SURİYE GERÇEĞİ

Muharrem Günay SIDDIKOĞLU

Irak, Suriye ve Filistin, Tulun Oğulları (868-905), İhşitler (935-969), Zengiler (1127-1233), Eyyubiler (1171-1462) ve Selçuklular1040-1308), Memlüklüler (1250-1517) zamanından beri Türk vatanı olup, bölgede çok sayıda Türk devleti kurulmuştur. Irak ve Suriye toprakları 1517-1918 yılları arasında Osmanlı yönetiminde 400 yıl, toplam olarak Türk yönetiminde 1000 yıl kalmıştır.

Suriye, Osmanlı döneminde Halep ve Şam olmak üzere merkeze bağlı iki vilayet halinde yönetilmiştir. Osmanlı döneminde Halep nüfusunun yüzde seksenini Türkler oluşturuyordu. Kahramanmaraş, Gaziantep, İskenderun, Antakya, Şanlıurfa ve Rakka Halep vilayetinin sancakları yani ilçeleriydi. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün büyük gayretleri ve akılcı politikaları sayesinde 1939 yılında Hatay anavatana katıldı. Fakat Türkmenlerin çoğunlukta olduğu başta Halep, Hama, Humus, Lazkiye olmak üzere yüzlerce köy Suriye sınırları içinde kaldı.

BAAS rejimi Suriye’yi Türksüzleştirmek için, çeşitli baskılara başvurmuş, Türklere ait arazileri devletleştirerek, topraksız kalan Türklerin Suriye’yi terk etmelerini sağlamıştır. PKK/PYD çatısı altında kümelenen Kürtler de Türkmenleri baskı altında tutmuş, çok sayıda Türkmen lideri öldürmüş ve Türkmenlere ait topraklara zor kullanarak yerleşmişlerdir.

Birçok Orta Doğu ülkesi gibi Suriye’de etnik ve dini farklılıkları barındıran bir ülkedir. Bu kültürel çeşitlilik ülkenin hassas dinamiklerinden birini oluşturur. İç savaş nedeniyle ülke nüfusu %21 oranında azalmıştır. Ancak iç savaştan önce Suriye nüfusunun 20 ile 23 milyon arasında olduğu birçok kaynakta belirtilmiştir. Dini dağılıma bakıldığında ülke nüfusunun yaklaşık %74-81’i Sünni Müslümanlardan, %10-12’si Nusayrilerden, %6-10 Hıristiyanlardan ve %3’ü Dürzi ve diğer dini gruplardan oluşmaktadır. (CIA World Factbook 2011’den naklen Sümer, K.K. 20017, s.9-26)

Suriye en huzurlu döneminin Osmanlı döneminde yaşamıştır. Halep'in kuzeyine çekildiğimiz andan itibaren Mondros Mütarekesi ile birlikte Suriye perişan olmuştur. 1918’den sonra önce İngilizlere, sonra Fransızlara bırakılan bölge, İngilizler, Fransızlar, İsrail ve şimdi de İran, Rusya ve ABD tarafından perişan edilmiştir.

Doğu Akdeniz’de zengin doğal gaz ve petrol yataklarının keşfinden sonra Suriye’nin stratejik önemi iyice artış ve Suriye küresel güçlerin mücadele ve müdahale alanına dönüşmüştür. Türk Ocakları Ankara Şubesinde “Türkiye'nin Suriye Politikası" konulu bir konferans veren eski MHP Milletvekili Şandır, Suriye’de ikinci kalabalık etnik gurubun Türkler olduğunu belirterek, aşağıdaki bilgileri vermiştir:

“Suriye'de çok büyük oranda Türk yaşar. Suriye'nin ikinci kalabalık etnik grubu Türklerdir. Türkçeyi unutmuşlardır. 1918'den sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti maalesef Suriye gerçeğini göremediği için Suriye'de geride bıraktığımız Türklere sahip çıkamamış, onlara destek olamamıştır. Öyle olunca özellikle 1970'ten sonra Baas iktidarında dilimizi ve kimliğimizi unutmamışızdır. Türkçeyi bilmez ama Türklüğünün idrakindedir.

