Başlığı okuyan, “şimdi bu ne alaka kardeşim” diyebilir.
Bence haklısınız da...
Bir yazıda iki konuyu da yazayım diye düşündüm.
MHP’nin 21.06.2022 tarihli TBMM’de yaptığı grup toplantısında, MHP Genel Başkanı Bilge Lider konuşmasını şu cümleler ile bitirdi.
“Cenab-ı Allah üç misafiri habersiz gönderirmiş: Bunlar rızıktır, kaderdir, ölümdür.
Rabbim rızkımızı helal, kaderimizi güzel, son nefesimizi de imanlı eylesin İnşallah.”
Ogün bugündür kendi kendime düşünüyorum. Adeta beynimin en ücra köşesine kadar yerleşti. Bir türlü aklımdan çıkmıyor.
Nasıl çıksın ki?
Konuşan Bilge Lider,
Söylenen sözler muhteşem,
Söylenmesinin de mutlaka bir kıymetiharbiyesi vardır.
Çünkü Devlet Bey hiçbir cümleyi, cümleyi bırakın kelimeyi bile durup dururken boşa söylemez.
Halep oradaysa arşın burada, bekleyip göreceğiz. Ama şu kadarını söyleyim ki, Sayın Bahçeli ülke, millet, devlet, bayrak, din hayrına olmayan hiçbir konuşma yapmaz.
Rızık: Gerekli olan yiyecek, içecek şeyler, yani azık.
Din bilgisinde ise Allah’ın (c.c.) kulları için yaratmış oldukları onların hizmetine sunduğu nimetlerdir.
İslam dinine göre rızık kelimesi helal kazanç olarak da bilinmektedir. Kendisi ve ailesini geçindirmek için gereken para anlamına da gelmektedir. Yani helal yollardan kazanılan para olarak da bilinmektedir.
Eğri oturmayalım ama doğruyu da konuşalım,
Günümüzde bu tanımlara uymayanları gördüğünüzde, okuduğunuzda, seyrettiğinizde;
Ne düşünüyorsunuz?
Hiç güzel şeyler söylemediğinizi,
Çok da iyi düşünmediğinizi, duyar ve hisseder gibiyim.
Nasıl olsun ki?
Fırsatçılık, fahiş fiyat uygulamaları, tefecilik, vur-kaçcılık, yağmacılık almış başını gidiyor.
Peki, bunun mücadelesini sadece bizleri yönetenler ve idareciler mi yapmalı?
Bizlere, sizlere hiç mi görev düşmüyor?
Ya da muhalefet denilen yapının hiç sorumluluğu yok mu?
İşte tam bu soruda haydi gelin şimdi de “kadere” bir göz atalım.
Kader: Terim olarak “yüce Allah’ın, ezelden ebede kadar olacak bütün şeylerin zaman ve yerini, özellik ve niteliklerini, ezeli ilmiyle bilip sınırlaması ve takdir etmesi” demektir.
Bizleri yöneten ve idare edenlerin tüm iyi niyetlerine rağmen;
Daha memur, işçi, emekli, sabit gelirli insanlara verilecek zammı bahane ederek, fahiş fiyat uygulayan alçak fırsatçılar ile aynı ülkede yaşıyor olmamızı;
Ne ile açıklayalım?
Ne söyleyelim?
Söyleyecek çok şey var ama bir de bizi var eden Allah var.
O halde Allah var gam yok diyelim, bizleri var edene havale edelim.
Rahmetli annem “oğlum, Allah bildiği gibi yapsın de, sen O’raya havale et, O herşeyi bizden iyi biliyor ve görüyor” derdi.
İşte burada da ölümü hatırlayalım, bir de ölüme göz atalım.
Ölüm: Kur’an-ı Kerim’de “yaşatmanın” tezatı olarak “yaşayanın hayatına son vermek” şeklinde ifade edildiği bazı kitaplarda yer almaktadır.
Önemle ve altını çizerek “ölümü öldüren kahramanlar var” diyorum.
Bunlar ölümü bilen, bir gün mutlaka kendisini bulacağına inanan, iman edenler var ki, bunlar bizim gönlümüzde taht kuranlardır.
