Allah’ın insanı yaratmasındaki hikmet konusunda mütefekkirler çok kafa yormuşlar ve çeşitli görüşler beyan etmişlerdir. Kur’an-ı kerim’e göre İnsanlar ve cinler Allah’a ibadet etmeleri amacıyla yaratılmışlardır. (zariyat/56) Allah insanı niçin yarattı? sorusuna tasavvufi çevreler bir başka pencereden bakmışlardır. Onlar: “Gizli bir define idim; bilinmeyi diledim, sevdim; bilineyim diye halkı yarattım.” Hadis-i şerifi üzerinde dururlar. Büyük Türk mutasavvıfı Mevlana Hazretleri: “Yüce Tanrı kendi sanat ve sıfatını göstermek için dünyayı yarattı. Kendi zatını göstermek isteyince de Adem’i yarattı.” Der.(Ahmet Eflaki, Ariflerin Menkıbeleri 1986/590) İsra suresi 70. ayette ise: “And olsun ki biz insanoğullarını şerefli kıldık. Onlara karada ve denizde taşıyacak (araçlar) verdik. Onları temiz nimetlerle rızıklandırdık ve onları yarattığımız çoğu varlıklardan üstün kıldık” buyrulmaktadır. Gerçekten de Yüce Allah, insanı özene bezene yaratmış melekler dâhil yarattıklarının hiç birine vermediği özellikleri ve sıfatları insana vermiştir. İnsani kendine mahsus sıfatları ile donatmıştır. Akıl başta olmak üzere, Semi (işitmek), basar (görmek), kelam (konuşmak), irade (dilediğini seçmek hürriyeti) kudret (güç kaynağı), Tekvin (yaratmak, bizde meydana getirmek) gibi sıfatlarından sınırlı da olsa insana vermiştir. Bu gerçek ve yeryüzünde Allah’ın Halifesi olmak anlayışı, Hallac-ı Mansur tarafından “Enel Hakk” sözleriyle, Yunus Emre tarafından: “Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm” şeklinde dile getirilmiştir. Cenab-ı Allah Bakara suresi 30, 31 ve 32. ayetlerde şöyle buyuruyor: VE İZ GALE RABBÜKE LİLMELAİKETİ İNNİ CAİLÜN FİL ARDI HALİFETEN, GALÜ ETEC’ALÜ FİHE MEN YÜFSİDÜ FİHE VE YESFİKÜDDİMAE, VE NAHNÜ NÜSEBBİHU Bİ HAMDİKE VE NÜGADDİSÜLEKE , GÂLE İNNİ E’LEMÜ MALA TE’LEMUNE*(30) VE ALLEME ADEMEL ESMAE KÜLLEHE SÜMME ARADEHÜM ALELMELAİKETİ FEGALE ENBİÜNİ BİESMAİ HEÜLAİ İN KÜNTÜM SADIGIN*(31) GALÜ SÜBHANEKE LA İLMELENA İLLA MA ALLEMTENA , İNNEKE ENTEL ALİMUL HAKİM*(BAKARA SURESİ, 32) Rabbin (ezeli iradesi Adem’i var kılmayı Murat ettiğinde) meleklere, “Ben yeryüzünde herhalde (emirlerimi yerine getirecek) bir halife var kılacağım” demişti. (Melekler de) “orada fesat çıkaracak kan dökecek kimse mi yaratacaksın? Oysa biz seni hamdinle tesbih ve takdis ediyoruz” demişlerdi. (Allah), “Şüphesiz ki benim bildiğimi siz bilmezsiniz” demişti. (30.ayet) Allah, Adem’e (gerekli olan) bütün (eşyanın) isimlerini öğretti. Sonra o eşyayı meleklere göstererek “(iddianızda) doğru iseniz, bunların isimlerini bana haber verin” buyurdu. (31) (Melekler de): “Seni tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka hiç bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz ki, sen her şeyi bilensin ve yegane hikmet sahibi olan da ancak sensin” demişlerdi.