Hz. Peygamber ve O’nun sünnetine teslimiyet konusunda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur:
“Hayır! Öyle (dedikleri gibi) değil. Rabbine andolsun ki (onlar) aralarında ihtilaf ettikleri meselelerde seni hakem yapmadıkça, sonra da verdiğin hükümden içlerinde bir sıkıntı (ve şüphe) duymadan, (sana) tam teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisa: 65)
Nisa suresi 65. Ayetin tefsirinde Mahmut Ustaosmanoğlu Efendi Ruhu’l Furkan’da şu açıklamaları yapar:
Alusî tefsirinde zikredildiğine göre, bu ayet-i celilenin (Nisa 65’in) hükmü, Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)’in asrında bulunanlara mahsus olmayıp, kıyamete kadar bakidir. Zira Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)’in şeraitinin hükmü, aynen kendisinin verdiği hüküm gibidir.
Nitekin Caferi Sadık (Radıyallahu anh): “Eğer bir toplum Allah-u Teâlâ’ya ibadet etseler, namaz kılıp zekât verseler, ramazan orucu tutup Beytullahı haccetseler sonra da Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem)’in yaptığı bir şey hakkında: “Böyle yapmasaydı daha iyi olmaz mıydı?” deseler veya içlerinde onun yaptığı her hangi bir şeyden dolayı şüphe bulsalar elbette müşrik olurlardı.” buyurmuş, sonra bu ayet-i celileyi delil olarak okumuştur.
Tefsiri Kebir’de zikredildiğine göre Mevlâ Teâlâ bu ayeti celilesinde, bir takım şartları bulundurmadan kulların iman sıfatıyla sıfatlanmış olmayacaklarına dair yemin etmiştir. Bu şartlar da üç tanedir.
1- Karışık davalarda Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem)’i hakem tayin etmek: Bu şart Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem)’in hükmüne razı olmayanın mümin olmayacağına delâlet etmektedir.
2- İçlerinde Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem)’in hükmüne karşı bir darlık bulmamalarıdır.
Şu bilinsin ki, Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem)’in hükmüne razı olan kişi bazen dışı ile razı görünüp, kalbiyle razı olmayabilir. Bundan dolayı Mevlâ Teâlâ, bu ayeti celilesinde kalbin rızasının da şart olduğunu açıklamıştır. Fakat kalbin bir şeye meyli veya bir şeyden nefreti insanın elinde olmadığından ayeti celileden maksat bu değildir. Ancak bundan maksat Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem)’in verdiği hükmün hak ve gerçek olduğuna dair kalpte kesin ve şüphesiz bir inanç olmasıdır.
3- Tam manasıyla teslim olmaları.
Bilinmelidir ki, bir kişi Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem)’in hükmünün doğru olduğunu bilse de, bazı kere inadına onu kabul etmekten çekinebilir veya duraklayabilir. İşte Mevlâ Teâlâ bu ayeti celilede, bir kişinin mümin olabilmesi için Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem)’in hükmünün doğruluğuna dair kalbinde şüphesiz bir inanç bulunması gerektiği gibi, zahirde de o hükme teslim olması gerektiğini beyan etmiştir.
Dolayısıyla ayeti celilede geçen (Sümme lâ yecidû fî enfüsihim haracen mimmâ gadeyte) “Sonra senin hükmünden içlerinde bir darlık bulmayacaklar”, kavli şerifi, bâtının inkiyâdı (kalbin teslimiyeti) demek olduğu gibi (ve yüsellimû teslîmen) “Tam manasıyla teslim olacaklar” kavli şerifi de zahirin inkiyâdı (dışın boyun eğmesi) demektir.
Ruhul Beyan tefsirinde zikredildiğine göre, bu ayeti celilelerde, Allah ve Rasulünün emirlerinden bir şeyi reddedenin İslâm’dan hariç olduğuna dair bir takım deliller bulunmaktadır. O halde farz-ı ayn olan işlerde Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem)’e uymak farz-ı ayn, kifâye yoluyla farz olanlarda, farz-ı kifâye, vacip olan şeylerde, vacip, sünnetlerde ise sünnettir. Ona muhalefet ise, İslâm nimetini sahibinden giderir. Çünkü Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) hak yolda delildir. Delile muhalefet ise dalâlettir.(Sapıklıktır.) Nitekim:
“An Abdillâhibni Amrın (r.a.) gâle: Rasulullahi (Sallallahu aleyhi vesellem): “Lâ yü’minu ehadüküm hattâ yekûne hevâhû müttebian limâ ci’tü bihî”
“Abdullah ibni Amr (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre, Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Sizin birinizin hevâsı (arzu ve isteği) benim getirdiğim yola uymadıkça iman etmiş olamaz.” (Hakim, Ebû Nasr, Hatib, Ali el Müttakî, Kenzül Ummal: 1/217, No. 1084)
Muharrem Günay SIDDIKOĞLU