İslam dinin önemle üzerinde durduğu konulardan biri de doğru ve dürüst olmaktır. Yüce Allah: “Festekim kemâ umirte ve men têbe meake ve lâ teTğav, innehu bi mâ ta’melûne baSîr(baSîrun). “Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür” “(Hud: 112) buyurmaktadır.
Abdullah b. Abbas diyor ki, “Bütün Kur’an sureleri içinde Allah Resûlüne bu ayetten daha ağır ve daha çetin bir ayet inmemiştir. Bu nedenle Peygamberimiz: “Hud suresi ve benzerleri beni ihtiyarlattı.” (Tirmizi, Tefsir-ül Kur’an, 57, V, 402) buyurmuşlardır.
Elmalılı Hamdi Yazır bu ayeti Hak Dini Kur’ân Dili tefsirinde şöyle izah etmiştir: “…Bu âyette Resûlullah'a "Beni ihtiyarlattı" dedirtecek kadar zor gelen nokta, istikamet emrinin asıl kendisiyle ilgili olan kısmından ziyade, ümmetiyle ilgili olan kısmı olsa gerektir. Zira buyruluyor ki: Seninle beraber tevbe edenler de. Yani şirkten tevbe edip de imanda seninle beraber bulunan, müslüman olan herkes de tıpkı senin gibi dosdoğru olsun.” (Hak Dîni Kur’ân Dili Hud suresi: 112)
Nitekim başka ayetlerde de doğruluğa dikkat çekilir: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve sıddıklarla/doğrularla beraber olun.” (Tevbe 9/119) “Müslüman, doğru sözlü olan ve yalan söylemeyen insandır.(Ahzab suresi: 70; Hac suresi: 30)
Bir rivayette, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den sadece beş hadis rivayet etmiş olan Ebû Amr Süfyân İbni Abdullah es-Sekafî radıyallahu anh diyor ki; -“Yâ Resûlallah! Bana İslâm’ı öylesine tanıt ki, onu bir daha senden başkasına sorma ihtiyacı duymayayım,” dedim.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: - “Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol!” buyurdu ( Müslim, İmân 62; Nesâî, es-Sünenü’l-kebir, VI, 458; İbn Hibban, Sahih, III, 221; Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, VIII, 69)
Süfyân İbni Abdullah isteğini “Bana İslâm’ı anlat” diye Peygamber Efendimiz’e iletmemiş, “İslâmiyeti bana öylesine tarif et ki, bir daha senden başkasına sorma ihtiyacı duymayayım” diye arz etmiştir. Bu durum, bir yandan son derece özlü, açık ve kapsamlı bir cevap isteği, bir yandan da Hz. Peygamber’den, yirmi yılı aşkın peygamberlik süresince ortaya koyduğu İslâm ahkâmının özünü, özetini yapmasını istemek demektir. Bu bakımdan bu istek, sade bir tarif isteğinin çok ötesinde ve son derece anlamlı bir istektir.
Peygamber Efendimiz bu anlamlı ve zor isteği, “Allah’a inandım de, sonra dosdoğru ol”diye iki cümle ile yerine getirmiştir. Hadisin bir başka rivayetinde cevap, “Rabbim Allah’tır de, sonra dosdoğru ol!”şeklindedir. (Bk. Tirmizî, Zühd 61; İbni Mâce, Fiten 12; Dârimî, Rikak 4; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 413; Hâkim, Müstedrek, IV, 313)
Rabbimiz Allah’tır deyip istikamet üzere/dosdoğru olanlar Kur’an-ı Kerim’de şöyle müjdelenirler: (Ey mü’minler!) Şüphesiz “Rabbimiz Allah’tır” deyip de sonra (kulluk görevlerinde ve işlerinde) istikamet üzere (dosdoğru) olanlar var ya, onların üzerlerine (ölümleri anında) melekler inerler de: “(İlerisi için) korkmayın, (bıraktığınız evlat ve ailenizden de) endişe etmeyin, size söz verilen cennetle sevinip neşelenin. Biz dünya hayatında da, âhirette de sizin dostlarınızız. Çok bağışlayan, çok merhamet eden (Allah’)tan bir ağırlama olarak canınızın çektiği şeyler orada sizindir ve orada sizin için (her) istediğiniz şey vardır.” (derler.). (Fussilet 41/30-31-32) (Krş: Ahkâf 46/ 13-14)
Bir mü’minin doğru olması yetmez aynı zamanda doğrularla beraber olması gerekir. Çünkü Allah:
“Ey iman edenler Allah'tan korkun ve sâdıklarla beraber olun.” (Tevbe Suresi,119) buyurur.
Doğruluk iddiasında bulunduğu halde doğrularla bir olmak yerine yalancılarla bir olan bir müminin gerçek/kâmil anlamda mümin olduğu söylenemez.
Muharrem Günay SIDDIKOĞLU