Kur'ân-ı Kerîm'in ifadesine göre, kâinattaki bütün mahlûkat Allah Teâlâ'yı, devamlı olarak zikir ve tesbih etmektedir:
“Yedi (kat) gök, yer ve onların içindekiler O’nu tesbih eder. O’na, hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Fakat (siz) onların tesbihlerini anlayamazsınız. Doğrusu O, Halîm’dir (cezaya acele etmez ve) çok bağışlayıcıdır.” (İsrâ: 44)
Bütün kâinatın yapısını oluşturan atomların etrafında dönen çekirdekler de bu tesbih edenlere dâhildir.
Yeryüzünde insan dışındaki canlılara baktığımız zaman esas olarak üç şekilde görürüz:
• Dik olarak ayakta duranlar: Bitkilerin çoğunluğu ile iki ayaklı hayvanlar gibi.
• Yarı ayakta, yani, eğik olarak duranlar: Dört ayaklı hayvanlar gibi.
• Yerde sürünenler: Sürüngen hayvanlarla bâzı bitki çeşitleri gibi.
Bu saydığımız mahlûklar, yukarıdaki âyetin ifade ettiği ibâdetlerini, bulundukları şekilleriyle yapmaktadırlar. Fakat insanoğlu namaz kıldığı zaman, bu mahlûkların ayrı ayrı olan ibâdet şekillerini namazı içinde birleştirmektedir. Nitekim namazın bir kısmı ayakta (kıyam), bir kısmı yarı ayakta, eğilerek (rükû') ve bir kısmı da yerde (secde) yapılmaktadır. Bu da göstermektedir ki, namaz, Allah'a ibadet şekillerinin hepsini kendinde toplayan en mükemmel ibâdet hâlidir. Melekler de, diğer varlıklar gibi, yalnız bir şekil ile Allah'a ibâdet ederler. Bu da yukarıda belirttiğimiz gibi ya kıyam, ya rükû' ya da secde hâlinde bir ibâdettir. İnsan ise yüksek yaratılışı icabı olarak (Bir kısmı kıyamda, bir kısmı rükûda, birkısmı secdede olan) meleklerin ibâdet şekillerini de kendi ibâdeti içinde birleştirerek Allah'a kulluk vazifesinde bulunmaktadır.
Kur'an okumak başlı başına bir ibâdettir. Namazda bir miktar da Kur'an okunmaktadır.
Mü'minlerin birbirleri ile selâmlaşmaları ayrı bir ibâdettir. Namaz sonunda selâm da vardır. Yine İslâm'a göre tefekkür büyük ibâdetlerden biridir. Cemaatla kılınan namazlarda mü'minler Allah'ın kudretini düşünme imkânına sâhip olurlar.
Namaz içinde yemeyi, içmeyi terk gibi oruca ait yasaklar bulunduğundan, namazda oruc da mevcuttur.
Namazın zekât ve hacc ile de alâkası vardır. Çünkü namaz, vücudun ve ömrün zekâtıdır. Namazda kıbleye dönülmesi ise, hacca bir işâret ve nümûnedir.
Görüldüğü gibi, namaz, bütün bedenî ibâdetleri içine almakta, hepsine birden hulâsa ve fihriste olmaktadır. (Mehmet Dikmen, Cep İlmihali)
Namazın bu özelliklerine, Süleyman Çelebi Mevlid'inde şu şekilde işâret etmiştir:
“Sen ki, Mi'râc eyleyüb ettin niyâz,
Ümmetin mi'râcını kıldım namaz.
Her kaçan kim bu namazı kılalar
Cümle gök ehli sevâbın alalar.
Çünki her türlü ibâdet bundadır,
Hakk'a kurbiyyetle vuslat bundadır.”