ORSAM ve Dışişleri Bakanlığının son olarak yaptığı araştırmada Suriye'de 3 buçuk milyon Türk yaşamaktadır. Bunun bugün 500 bini Türkiye'dedir, gerisi hâlâ Suriye'dedir. Suriye'de Türklerin yaşadığı topraklar stratejik yerlerdir. Osmanlı öyle yerleştirmiş ki bizi farklılıkların arasında tampon bölge gibi konumlanmışız. Bayır Bucak bölgesi Türkiye'nin geleceği ve millî güvenliği açısından en değerli topraktır. Stratejik bir konumdadır. Türkiye'deki Nusayrilerle Suriye'deki Nusayriler arasında denize ulaşan hançer gibi bir Türk bölgesidir (Göktaş, 2020, s. 43- 45).

Suriye’deki Türkler, Araplardan sonra en kalabalık guruptur. Gerçekte Türk nüfusu dört milyonun üzerindedir. Anadolu’dan önce yurt yapmış olduğumuz bu topraklarda Türkçeyi unutarak Arapça ve Kürtçe konuşan çok sayıda Türk vardır. Bu Türkler, Türkçeyi unutsalar da Türk olduklarını unutmamışlardır.

En fazla Türk nüfusa Halep, Hama Humus ve Lazkiye, kentleri ve çevresinde rastlanır (Doğanay, 2001, s. 148).

Gerek stratejik konumu gerekse ata toprağı olması bakımından Suriye bizim için çok önemlidir. Suriye’nin, Ankara’dan, Mersin’den ve Konya’dan hiçbir farkı yoktur. 900 km. hududumuzun olduğu Suriye’de huzur ve barış olmadığı sürece, Türkiye’de de huzur ve barışın olması mümkün değildir. Unutmayalım ki Türkiye’nin savunması Suriye’den başlar. İleri de Türkiye açısından tehdit oluşturacak, Rusya, İsrail, ABD ve Batılı güçlerin kontrolünde Suriye toprakları üzerinde kurulacak olan sözde bağımsız devlet ve devletçiklerin oluşturulmasına asla izin veremeyiz.

Lübnan'da da Hatta Ürdün, Suudi Arabistan, Yemen, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Libya, Tunus, Cezayir, Fas ile Etiyopya ve Sudan’da Osmanlı döneminden kalma, epeyce Türk nüfusu vardır (Doğanay, 2011, s. 148-149).

08 Aralık 2024 tarihinde Esad’ın Suriye’yi terk ermesiyle birlikte, Suriye özgürlüğüne kavuşmuş ve BAAS rejimi tarihin derinliklerine gömülmüştür.

Türkiye Büyüyüp Turan Olacak

Gerek stratejik konumu gerekse ata toprağı olması bakımından Suriye bizim için çok önemlidir. Suriye’nin, Ankara’dan, Mersin’den ve Konya’dan hiçbir farkı yoktur. 900 km. hududumuzun olduğu Suriye’de huzur ve barış olmadığı sürece, Türkiye’de de huzur ve barışın olması mümkün değildir. Unutmayalım ki Türkiye’nin savunması Suriye’den başlar. İleri de Türkiye açısından tehdit oluşturacak, Rusya, İsrail, ABD ve Batlı güçlerin kontrolünde Suriye toprakları üzerinde kurulacak olan sözde bağımsız devlet ve devletçiklerin oluşturulmasına asla izin veremeyiz.

Devletimiz bu defa Suriye’deki Türk varlığını ihmal etmemiş, sahip çıkmış, askeri, ekonomik, siyasi, kültürel ve eğitim açısından ne gerekiyorsa yapmıştır. Bölgeye ve duruma hakimdir. Oldu bittilere, PKK ve PYD’nin iğrenç emellerine fırsat vermeyecektir.

Yazımıza Ziya Gökalp’in sözleriyle nokta koyalım:

Düşmanın ülkesi viran olacak.

Türkiye büyüyüp Turan olacak.

Kaynaklar:

Doganay, H. (2011). Türk Dünyası’nın Siyasi Sınırları,https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2672

Göktaş, E. (2020), Suriye’deki Türk Varlığını Türkiye’de İlk Kez Mustafa Kafalı Hoca Ortaya Çıkardı, Devlet, Sayı:487, s.43-45

Sümer K.K. (2017) Türkiye Ve İran’ın Ortak Tehdit Algıları Ve Çıkarları Açısından Orta Doğu Bölgesinde Son Gelişmelerden Kuzey Irak Referandumu, Türk Dünyası Araştırmaları Eylül - Ekim 2017 CİLT 117, 230 Sayfa: 9-26

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.