Bir de hayatta oldukları halde yaşadıklarını zanneden, halbuki bir ölüden farkları olmayanlar var.
Allah bizleri bu yaşayan ölülerden etmesin, İnşallah.
MAAŞ ARTIŞLARI
Türkiye, yaklaşık 75-80 yıldır yapılamayan yatırımları yaptı, yapıyor ve yapacak da...
Savunma sanayiinden tutun okullar, hastaneler, hızlı trenler, yollar, köprüler, millet bahçeleri, doğalgazın bulunması, uzaya altı adet uydumuzun gönderilmesi, tamamıyla bize ait olan yerli otomobilimizin 2023 martında banttan indirilmesi...
Bunlar yetmiyormuş gibi afetler, yangınlar, depremler, seller, orman yangınları gibi durumlar olur olmaz Devlet babanın hemen mağdur insanlarının yanında yer alması, gece gündüz verilen büyük mücadeleler...(bir zamanlar “devlet nerede” diye bağırıldığı günleri unutanlara hatırlatalım)
Daha sayamadığım birçok güzel şeyler...
Yeterli mi?
Tabii ki değil!
Pandeminin atlatılması, ardından çıkan Ukrayna-Rusya savaşına rağmen, insanlar yapılan yatırıma ve hizmete artık bence doydu.
Hükümetimizin, termik santral ve savunma sanayisi hariç bir süreliğine yatırımları durdurması daha doğru olur diye düşünüyorum.
Çünkü, hizmete ve yatırıma doyan insanlarımız artık refah seviyelerinin daha da yükseltilmesini istiyor.
Bu da maaşlara enflasyon üstünde yapılacak zamlarla değil, yapılacak zamlardan önce piyasanın dizginlenmesi ile mümkün olacağı gün gibi aşikar.
Neden?
Daha hükümet zam oranını açıklamadan piyasa ürünlerine FAHİŞ ORANLARDA ZAM yapmış oluyor ki bu da emekçiye verilen zammın hiçbir anlamı ve kıymetinin kalmadığı demek oluyor.
Yani bir kısır döngü devam edip gidiyor.
“Zam yapma ama piyasayı dizginle” prensibini biran önce hayata geçirmeliyiz.
İzlediğim, konuştuğum kim varsa, tutturmuşlar “EKONOMİK KRİZ, EKONOMİK KRİZ.”
Yahu kardeşim ekonomik kriz demek:
Ekonominin işleyen çarklarından birkaçının kırılması demektir.
Rakamlara bakıyoruz, ihracat, üretim, ödemeler hepsi yerli yerinde duruyor. Biz bu ülkede maaşların ödenemediği ve IMF denen mendebur yerden borç alınarak ödendiği günleri biliyoruz. Bırakın borç almayı, hiç bir yere borçlanmadan, ödemeler yapılıyor, maaşlar ve yardımlar tıkır tıkır ödeniyor.
O halde ülkede ne var?
FAHİŞ FİYAT ARTIŞLARI buna endeksli ENFLASYON YÜKSEKLİĞİ.
Biran önce Pİ-YA-SA-YA MÜ-DA-HA-LE kaçınılmaz hal almıştır. Bunun başka yolu yok.
Hükümet maaşlara %40-50 zam yapıyor, piyasada ne ürün varsa hepsine en az %100-200-300 zam yapıyorlar. Verilen zammın bir anlamı kalmadığı gibi DEVLETİN YAPTIĞI FEDAKARLIĞIN DA BİR ANLAMI KALMIYOR.
Yazımı, özellikle ÇOK DİKKATLİ OKUMANIZ ŞARTIYLA;
MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’ nin şu konuşmasıyla bitirmek istiyorum.
“GEÇİM SIKINTILARINI DA BİLİYORUZ. ANCAK UNUTULMASIN Kİ, YOKSULLUK BİRGÜN GİDERİLİR, YAĞMACIDAN BİRGÜN HESAP SORULUR. ANCAK, VATAN ELDEN GİDERSE VE MİLLET BÖLÜNÜRSE, BUNUN DÖNÜŞÜ YOKTUR, SON PİŞMANLIK İSE FAYDA ETMEYECEKTİR.”