AHLAKI GÜZEL OLAN KURTULMUŞTUR

Muharrem Günay SIDDIKOĞLU

Hazret-i Ebû Zerr radiyallâhu anhden: Sevgili Peygamberimiz:

“Can ve gönülden îman eden, kalbini her türlü fenalıktan temizleyen, dili doğruyu söyleyen, gönlünü hoş tutup hâline razı olan, ahlâkını düzelten (güzel) sözleri dinleyip ibret nazarı ile bakan kurtulmuştur” buyurmuştur.” (Ahmed ve Beykakî)

Safvân b. Süleym'den: Peygamber Efendimiz:

"Bedene kolay ve hafif gelen ibadeti size bildireyim mi? Susmak ve güzel ahlâk sahibi olmaktır." buyurdular. (İbn-i Ebud-Dünyâ)

"Onlar boş söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz size. Size selam (barış) olsun. Biz kendini bilmezleri (arkadaş edinmek) istemeyiz, derler." (Kasas suresi 28/55)

Hazret-i Ebû Hüreyre radiya'llâhu anhden: Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem'e:

— insanların, cennete girmelerine en çok vesile olan şey¬lerden sorulunca, Resûl-i Ekrem:

— Allah'dan korkmak ve güzel ahlâktır, buyurmuştur. Ve insanların cehenneme girmelerine en çok sebep olan şeyler sorulunca da, Resûl-i Ekrem:

— Ağız ve tenasül uzvudur, buyurmuştur.” {Tirmizi)

Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.):

“Benim katımda en sevimliniz ve kıyamet gününde mecli¬sime en yakın olanınızı size haber vereyim mi? Bunu iki veya üç defa tekrar buyurdular. Ashab:

Evet, yâ Resûlallâh, dediler. Resûl-i Ekrem:

"Ahlâkça en güzel olanınızdır" buyurdu. (Ahmed ve lbn-i Hibbân)

Ebû Hüreyre radiya''llâhu anhden, Resûl-i Ekrem sallal-lâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Gerçekten siz, mallarınızla insanları (memnun etmeğe) güç yetiremezsiniz. Ancak onları sizin güler yüz ve güzel huyunuz memnun edebilir. (Ebû Yalâ ve Bezzâr)

Bir hadis-i şerifet Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:

“Cibril, bana şöyle anlattı, farzların dışında iyilik amellerinden hiçbir amel, Müslümanın kalbini mesrur (mutlu) eylemek kadar faziletli olmaz.”

Hazret-i Âîşe radiyallâhu anhâ’dan:

Resûl-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Hiç bir (günah) yoktur ki tövbesi kabul olmasın. Ancak kötü ahlâk sahibi hariç; Zira o, bir günahtan tövbe eder, döner ondan daha kötüsünü işler.” (Taberânî)

İslâmiyet ahde yani verilen sözün yerine getirilmesine büyük bir önem vermiş, verilen sözün tutulmayışını Münafıklığın en büyük alâmetlerinden saymıştır.

Kur’an-ı Kerim de müminlerin özellikleri sayılırken onların ahde vefa gösteren kimseler olduğu belirtilmektedir.

“Onlar ki Allah’ın ahdini yerine getirirler, verdikleri sözü bozmazlar.” (13/Ra’d–20)

“Onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riayet ederler.” (23/Müminun–8;Mearic,70/32)

“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük gazap gerektiren bir iştir.” (Saf 2 ve 3)

Bir diğer ayette mealen şöyle buyrulur. “Antlaşma yaptığınız zaman, Allah’a karşı verdiğiniz sözü yerine getirin. Allah’ı kendinize kefil kılarak pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın. Şüphesiz Allah yaptıklarınızı bilir.” (Nahl 91)

Sevgili Peygamberimiz buyuruyor ki:"Emaneti olmayanın imanı yoktur. (Yani olgun mü'min değildir.) Emânete hıyaneti Peygamberimiz nifak belirtisi saymıştır. Şöyle buyuruyor:

“Âyetül münafigu selasetün ve izâ veade ehlafe,ve izâ haddese kezebe, ve ize’tümine hâne: "Münafığın alâmeti üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, söz verirse sözünde durmaz. Kendisine bir şey emanet edilirse ona hıyanet eder." Müslim'in rivâyetinde: "Oruç tutsa, namaz kılsa ve kendini müslüman saysa da:" ilâvesi vardır.

Bakın Allah’ın Resûlü bir hadislerinde namazın bizim hayatımızdaki önemini şöyle anlatır:

“Güvenilirliliği olmayan kimsenin kâmil imanı yoktur, temizliği olmayanın da namazı yoktur, namazı olmayanın dine bağlılığı yoktur. Dinde namazın yeri, bedende başın yeri gibidir.”

Bir insan eğer kâmil iman sahibi olmak isterse mutlaka güvenirliliği olmalı. Çevresindekiler ona güvenilmeli. O’nun için biz mü’mini Allah’a ve Resûlüne iman etmenin ötesinde; her konuda kendisine güvenilen, çevresine güven ve itimat telkin eden bir insan olarak tanımlıyoruz.

İslam ahlakının en önemli prensiplerinden biri olan ahde vefa veya ahde riayet” Sözünde durmak, verdiği sözlere bağlı kalmak, özü ve sözü doğru olmak” anlamlarına gelir.

Sufiler, bezm-i elest’ te Allah’ın rab olduğunu ikrar etmeyi ahid, bu taahhüde bağlı kalmayı da “ahde vefa” kabul etmişlerdir. (Bkz. 7/A’raf–172)

Yüce Allah, “Antlaşma yaptığınız zaman, Allah’ a karşı verdiğiniz sözü yerine getirin.” (Nahl,16/91) “Verdiğiniz sözü yerine getirin. Çünkü (söz veren) sözünden sorumludur.” (İsra,17/34) Buyrukları ile ahde vefa gösterilmesini istemekte; emirleri yoluyla ve peygamberleri aracılığı ile insanlardan ahid aldığını bildirmektedir. Kur’an’ da Allah ile kulları arasındaki ahitleşmeden bahsedilerek:

”Ey Âdemoğulları! “Ben size, şeytana kulluk etmeyin. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır. Bana kulluk edin. İşte bu dosdoğru yoldur, diye emretmedim mi ?” (36/Yasin–60,61) buyrulmuş ; “Antlaşma yaptığınız zaman, Allah’a karşı verdiğiniz sözü yerine getirin. Allah’ı kendinize kefil kılarak pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın” (16/Nahl–91)

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.