ABD, AB ve NATO Türkiye’siz Yapamaz

Hüseyin Sözlü

Geçtiğimiz hafta içerisinde İngiltere’de yapılan NATO toplantısını hep birlikte takip ettik. Aslında NATO zirvesinde yaşananlar, yapılan görüşmelerden kamuoyuna yansıyanlar uluslararası mekanizmalar üzerinde yapılan tartışmaların haklılığını bir defa daha net olarak ortaya koymuştur. Öncelikle NATO aslında görüşmeler esnasında kendi varlığını da sorgulamıştır diyebiliriz. Zira bugün NATO’nun varlık sebebi olan ve Varşova Paktı sonrası Atlantik İttifakı’na dönüşmesine neden olan tehditler ve Soğuk Savaş dönemi koşullar artık var olmadığı için NATO üyesi ülkeler önceliklerini birlikte hareket etmek noktasından ülkelerinin menfaatleri ve hedefleri noktasında revize etmişlerdir.

İttifak içerisinde özellikle AB ülkeleri ile ABD arasında yaşanan örtülü çekişme de ittifakın birlik ruhundan çok uzakta olduğunun temel göstergelerinden birisidir. ABD, NATO üst çatısını adeta AB ülkelerine karşı güvenlik temelli bir baskı unsuru olarak tutmakta, çeşitli zamanlarda güncellediği Rus yayılmacılığı başlıkları ile AB ülkeleri üzerinde bir hegemonya kurma argümanı olarak kullanmaktadır. Geçtiğimiz yıl içerisinde INF (Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması)’dan çekilen ABD, bu adımla aslında AB’yi güvenlik temelli zor duruma sokma noktasında adım atmak istemiştir. Zira şayet Rusya karadan, karaya füze kullanımı noktasında bir adım atacak olsa bu noktada ABD’yi hedef alması çok zor iken, Avrupa ülkelerinin tüm başkentleri menzil içerisindedir. Yani INF’den çekilme hamlesi NATO üyesi Avrupa ülkelerine NATO’nun dolayısıyla da ABD’nin güvenlik noktasında önemini hatırlatma noktasında atılmış mesaj içeren bir adımdır.

Benzer bir tavrı özellikle Fransa’nın AB Ordusu fikrini dillendirdiği dönemlerde de görmek mümkündür. ABD’nin bu konuda ki çıkışlar akabinde ortaya koyduğu söylem ve fiiller AB’yi güvenlik temelli olarak nasıl kıskaçta tutmak istediğinin en büyük göstergelerinden birisidir.

Toplantı sonrası ortaya çıkan, belirgin hale gelen bir diğer realite ise terör örgütleri konusunda ortaya çıkan ikircikli tavırdır. Temelinde tüm üye ülkelere karşı ortaya çıkan tehlikeleri birlikte bertaraf etme prensibine sahip olması gereken NATO’da bu konuda tam bir fikir ayrılığı yaşanmaktadır. Ne yazık ki bu durum en çok da ülkemiz özelinde net olarak gözükmektedir. Gerek PKK gerek PKK’nın Suriye’de ki devamı olan YPG hususunda gerekse FETÖ konusunda NATO ülkelerinin tavrı ortadadır ve bu birliğin temel ilkelerine net olarak aykırı tutumlardır. NATO’nun en büyük ikinci ordusu konumunda olan Türkiye’nin hassasiyetleri, birlik ülkelerinin şahsi hedefleri ve kaygıları doğrultusunda yok sayılmakta hatta aksi istikamette yollar takip edilmektedir. Bu tutumun kabul edilmesi ise mümkün değildir.

NATO kuruluşundaki uluslararası konjonktürün kaybolması neticesinde birlik ruhunu büyük ölçüde kaybetmiş ve yeniden birlik ruhunu tesis etmek adına ABD’nin sahneye koyduğu çeşitli baskı unsuru oluşturmaya dönük adımları ile dinamizm kazanma çabası içerisine girmiştir ki bu durum ne kadar sürdürülebilir göreceğiz.

Sonuç bildirgesine bakıldığında ortaya konulan perspektifte yukarıda analiz etmeye çalıştığım durumu aslında destekler niteliktedir. Çin ilk defa “Atlantik Paktı” karşısında bir tehlike olarak nitelenmiştir. Halbuki Güney Çin Denizi’nde ABD ile yaşanan gerilim dışında Çin’in söz konusu birlik ülkeleri için askeri bir tehdit olma noktasında çok fazla emare bulunmamaktadır. Eğer ekonomik olarak bir tehdit kastediliyorsa bu durum tam olarak NATO’nun temel amaçlarını içeren bir başlık değildir. Dolayısıyla özellikle ABD, NATO’yu dinamik tutabilmek, AB’nin güvenlik temelli ABD mecburiyetlerini devam ettirebilmek için yeni başlıklar bulmaya çalışmaktadır. Baltık ülkeleri temelli başlıkları da bu minvalde okumakta ve değerlendirmekte fayda olduğunu düşünüyorum. Önümüzdeki günlerde de bu noktalarda yaşanması olası gerilimlerin gerekçelerini bu değerlendirmeler içerisinde aramamız uygun olacaktır kanaatindeyim.

Son olarak belirtmek istediğim en önemli husus şudur ki; ABD dışında, NATO içerisinde var olan hiçbir ülkenin, ülkemiz kadar güçlü ve düzenli bir ordusu bulunmamaktadır ve NATO şayet varlığını devam ettirmek istiyorsa Türkiye’nin güvenlik temelli önceliklerine ve hassasiyetlerine karşı daha net bir tutum sergilemek zorundadır.

Unutmamak gerekiyor ki; Avrupa’nın güvenliği Türkiye’den başlar.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.