Türkçülük ve Türk milliyetçiliği ülküsünün en önde gelen isimlerinden birisi olan Hüseyin Nihal Atsız, Türk düşmanlarına karşı mücadele ettiği gibi İslâm düşmanları ile de mücadele etmiştir.
Nihal Atsız’a göre: ”Milleti yapan unsurlardan birisi de din olduğuna göre Türklerin dini üzerinde de durmaya mecburuz. Hiç şüphe yok ki Türklerin dini Müslümanlıktır. Eski dinimiz olan Şamanlık’tan da bazı unsurlar alarak bir Türk Müslümanlığı haline gelen bu din, on asırdan beri bizim millî dinimiz olmuştur. Bununla beraber Türk olmak için, mutlaka Müslüman olmaya lüzum yoktur. Çünkü bu günkü Türkler arasında birkaç yüz bin şaman, birkaç yüz bin Hıristiyan ve hatta birkaç yüz bin Mûsevî Türk (Karayımlar) de vardır. Din ayrılığı yüzünden bunları Türklükten çıkarmaya hakkımız yoktur. Zaten, Hıristiyan Türkler olan Gagavuzların Türkiye’de yerleşenleri, çoğunlukla Müslüman olmuşlardır. Onlar bunu, Türklüğün vazgeçilmez bir şartı saydıkları için yapmışlardır. Öyle görülüyor ki bir Türk birliği gerçekleştiği takdirde bütün bu Şamanî ve Hıristiyan Türkler Müslüman olacaklardır. Onun için şimdiden onları zorlamaya bir mecburiyet yoktur” (Atsız, H.N., 1997, Türk Ülküsü, s.101; Orkun dergisi, 18 Ocak 1952, s.68).
Biz de Atsız gibi düşünüyoruz. Çok küçük bir azınlıkta olsa kendilerini Türk bilen bu soydaşlarımıza “siz Türk değilsiniz veya siz Türk olamazsınız” deme gibi bir hakkımız yoktur. Bize düşen görev “Lâ ikrâhe fiddin” dinde, dine girmede zorlama yoktur gerçeğini unutmadan İslam dini ile Muslüman olmayan bu Türkleri buluşturmaktır. Ayrıca Arab’ın Hıristiyan olanı Araplıktan çıkmadığına göre, Türk’ün Müslüman olmayanı niçin Türklükten çıksın. Bu açıklamayı yaptıktan sonra Nihal Atsız bey’le devem edelim:
“Müslümanlık, temeli atılmış, büyük bilginlerini yetiştirmiş, tedvin olunmuş bir dindir” (Atsız, H.N., Ötüken dergisi, 7 Mart 1964, S.109).
“Müslümanlık başka din erbabına zulmü terviç etmezse de ‘Hak din İslamiyet’tir’ düsturu ile bu meseleyi kesin şekilde çözüp atar.” (Atsız, H.N., Ötüken dergisi, 1969, S.64)
“Türkler, 11. yüzyılın ortasından Kurtuluş Savaşının sonuna kadar da tek başlarına İslam dünyasının önderi ve savunucusu olmuşlardır” (Atsız. H.N., Ötüken dergisi, 17 Nisan 1964, S.4).
”Tanrı inancı ve dolayısıyla din, fert olarak da millet olarak da vazgeçilmez manevî ve ahlakî büyük bir dayanaktır. Bu sebeple, bugünkü Türk dünyasının dayandığı iki esaslı temelden birisini teşkil eden İslam dininin, millî varlığımızın ayrılmaz bir parçası olduğuna inanıyoruz” (Atsız, H. N. Orkun dergisi, Şubat 1962, s.1).
H. Nihal Atsız, İslam düşmanlarının Müslümanları gerici olarak yaftalamasına da şiddetle tepki koyar ve şöyle der: ”Gelenek, mazi, din lüzumludur mu dedin? Gericiliği yapıştıracaktır” (Atsız, H. N., Ötüken dergisi, 14 Kasım 1964, S.11).
H. Nihal Atsız’ın İslam düşmanlarına karşı tepkisi de çok sert olmuştur:
Mesela Eflatun Cem Güney adlı bir İslam düşmanının Müslüman Türk çocuklarının Allah inancını yok etmek için yazdığı, Allah kavramıyla alay eden “Nar Tanesi” adlı kitabını sert biçimde eleştirir ve şöyle der:
“Ey bu topraklar için Allah Allah! Diye bağırarak can verenlerin soyundan gelenler! Ey dokuz asırdır Allah uğrunda gaza edenlerin nesilleri!… Körpe beyinleri yeni yeni uyanan yavrularımıza, bu kızıl düzenler ve dolanlarla, Tanrı’nın ne yolda tahayyül (hayal) ettirildiğini görüyorsunuz. Aldanmayın. Maksat Türk cemiyetinin temel dayanaklarından biri olan Allah fikrini yıkmaktır. Allah düşüncesi, yurt ve millet sevgi, ahlak duygusu ve aile bağları yıkıldıktan sonra geriye ne kalır? Her yabancı istilayı kabule hazır, hayvanlaşmış bir yığın” (Atsız, H. N., Altın Işık, 15 Mart 1947, S.3).
H. Nihal Atsız, işte o azlık grubu İslam konusundaki saldırılarından dolayı eleştirir ve şöyle der: ”Nerde o mukaddesata (kutsal değerlere) saldıran Kemalist inkılâpları? Milletin dinine tahakküm artık sökmüyor, değil mi?” (Atsız, H. N., Orkun dergisi, 1951, S.21).
