Türk Dil Kurumu açısından ele alındığında izan, “anlayış, anlama yeteneği” biçiminde görülüyor.
İrfan: Allah’ın gizli sırlarına ve eşyanın hakikatine tefekkür, keşif ve ilham yoluyla vâkıf olma, tevhit ilmini zevk edinme biçiminde tanımlanıyor.
İnsaf: Acımaya, vicdana ya da mantığa dayalı adalet duygusu şeklinde tarif ediliyor.
Namus ise, bir toplum içinde ahlak kurallarına ve toplumsal değerlere bağlılık, iffet, doğruluk, dürüstlük, erdemlilik, ahlaklılık olarak belirtiliyor.
Tüm dünyada ve ülkemizde, yukarda belirttiğim değerler o kadar çok yozlaştırıldı, yıpratıldı ki bu değerlere ve kimin ağzından çıktığına bakmamız önem arz etmeye başladı.
Bu kelimelerin çıktığı ağız ile birlikte bu kelimeleri sarf eden, konuşan kişinin, ülkelerin bu değerlere ne kadar uygun bir hayat tarzı içinde olduğuna da bakmak gerekiyor.
Bu salgın döneminde dünya ülkelerinde bu birbirinden değerli kelimelerin anlam içerikleri tepe taklak edilmiş, insanlık, maneviyat, yardımlaşma gibi değerlerimizin yok edilmesinin yanı sıra vuranın, çalanın, çırpanın yanına kâr kaldığı bir hal almıştır.
Atalarımız uyanıp baksalar “göz var izan var” deyimini söylediklerine bin pişman olurlardı diye düşünüyorum.
Göz var görmüyor ya da görmezden gelmek işlerine geliyor. İzanlarını yitirdiklerini, algı uğruna tüm gerçekleri yok saydıklarını görebiliyoruz.
Diğer ülkeleri kendi hallerine bırakalım, Allah’a havale edelim. Biz bu değerler üzerinden kendi ülkemize bir göz atalım.
Partiler ve insanlar düşünün ve ilkeleri bu ülkenin çok önemli değerlerini kapsasın.
Cumhuriyetçilik diyelim. Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK öğretmenlerimize seslensin. “Cumhuriyet sizden, fikri hür, İRFANI hür, vicdanı hür nesiller yetiştirmenizi istiyor” desin. Göz bebeğimiz CAN ÖĞRETMENLERİMİZ de var güçleriyle bu amaç uğrunda mücadele etsinler ki ettiklerine en ufak bir şüphemiz yoktur.
Halkçılık diyelim. Halkı düşünen hatta halkın korunmasına ve gözetilmesine yönelik NAMUS sözleri verilsin sınır namustur denilsin, ama daha yerel seçimi kazanır kazanmaz belediyelerdeki on binlerce insan, çalışan belediye personeli türlü bahanelerle kapı dışarı edilsin.
Laiklik diyelim. Laikliği Atatürk’ün laiklik anlayışından koparıp adeta din düşmanlığı haline getirsinler, insanları kılık kıyafetlerinden dolayı kamplara bölsünler. En basit tarifiyle laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır, daha bu konuyu uzatıp kısaltmanın ne anlamı var? Bilindiği gibi Diyanet İşleri Başkanlığını Atatürk kurmuş ve birçok önemli açılışları bu kurumun yetkililerinin duaları ile yapmıştır. Öyle ise laiklik elden gitmiş midir? Ya değilse şimdi bazı açılışların dua ile yapılmasına kopartılan kıyamet ne anlama geliyor? Tabii ki apaçık ALGI operasyonuyla insanları ve Devletimizin yetkili organlarını itibarsızlaştırmaktır.
Milliyetçilik diyelim. Dünyada hiç bir devlet yoktur ki milliyetçilikten uzak olsun. Milliyetçilik duyguları köreltilmiş bir milleti siz ne ile ayakta tuta bilirsiniz? Vatanını, milletini, bayrağını, inançlarını, vatanı ve dini uğruna can vermiş şehitlerini savunmayan bir ülkenin ve o ülkenin insanlarına milliyetçi diye bilir misiniz?
Devletçilik diyelim. Bence, milliyetçilik ve devletçilik adeta ikiz kardeş gibidirler. Onu ondan, birini diğerinden ayıramazsınız. Birbirlerinin mütemmim cüzüdürler. Aslında saydığımız ilkeler ve tanımını yaptığımız kelimeler hepsi birbirini tamamlar niteliktedir.
O halde;
İzan, irfan, namus, cumhuriyetçilik, halkçılık, laiklik, milliyetçilik, devletçilik, inkılapçılık diyeceksin;
Mavi vatan, misak-ı milli, ülkenin üniter devlet yapısı, ülke güvenliği, insanların ve tüm canlıların güvenliği, terörizm,
Azerbaycan, Suriye, Irak, Libya, Afganistan, Mısır, Yunanistan, Ukrayna-Kırım, Doğu Türkistan, F-35, F-16, S-400, ypg, pyd, hdpkk, terör, tezkere,
Konularında ve,
Tüm dünyada ülkeler petrol ve doğal gaz sıkıntısı çekerken ve fabrikaları, en büyük şirketleri bir bir kapanırken, o ülkelerde market rafları “tam takır kuru bakır” boşalırken, salgın nedeniyle enflasyon azmışken, ülkemize kur üzerinden saldırılar devam ederken,
“İlaç için,”
Ülkemizin çıkarları doğrultusunda hareket etmeyeceksin, üstelik halkı nasıl galeyana getirir ve bu iktidarı, Cumhur İttifakını yıpratırım, siyasi amaç uğruna kendime nasıl çıkar elde ederim diye düşüneceksin. Hatta ülke çıkarları için mücadele veren insanlarıda “ihanet” ile suçlama cüretini göstereceksiniz.
Şimdi soru YORUM?
Bu mudur vatanseverlik?
Bu mudur halkını sevmek?
Bu mudur ülkesine sıkısıkıya bağlı olmak?
Yukarıda saydığım sorun ve sorulardan sadece birine cevap verebilmek günlerce yazmak ve konuşmak gerektiği anlamına gelir diye düşünüyorum.
Bu ülke KURTULUŞ SAVAŞINI bir tas hoşaf suyu, bir çift çarık ile kazanmıştır.
Patatesi, soğanı, her şeyi bulabiliriz...
Ama
Bir avuç, bir karış toprağımızı kaybedersek,
İnanın ölümüzü gömebileceğimiz yer,
Ezanlarımızın okunacağı minare,
Bayrağımızın dalgalandığı toprak parçası bulamayız.
Ve diyorumki; Ülkemiz ve insanlarımız gerçekten çok zor günlerden geçiyor, onun için ne pahasına olursa olsun DEVLETİMİZİN YANINDA SAF TUTMAMIZ GEREKİYOR.