Kurban, Yüce Allah'ın rahmetine yaklaşmak için ibadet niyeti ile kesilen özel Hayvandır.
Bir hayvanın kurban olabilmesi için;
- Allah rızası için kesilmiş olması,
- İslâmi usullere göre alınması, kurban olacak hayvandaki özellikleri taşıması ve İslâmi usullere göre kesilmiş gerekir.
Kurban bayramının ilk üç gününde Allah rızası için kesilen kurbana uhdiyye denir. Kurban kesme zamanı bayram namazını kıldıktan sonra uhdiyye (kuşluk) vaktinde başlandığından kesilen kurbanlara uhdiyye kurbanı adı verilmiştir. Bu zamanda kılınan nafile namaza da duha namazı denir. Hanefi mezhebine göre kurban bayramının birinci, ikinci, ve üçüncü gününde kesilir. İmamı Şafiye göre bayramın dördüncü günü güneş batıncaya kadar da kurban kesilebilir.
Hanefi mezhebine göre kurbanlar gündüz vaktinde kesilir. Gece vakti kurban kesmek tenzihen (helale yakın) mekruhtur. (Ö.N. Bilmen, Büyük İslam İlmihali)
Aslında dinimizdeki bütün ibadetlerin Allah katında kabul görmesi için sırf Allah rızası için yapılmış olması ve kuralına uygun bir şekilde işlenmiş olması gerekir. Allah rızası için yapılmayan, gösteriş ve şirk içeren ve kuralına uyulmadan yapılan ibadetlerin kabul olması mümkün değildir.
İnsan kurban kesmekle İbrahim aleyhi'sselâm gibi Allah'a ve O'nun emirlerine sadakatini, gerekirse O'nun rızasını kazanmak için her fedakârlığa katlanacağın, İsmail aleyhisselam gibi Allah’a teslimiyetini göstermiş olur.
Allah'ın rızasını kazanmak için yapılan her şeyde esas olan iyi niyettir. Kurbanda da böyledir, iyi niyet ve ihlâs esastır. Bakınız bu konuda Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyuruluyor:
“Gul İnne salâti ve nüsiki vemahyâye vememâti lillâhi rabbil âlemin.
De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm, hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.”( En’am 162).
Hacc suresinde de bu duruma dikkat çekilerek şöyle buyrulur:
“len yenâlallâhe lühûmuhâ velâ dimâühâ velâkin yenâlühü ttegvâ minküm…”
"Onların (kurbanların) ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır. Fakat O'na sadece sizin takvanız ulaşır." (Hacc, 37.)
Kevser suresinde geçen “Fesalli lirabbike venhar, (Başkası için değil sadece) Rabbın için namaz kıl ve (kurban) kes” emri de başta namaz ve kurban olmak üzere bütün ibadetlerin gösterişten ve şirkten uzak olarak sadece Allah rızasını kazanmak amacıyla yapılmasının önemine dikkat çeker.
Esasen Allah Teâlâ ancak takva sahiplerinin yapmış oldukları ibadetleri kabul eder. Nitekim Hz. Âdem’in iki oğlunun kesmiş oldukları kurbandan sadece Hâbil’in kurbanı kabul görmüş, Kâbil’in kurbanı Allah tarafından kabul edilmemiştir. Bu durum yüce kitabımızda şöyle anlatılır:
“(Resûlüm!) Onlara Âdem’in iki oğlunun gerçek haberini oku: Hani ikisi birer kurban sunmuşlardı (Hâbil koç, Kâbil ekin sunmuştu) da onlardan birinin (Hâbil’in)ki kabul olunmuş, diğerininki kabul olunmamıştı. O (kurbanı kabul olunmayan Kâbil, bu durumu kıskanarak kardeşine): “Seni mutlaka öldüreceğim.” demişti. (Hâbil de): “Allah, ancak kendisinin emrine uyan/karşı gelmekten sakınanlardan/takva sahiplerinden (kurbanı) kabul eder.” demişti. “Andolsun ki beni öldürmek için elini bana uzatırsan, ben öldürmek için sana elimi uzatacak değilim. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.” (Mâide, 27-28)
Kabil’in Kurbanı Niçin Kabul Edilmedi?
Âdemin oğulları Rablerine bir kurban takdim etmişler, birinin sunduğu kurban kabul edilmiş, ötekisininki ise kabul edilmemişti. Çünkü birisi ihsan ehliydi. Hz. Hâbil Allah’ı görüyormuşçasına bir hayat yaşıyor, O’nun verdiği nimetleri yine O’nun emrettiği şekilde kullanmanın bilincine ermiş; O’na kulluk şuuru içindeydi. Malının en güzelini, en çok sevdiği koçunu Allah’a lâyık görmüş ve kurban etmiş, ötekisi de en değersizini kurban etmişti. Habil mülkün gerçek sahibinin Allah olduğunun bilincinde olarak kurbanda bulunmuş, en iyisini sunmuştu. Kabil ise mülkü kendisinin zannederek, mülkün sahibine karşı bir güvensizlik duygusu içinde, malının en kötüsünün seçerek kurban takdim etmişti. Onun içindir ki görünüşte birbirine benzeyen ama niyet olarak birbirinden çok farklı olan bu amelden birisini kabul eden Allah, ötekisini kabul etmemişti. Doğal olarak kurbanının kabul edilmeyişini gören Kabil’in hemen hatasını anlayıp tövbe etmesi gerekirken öyle yapmamış kardeşini kıskanmış haset etmiştir. Yâni Allah’ın takdirine karşı gelmiş ve tıpkı Allah’ın emrine kafa tutan, Âdem’e secde etmeyen şeytan gibi asilerden olmuştur. Evet, bildiğimiz kadarıyla tarihte ilk hâsit-haset eden şeytandır, ikincisi de Kabil’dir.
Bütün ibadetlerde olduğu gibi kurban ibadetinin yerine getirilmesinde de asıl amaç Allah rızasını kazanmak olmalıdır. Çünkü Allah, usulüne göre yapılan, gösterişten ve şirkten uzak ve sırf kendi rızasını kazanmak amacıyla yapılan ibadetleri kabul eder.