TÜRKÇÜLÜK ve MİLLET ANLAYIŞIMIZ

Muharrem Günay SIDDIKOĞLU

Ziya Gökalp'e göre Türkçülük, Türk milletini yükseltmek demektir. Yükseltmek ilimde, kültürde, dinde, teknolojide, sanat vs alanlardadır. Bir milletin yükselmesi başka bir milletin gözyaşlarıyla değil, milleti oluşturan fertlerin el ele, gönül gönüle vererek çalışmasıyla olur.

Merhum liderimiz Alparslan Türkeş ise, Türkçülük, millet ve milliyetçilik anlayışımızı şöyle açıklar:
"Türkçülük, milliyetçilik anlayışımız; manevi şuurlanmaya dayanır. Bu temel üzerinde Türklük şuuruna erişmiş, samimi olarak ben Türk'üm diyen herkes Türk'tür. Türkçülük ve Türk'ün tayininde, sapık ölçülere özellikle mezhepçiliğe, coğrafyacılığa, laboratuar ırkçılığına inanmıyoruz. Başka milletleri küçük gören, dünya barışını tehlikeye koyan antropolojik ırkçılık Türk Milliyetçilik ülküsünün dışındadır. Milliyetçilik anlayışımız, maneviyatçı, akılcı, demokratik, çağdaş bir milliyetçiliktir. Nazist Hitler ırkçılığının komünist ırkçılının, her türlü antidemokratik, insan sevgisine dayanmayan emperyalist ırkçılığın karşısındayız. (9 Işık/ 59)

Ziya Gökalp Türkleşmek-İslamlaşmak-Muasırlaşmak terkibini Türkçülüğün Esasları'nda şöyle açıklamaktadır:
"TÜRK MİLLETİNDENİZ dediğimiz için dilde estetik, ahlakta, hukukta, hatta dini hayatında ve felsefede Türk kültürüne (Türk zevkine, Türk vicdanına göre) bir orijinallik, bir şahsilik göstermeye çalışacağız. "İSLÂM ÜMMETİNDENİZ" dediğimiz için, bize göre en mukaddes kitap Kur'an-ı Kerim, en mukaddes insan Hazret-i Muhammed, en mukaddes mâbed Kâbe, en mukaddes din İslâmiyet olacaktır… "(Türkçülüğün Esasları 73,74)

Millet Kavramı ve Türk Milleti

Millet; ortak değerler ve ülküler etrafında oluşmuş, mâzide birlikte yaşamış, halde yaşayan, gelecekte de birlikte yaşama arzusu içerisinde olan bilinçli bir topluluktur. Millet tanımımızda dikkat edilirse iki temel özelliğe vurgu yapılmaktadır. Bunlardan birisi ortak değerler, diğeri de ortak ülkülerdir. Kültürümüz, dinimiz İslamiyet, dilimiz Türkçe, tarihimiz, kader birliğimiz ortak değerlerimizdir. Bilimde, teknikte kalkınmış, sosyal refah seviyesine ulaşmış milletlerin seviyesine ulaşmak ve onları geçmek, büyük Milliyetçi Türkiye'yi kurmak, birlik ve beraberlik içerisinde, onurlu olarak yaşamak, Türkiye'yi bölgesinde lider ve dünyada sözü geçen bir devlet yapmak gibi idealler ortak ülkülerimizdir.

Anayasamıza göre:"Türkiye cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür." Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk millet anlayışımızı "Türkiye cumhuriyetini kuran halka Türk milleti denir", "Ne mutlu Türk'üm diyene!" sözleriyle açıklamıştır. Türk milletini oluşturan fertlerin en az yüzde 93'ü etnik açıdan Türk olsa da Türk adı gerek günümüzde gerekse ortaya çıktığı tarihten itibaren etnik bir kimliğin adı değil ortak değerler ve ortak ülküler etrafında toplanmış bir milletin adı olmuştur.

