EHLİ SÜNNET VELCEMAATTEN AYRILMAYIN

Muharrem Günay SIDDIKOĞLU

 

Ehl-i sünnet vel-cemaat, Resulullah'ın ve Eshab-ı kiramın gittikleri, itikattaki tek doğru yol demektir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:

(Kurtuluş fırkası, benim ve Eshabımın gittiği yolda bulunanlardır.)[Tirmizi]

Ehl-i Sünnet ve’l-cemaat, Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)’in sünnetine, ashabının ve onların yollarını izleyenlerin sünnetine; itikad, söz ve amel hususlarında sımsıkı sarılanlar ile bu şekilde dosdoğru tabi olup, bid’atlerden uzak duran kimselerdir.

Ehl-i Sünnet ve’l-cemaat, Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’e, Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)’in sünnetine, ashabının ve onların yollarını izleyenlerin sünnetine; itikad, söz ve amel hususlarında sımsıkı sarılanlar ile bu şekilde dosdoğru tâbi olup, bid’atlerden uzak duran kimselerdir. Peygamber Efendimiz “Kurtuluş fırkası, benim ve Eshabımın gittiği yolda bulunanlardır.”[Tirmizi] buyurmuştur.

Ehli sünnet velcemaatin itikatta iki büyük, amelde ise dört büyük imamı vardır. İtikattaki iki büyük imamı İmamı Maturidi ve İmamı Eşari’dir. Amaldeki dört büyük imamı ise İmamı Âzam Ebû Hanife, İmamı Şâfi, İmamı Mâlik ve İmamı Ahmed Bin Hanbel’dir. Bir Müslümanın Ehl-i sünnet velcemaat çizgisinde olması için itikadi açıdan ya Maturidi ya da Eşari mezheplerinden birisine, ameli açıdan ise ya Hanefi ya da Maliki, Şafi ve Hanbelî mezheplerinden birisine bağlı olması gerekir. Bu mezheplerin hepsine birden Ehli sünnet vel cemaat adı verilir ve aslında mezhep birdir ve bu mezhebin adı Ehl-i sünnet vel cemaattir. Yukarıda adı geçen imamlar ise Ehl-i sünnetin büyük âlimleri ve imamlarıdır. Sözgelişi bir Müslüman ameli açıdan Hanbeli olduğu halde itikadi açıdan İmamı Maturidi veya İmamı Eşari’ye bağlı olmadığı müddetçe Ehl-i sünnet üzere olamaz.

Dünya üzerindeki Müslümanların yaklaşık olarak yarısı itikadi açıdan Maturidi, ameli açıdan Hanefi mezhebine bağlıdırlar. Şeyh Abdülaziz Debbağ hazretleri El İbriz adlı eserinin 1.cildinde Ehl-i Sünnet akidesi hakkında şöyle demiştir:

“Bir kul Ehl-i sünnet ve’lcemaat akidesi üzere olmadıkça kendisine fetih yapılmaz. Bundan başkasının akidesi üzere bulunan Allah’ın hiçbir veli kulu yoktur ve olamaz da… Fetihten önce başka bir akide üzerinde bulunan varsa, fetihten sonra derhal tövbe etmesi ve Ehl-i sünnet akidesine dönmesi gerekir. (El-İbriz cilt 1 sayfa 58,mütercim Celal Yıldırım)

İslâm coğrafyasında Ehl-i sünnet dışında kalan ve Ana Cadde’den itikat ve ibadet bakımından ayrılan ve çoğunlukla siyasi amaçlara göre gelişen bu akımlara “Fırka-ı dâlle/Sapık Yollar” adı verilmiştir. Fırka denilince akla gelen bu sapık yollardır. Çünkü Müslümanlar fırkacı olmaz ve fırkalara bölünemezler.

Bu noktada fırka ve fırkalaşmak kavramı ile cemaat, târikat ve mezhep kavramlarını birbirinden ayırmak gerekir. İslâm dünyasında Ehl-i sünnet velcemaat anlayışı veya bir başka deyişle ana caddeden ve cemaat şuurundan ayrılmamak kaydıyla, Müslümanların farklı mezhep ve tarikatlar etrafında kümeleşmeleri farklı içtihatlar içinde hareket etmeleri ve bunlara bağlı olarak mizaçlarına uygun düşen tasavvuf halkalarında yer almaları yadırganmamış, bir ağacın ana gövdesinin dalları olarak görülmüş; Bunun yanında çoğunluğu siyasi amaçlı olarak çıkmış olan sapık fırkalara karşı uyanık olmamız istenmiştir.

Nisa suresinde ise Ümmeti-i Muhammed’in gittiği yoldan ayrılmak sapıklık olarak nitelenmiş ve müminlerin yolundan ayrılanların cehennemlik oldukları belirtilmiştir:

Her kim de kendisine doğru yol (İslâm) belli olduktan sonra, Resûl’e karşı tavır koyar (emirlerini beğenmez) ve (Resûlü örnek alan) müminlerin yolundan başkasına uyarsa, onu döndüğü (ve seçtiği o sapık) yolda bırakırız. Sonra kendisini cehenneme atarız. O ne kötü bir gidiş yeridir!” (Nisa 4/ 115)

Rivayet olunduğuna göre, İmâm-Şafiî (Rahimehullah) icma-ı ümmetin hüccet olduğuna dair bu ayet-i kerimeyi delil göstermiştir. İmâm-ı Şafiî (Rahimehullah) ın bu ayet-i kerimeyi delil gösterişi şöyle açıklanır: “Müminlerin yolunun dışında bir yola uymak, bu ayeti kerimenin açık ifadesiyle haram olduğuna göre, müminlerin yoluna uymanın vacip olması gerekir. Çünkü Mevlâ Teâlâ, Peygambere muhalefet edip, müminlerin yolundan başkasına tâbi olanları tehdit etmiştir.” (Ruhul- Furkan, Nisa Suresi, cilt: 5; Mahmud Ustaosmanoğlu, İst. 1997) İcma-ı Ümmetin delil olduğu hakkında daha birçok hadis-i şerif ve rivayetler vardır. Nitekim:

“İbni Ömer (Radiyallahu Anhuma) dan rivayet edildiğine göre, ResÛlullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şöyle buyurdu: “Şüphesiz Allah (-u Teâlâ) benim ümmetimi -veya Muhammedin ümmetini, buyurdu- dalâlet (sapıklık) üzere toplamaz ve Allah’ın (kudret ve yardım) eli cemaatin üzerindedir. Her kim (cemaatten söz veya hareket ya da inanç bakımından) ayrılırsa, cehenneme ayrılır.” (Tirmizi, Fiten: 7, 2167; 4/466; Hâkim, Müstedrek, No: 397; 1/201)

 

Muharrem Günay SIDDIKOĞLU

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.