(32) (Allah) “Ey Adem! Bunlara onların isimlerini haber ver” buyurdu. Adem onlara sözü edilen eşyanın isimlerini haber verince (Allah meleklere): “Size demedim mi, ben göklerin ve yerin gaybını (görünmeyen bilinmeyen şeylerini de) her halde bilirim ve sizin açıkladığınızı da, gizli tuttuğunuzu da bilirim.”(33) Yüce Allah’ın Adem’e lüzumlu her şeyin veyahut bütün eşyanın ismini öğretmesi, ilk insanların vahşi değil de medeni olduğunu ve insanca yaşama yollarını bildiğini gösterir. Cenab-ı Hakk tarafından Adem aleyhisselam’a öğretilenler nelerdir? Biraz da bu konu üzerinde duralım: Bu konuda çeşitli rivayetler vardır. Bu görüşlerden çıkan ortak sonuçlara göre, Cenab-ı Allah Adem’e: Evrene/uzaya ait fiziki malumat ve bilgileri, Meleklerin ismi ve görevlerini, Hz. Adem’den kıyamete kadar gelmiş ve gelecek olan bütün insanların isimlerini ve biz insanların icat ettiği bulduğu her şeyin adlarını öğretmiştir. Düşünün ki o anda insanların bedenleri yok fakat ruhlarımız ve nefislerimiz vardır. Allah tarafından biz dünyaya gelmeden ruhlarımız ve nefislerimiz yaratılmıştır. Ve Allah (CC) bunları meleklere gösterip, “Haydi bunların isimlerini söyleyin” deyince; Melekler: “Ya Rabbi, sübhansın; Bizler için senin bize öğrettiğinden başka ilim ne mümkündür! Alim ve Hakim olan şüphesiz sensin” deyip sükut ettiler. Fakat Adem aliyhisselam hepsinin adını bir bir saydı. Hz.Adem ilk insan ve ilk Peygamber ve bütün insanların atası olması nedeniyle; kendi soyundan gelecek ve ileride şubelere-milletlere ayrılıp çeşitli dilleri konuşacak insanların hem isimlerini hem de konuşacakları dillerin yani bu gün yeryüzünde konuşulan dillerin hepsini biliyordu. Burada yeryüzünde konuşulmuş ve hâlen konuşulan bütün dillerin Allah tarafından yaratılmış olduğu gerçeğini de hatırlatalım. İnsanlığa Allah’ın (CC) ilk emri de “OKU-SENİ YARATAN RABBİNİN ADIYLA OKU”dur. Yalnız buradaki okumadan asıl maksat, yazı ve kitap okumak değil, “ANLAMAK, BİLMEK, BEYAN ETMEK, AÇIKLAMAK, ALLAHI BİLMEK VE TANIMAKTIR.” Nitekim bu durum bir başka surede ve ayette “İNSANI YARATTI; ONA ANLATMA VE AÇIKLAMA YETENEĞİ VERDİ” (Rahman, 4) Yani insan, önce kendini okuyacak, tanıyacak, sonra “Kitab-ı Ekber” denilen en büyük kitap olan bu kâinatı 18 bin Âlemi okuyacak, anlayacak ve oradan Allah’a ulaşacak, O’na varacak, O’nun gücünün ve kudretinin farkına varacak, çünkü insan bunları bilip tanıyacak fıtratta yani yaratılışta yaratılmıştır. Yani hiç bir peygamber dahi gelmemiş olsaydı, insan kendine verilen bu fıtri özellik ve aklıyla yine Allah’ı bilir ve bulurdu. İşte halifeliğin sırrı da burada gizlidir. İnsan bilmek ve anlamakla ve Allah (CC) tarafından “Bilmek ve anlamak ve hikmet sahibi olmak” özelliği ile donatılmış olmakla, Allah’ın Halifesi olmak şerefine ulaşmıştır. Muharrem Günay SIDDIKOĞLU