Merhum Nihal Atsız, kendi döneminde Türk’ün millî ve dinî değerleriyle alay edenlere de şiddetli bir tepki koyar ve şöyle der:”Bayrakla alay edemezsin. Millî tarihle eğlenemezsin. Kur’an’ı mizah konusu yapamazsın. Aile namusunu hiçe sayamazsın. Bunlar millî mukaddesattandır (kutsallarımızdandır). Millî mukaddesatı olmayan millet, millet değil hayvan sürüsüdür” (Atsız, Ötüken dergisi, Nisan 1968, S.52).
Atsız, Komünist bir tarih öğretmenini şöyle eleştirir: ”Sinsi sinsi dinle de alay ederek manevi bağlardan birini daha baltalamaya çalışır” (Atsız, Ötüken dergisi, 12 Ekim 1965, S.22).
Altan Deliorman “Tanıdığım Atsız” kitabında belirttiğine göre Atsız’a, “Dünyaya tekrar gelecek olsaydınız, ne olmak isterdiniz?” sorusunu yöneltir. Atsız bu soruya “Dünyaya bir daha gelsem Ayasofya imamı olmak isterdim” diye cevap verir. ( http://59haber.com/kose-yazilari/ayasofya-6651.html)
Atsız, Türkçülüğü ırkçılık ve kafatasçılık olarak görenlere şöyle cevap verir:
“Kafatasçılığın ise, Türkçülükle, uzak yakın hiçbir ilgisi ve ilişiği yoktur. Bir müddetten beri fikir piyasasında kullanılmakta olan kafatasçılık, antropoloji denilen bilim dalının, yerli kızıllar tarafından Türkçeye çevrilmiş adıdır. Türkiye’de antropolojik (yani kafatasçı!) hareketler ve çalışmalar Atatürk zamanında olmuştur. Bugün dahi var olan Antropoloji Enstitüsü’nü kurduran da Atatürk’tür. Yapılan kazılarla yer altından çıkarılan kafataslarının ölçülüp bundan neticeler çıkarılmaya çalışması da Atatürk devrinin hareketlerindendir. Yine okullarda çocukların kafalarının, çeşitli şekillerde ölçüye vurulması da o devrin antropolojik çalışmaları arasındadır. Buna göre Türkçülükte Nazizm, diktatörlük ve kafatasçılık aramak bu gerçeklerden haberi olmamanın ve kızıllarla diğer Türklük düşmanları tarafından uydurulan yalanlara inanmanın neticesidir (Atsız, H.N. 1997,132).
Atsız, ümmet kavramına değil “Siyâsi ümmetçilik” kavramına karşıdır. Ümmet netice de aynı dine mensup insanların genel adıdır. Gökalp’ın deyişiyle biz Türkler “Türk milletindeniz, İslâm ümmetindeniz”. Atsız’ın karşı olduğu Siyasi Ümmetçilik, Türk düşmanı, milliyetçilik düşmanı ve millet kavramını reddeden, Türklüğü İslâm toplumu içerisinde eriterek yok etmek isteyen bir ümmetçilik anlayışıdır ki (Atsız, 1997, Türk Ülküsü,56) böyle bir ümmetçilik anlayışının İslâm dini ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Bu düşünce kaynağını İslam dininden değil Türk düşmanı siyasi düşüncelerden almıştır. Şu gerçeği hiçbir zaman unutmayalım ki İslâm dini milletleri imhâ etmek için değil, ihyâ etmek için gönderilmiştir. Merhum Türkeş’in ifadesiyle “Milliyetçiliği reddeden bir “dincilik” anlayışı ve İslamiyet’e düşman bir milliyetçilik/Türkçülük anlayışı bize yabancıdır, bizim dışımızdadır” (Türkeş, 1975,Temel Görüşler, 179-180).
Ziya Gökalp, Türkçülüğü, “Türk milletini yükseltmektir” (Gökalp, T.E. 1996,s.21) şeklinde tarif ederken; Bu tanımı daha da genişleten Nihâl Atsız “Türkçülük, büyük Türkeli’nde Türk uruğunun kayıtsız şartsız hâkimiyeti ve istiklâli ile Türklüğün her yönden bütün milletlerden ileri ve üstün olması ülküsüdür” (Atsız, H. N. 1997, s.29) şeklinde tarif etmiştir.
1944 yılında, zamanın Türk ve Türkçülük düşmanı İnönü iktidarına ve kızıl komünistlere karşı şanlı bir mücadele veren, hapsedilen ve tabutluklarda işkence gören, H. Nihal Atsız ve Alparslan Türkeş başta olmak üzere zamanın Türkçü ve milliyetçi aydınlarını rahmetle ve şükranla anıyorum.
Atsız, ne ırkçıydı ne de dinsiz. O, Türkçüydü ve İslam düşmanlarına kaşı savaş açmış samimi bir Müslüman’dı. Ruhu şad, mekânı cennet olsun.
KAYNAKLAR:
Atsız, H.N., 1997, Türk Ülküsü, s.101
Orkun dergisi, 18 Ocak 1952, s.68
Atsız, H.N., Ötüken dergisi, 7 Mart 1964, s.109
Atsız. H.N., Ötüken dergisi, 17 Nisan 1964, s.4
Atsız, H. N. Orkun dergisi, Şubat 1962, s.1
Atsız, H. N., Ötüken dergisi, 14 Kasım 1964, s.11
Atsız, H. N., Altın Işık, 15 Mart 1947, s.3
Atsız, H. N., Orkun dergisi, 1951, s.21
Atsız, Ötüken dergisi, Nisan 1968, s.52
Atsız, Ötüken dergisi, 12 Ekim 1965, s.22
http://59haber.com/kose-yazilari/ayasofya-6651.html
Atsız, H.N. 1997,Türk Ülküsü.
Gökalp, Türkçülüğün Esasları, 1996
Türkeş, 1975,Temel Görüşler.