Türkçülüğün Esasları'nın yazarı Ziya GÖKALP milleti kültürel bir zümre olarak kabul eder:
"Millet, dilce müşterek olan, yani aynı terbiyeyi almış fertlerden meydana gelmiş bulunan kültürel bir zümredir" der ve şöyle devam eder: "Bir adam kanca müşterek bulunduğu insanlardan ziyade, terbiyece ve ana dilce müşterek bulunduğu insanlarla beraber yaşamak ister. Çünkü insani şahsiyetimiz, bedenimizde değil, ruhumuzdadır. Maddi meziyetlerimiz ruhumuzdan geliyorsa, manevi meziyetlerimiz de terbiyesini aldığımız cemiyetten geliyor." (Z. GÖKALP. Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri s.227)

Gökalp'e Göre Millet

Irkî Türkçülerin ve Kavmî Türkçülerin millet anlayışlarına karşı çıkan Ziya Gökalp'e göre millet, coğrafi, ırki ve kavmi bir zümre değildir. Yine millet bir imparatorluk içerisinde yaşayanların toplamı da değildir. Gökalp'e göre millet, iradi bir kavramda olamaz. Çünkü her ferdin milliyeti, onun keyfine, iradesine tabi bir şey değildir. Görünüşte fert kendisini şu yahut bu millete mensup kabul etmekte hür zanneder. Hâlbuki fertte böyle bir hürriyet yoktur. Bir millete mensup olmak bir noktada kader işidir. Fert bir millet içerisinde hayata gelir ve o milletin terbiyesini alarak yetişir ve o kültürel zümreye dâhil olur. Gökalp'in fikirlerinden öğrendiğimize göre millet, ırki ve kavmi bir zümre de değildir. Çünkü tarihten önceki devirlerde bile saf ve karışmamış bir ırk bulmak mümkün değildir. Millet kavmi bir zümre de olamaz, çünkü milletler akraba veya çeşitli kavimlerin tarih içerisinde karışıp kaynaşmasından ve kültürel bir zümreyi oluşturmasından meydana gelmiştir. Gökalp bu görüşlerini Türkçülüğün Esasları adlı eserinde şöyle dile getirir:
"Memleketimizde vaktiyle dedeleri Arnavutluk'tan yahut Arabistan'dan gelmiş milletdaşlarımız vardır. Bunlar Türk terbiyesiyle büyümüş ve Türk mefkûresine çalışmayı itiyat etmiş görürsek sair miletdaşlarımızdan hiç tefrik etmemeliyiz. Yalnız saadet zamanında değil, felâket zamanında da bizden ayrılmayanları nasıl milliyetimizden hariç telâkki edebiliriz. Hususiyle, bunlar arasında milletimize karşı büyük fedakârlıklar yapmış, Türklüğe büyük hizmetler ifa etmiş olanlar varsa, nasıl olur da bu fedakâr insanlara 'SİZ TÜRK DEĞİLSİNİZ' diyebiliriz. Filhakika, atlarda şecere aramak lâzımdır, çünkü bütün meziyetleri sevk-i tabiîye müstenit ve irsî olan hayvanlarda da ırkın büyük bir ehemmiyeti vardır. İnsanlarda ırkın içtimaî hasletlere hiçbir tesiri olmadığı için, şecere aramak doğru değildir. Bunun aksini meslek ittihaz edersek, memleketimizdeki münevverlerin ve mücahitlerin birçoğunu feda etmek iktiza edecektir. Bu hal câiz olmadığından 'Türküm' diyen her ferdi Türk tanımaktan, yalnız Türklüğü hıyaneti görülenler varsa, cezalandırmaktan başka çare yoktur" (Gökalp, Türkçülüğün Esasları,18-19).

Türkler Hunlar zamanından beri bugünkü anlamda millet olma şuuruna ulaşmış iken batı hem de Araplar bu şuurdan yoksundu. Batı Kültüründe milliyet fikrinin sosyal bir şuur haline gelmesi 19. asırla birlikte başlamıştır. 19.asırdan önce Avrupa’da hâkim olan görüş “Devlet” prensibiydi. Türk tarihini incelediğimizde Türklerde milliyet fikrinin kuvvetli bir şuur halinde devlet prensibi ile birlikte doğduğunu görürüz. Hattâ “İl yıkılsa töre kalır” atasözünden anladığımıza göre milliyet duygusunun çok daha kuvvetli olduğunu ve bu duygu sayesinde Türklerin devletsiz kalmadığını ve birbirini takip eden çok sayıda devletler kurduğunu anlarız.

Göktürk yazıtlarındaki millet anlayışı Batılı araştırmacıların çok dikkatini çekmiştir. 8. yüzyılın başlarında (716-730'lu yıllar) yazılan Göktürk kitabelerinde “Budun”, ”Türk Budunu” sözleriyle ifade edilen bu anlayış, ırk unsuruna dayanmayıp, kültürel ve siyasi bir birlik olarak nitelendirilmiştir. O zamana göre gerçekten bu anlayış çok ileri derecede bir millet anlayışıdır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.