat gibi temsil edebilmiş, ne Öztürk adına yakışan bir tavır ne de soyadı olan ‘'Yılmaz'' a yakışan bir tavırdır.
Türkiye Cumhuriyetini ÖSO ile ilgili yalan yanlış bilgiler ile karalamaya patronlarına ispiyonlama gayreti içerisinde olan birisi Cumhuriyet Halk Parti'sine yakışmaz. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu partisi Cumhuriyet Halk Partisi genel başkan yardımcısının görev yapması CHP tabanına sorulsa doğru bulmayacaklardır. Nitekim CHP tabanından Zeytindalı Harekatı için destek % 58'lerde iken parti yönetimi şimdiden PKK/YPG sevicilerinin ekmeğine yağ sürmektedir.
CHP neden oy patlaması yapamıyor? Sorunun cevabı biraz da burada bir sonraki yazıda da bu konuyu biraz daha açmaya çalışacağım .
Öztürk Yılmaz ile ilgili yazmış olduğum önceki yazıda söyledi ‘Bir insan ömrünü neye vermeli/ harcanıp gidiyor ömür dediğin/ yolda kalan da bir yürüyen de bir/ harcanıp gidiyor ömür dediğin' söz ve müziği Zülfü Livaneli'ye ait olan türküyü hatırlattı. ‘Ben yolda durmayı değil, yürümeyi tercih ediyorum.' demiş olmasını da aslında ‘'Küçük Adam'ın Büyük lafı'' olarak değerlendirebiliriz. Çünkü, bu lafı eden adam o lafa göre hareket etmelidir. Söylediklerine göre hareket etmiyorsa Büyük Laf etmiş Küçük Adam olmuş olur.