Saray, parlamenter sistemi askıya aldı.
İktidar partisini ve Başbakanı istediği gibi yönetiyor.
Başbakanın durumu ise son derece dramatik!
Eşi, çözüm sürecinin sora erip operasyonların başlamasından sonra, Davutoğlu’nun sabaha kadar ağladığını açıklıyor…
Saray’ın vesayetinden kurtulamadı…
“Yeni Türkiye” dedikleri laikliğin, başkent Ankara’nın, Atatürk’ün, milletin olmadığı yeni anayasa, Sevr’in maddeleriyle doluydu, uyanamadı..
MYK’de atama yetkisini elinden aldılar…
AB vize muafiyeti uğruna terörle mücadeleden taviz verince de…
ANA uçağını bile çok gördüler.
Dik duramadı, seçimle geldim, seçimle giderim diyemedi…
MYK’da “Sizden destek görmedim” çıkışıyla toplantı salonu buz kesmiş efendim!
Ondan sonrası hepsi Saraycı!
Perinçek bile topa girdi: “Davutoğlu, ABD’nin adamı”.
Ama…
“İstikrar” diye yırtınan partiye başbakan dayanmıyor.
Türk siyasetindeki vefasızlık ve sadakatsizlik örnekleri…
Genel Başkan Yardımcısı Özdağ, "Dünün sabahı dünde kaldı cancağızım" diyebildi.
Hatta saldırılarla gündeme gelen Osmanlı Ocakları, Başbakan olarak Binali Yıldırım'ı görmek istediğini açıkladı.
Vefasızlık, sadakatsizlik… “Beraber yürüdük biz yollarda” falan masal gibi!
AKP’deki ikbal düşkünlüğü uğruna yılların yoldaşlığını terk etme hastalığı MHP’ye de bulaştı. Büyük ihtimalle ithal partililerden…
Adım adım gaflet ve ihanet…
Milletvekilliği, makam mevki varken Bahçeli’ye “Satranç ustası” övgüsü düzenler şimdi şehir şehir onu devirebilmek için geziyor.
Üstelik “hukuk” ve “demokrasi” isteyerek “koltuk” için pabuç eskitenler, meydanlarda faşist ağızlarla, darbeci ağızlarıyla “Öl de ölelim, vur de vuralım!” sloganı atan Ülkücü kitlelere zehir şırınga etmekten çekinmiyorlar!
Ne diyor Ablaları meydanlarda:
“Onlara ot yoldurtmazsam namerdim.”
“Gökkubbeyi başlarına indiririm!”
Ona “Topuklu efe, Asena, anatürk” diyorlar ama bir Ülkücü kadına yakışmayan laflar…
Peki şu “karanlıkları”, “mafya bozuntuları”nı akla getiren sözlerine ne denir?
“Faili meçhullerin sorumlusuyum.”
Devlet ve milleti için ölümle dans eden Ülkücü Hareket’i hangi dehlize çekmenin Türkçesi bu acaba?
Ya şu kabadayıvari çıkış?
“Ben İçişleri Bakanıyım, karşıma hangi polis çıkacak görelim?”
“15 Mayıs’ta yapılacak kurultaya 850 delege katılacak”
“Oğlum da Gezici… Gezicilerin arkasında durdum…” diyen çıkışı?
Sonra…
Gemerek hâkimini MHP’li diye HSYK’ye şikâyet etmeler…
Ve…
“Bahçeli AKP ile koalisyon için anlaştı” diyecek karalama noktası!
Gelelim yoldaşı S.Oğan’a…
“Kuzey Kore lideri bile kurultay yapıyor” sözlerini hangi zekâ, hangi MHP’li kafa söyleyebilir? Hangi Ülkücü, MHP’yi 36 yıl sonra kongre yapan Kuzey Kore diktatörü ile mukayese edebilir?
Ve bir AKP afyonu:
“Başkan olursam 3 dönem kuralını getireceğim.”
Kürsü kürsü dolaştırdığı Başbuğ’un kızı ikna etmeye yeterli olmamış ki, sıraya “eski” vekilleri soktular… Hepsi de bir “ümitle” kurultay diye tutturmuşlar…
Hukuki bir merhaleye girmiş Olağanüstü Tüzük Kurultayı için delegeler ile görüşme çabalarını, -gelenek dışı olsa da- bir nebze anlayabiliriz ama şehir şehir dolaşıp, açık-kapalı toplantılarla delege olmayanların salonlara ya da açık hava alanlarına toplanmasının mantığı nedir?
Bu bir isyan ise, isyan bastırmak devlet geleneğinde vardır, ihraçlara neden kızıyorlar?
Eğer bunlar bir miting ise partiden alınan izin nerede?
Vatandaş ile alakasız mesele için miting yapmak, yola çıkan beşinci 5. partiye taban hazırlamak olmasın sakın?
Yani adım adım gaflet ve ihanet!
Mustafa ÖNDER