Sevmiyorum onu... Sevmek zorunda da değilim! Sadece halkın seçtiği reis-i cumhur olarak saygı duyuyorum. Ama o saygımı da kaybediyorum yavaş yavaş... TBMM’de ettiği yemine asla uymuyor. Sanki Anayasa değişti, sanki kanunlar değişti, O da “Başkan” seçildi de konuşuyor! Tarafsızlık hak getire! Partizanlık diz boyu! AKP’ye seçimde oy istiyor! “Herkesin Cumhurbaşkanı” adam, muhalefete hakaret yağdırıyor, iktidarın icraatını övüyor, ihale takip ediyor, Bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı olarak vakur, itibarlı, âdil, kucaklayan, birleştiren, asil Türk milletini temsil eden makamını hırsa, gösterişe, siyasî ikbale feda ediyor! Atatürk’ün “Cumhuriyet şehri” yaptığı Ankara’nın bağrına hançer gibi sapladığı kaçak sarayında yüzde ellinin lideri olarak davranıyor! Sevmiyorum onu... Dün dediğini bugün inkâr eden ve katledilen Özgecan için cıcığını çıkardığı adaletten bahseden adamı sevmiyorum. Din tacirliğinin iktidarında kadının fıtratını, pembe otobüslerde taşınmasını, çarşaf ve sıkmabaşa hapsedilmesini, “kindar ve dindar nesil” idelojisini, kadına sadece “doğurgan” olarak çocuk başına altın vaat eden zihniyeti dirilttiği için sevmiyorum. 77 milyonun geçim derdinde, işsizlik azmış, üniversiteli asgari ücretle boğuşurken, emeği kan emici taşerona teslim ettiği için sevmiyorum. Eğitim yuvası okulları okul-aile birliklerinin bütçesine mahkûm eden ama aylık 1 milyon 140 bin liralık elektrik masrafı olan gösteriş ve debdebe sarayına harcadığı için sevmiyorum. Dalkavukları, bitkisel kür uzmanlarını, kumpasçıları sarayda danışman diye beslediği için sevmiyorum. 6 aylık doğalgaz masrafı 10 milyon olan 1150 odalı sarayına 10 boyutlu animasyona uygun, hareket, koku ve özel ses efektli 20 kişilik VİP sinema salonu yaptırdığı için sevmiyorum! 400 bin liralık ithal lale ve çiçeklerle donatılan sarayda yaşadığı için sevmiyorum. İç temizliği için yıllık 54 milyon, iki defa cephe temizliğine yıllık 50 milyon lira harcanan saray için saygımı da yitiriyorum artık... Yandaşlarının “sürü” diye hitap ettiği halkı sarayın devasa salonunda grup grup toplayıp nutuk çeken adama saygım bitiyor... O grupların karşısında bin liralık altın varaklı bardaklardan su içerken saygım bitiyor! Dün yine 382 muhtara konuşurken “başkanlık sistemi” dediğine muhalefet “diktatörlük” demiş! “Diktatör olsa hiç 37 parti seçime girebilir mi”ymiş? Danıştay kararına rağmen “güçleri yetiyorsa yıksınlar!” diyen adam demokrasi ve hukuk dersi vermeye soyunmuş... “Demokrasi”yi unutup ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu’na demiş ki: “Sen kimsin ya?” Peki, siz kimsiniz zat-ı şahaneleri? Rahmetli Brand’ın canlı yayınında önce “Başkanlık isterim” deyip on dakika sonra “ben söylemedim” diyen insan mı? Milliyetçiliği ayağı altına alıp 16 Türk devleti askeriyle caka satan insan mı? Kimsiniz siz? Türkiye’de Şişe-Cam gibi bir dünya devi cam şirketi varken... Ve o dev şirket, sarayın camlarına talip olmasına rağmen... “Kamu alımlarında Türkiye'de üretilen ürünleri tercih edin. Fiyatı yüzde 15'e kadar yüksek olsa da bunu yapın” diye hava atıp ruhsatsız saraya ABD’den ithal camları taktıran insan mı? Neyine güvenip, nasıl inanıp seveyim? “Türk milleti”ni 36 etnik yapıya bölen, “Kürt meselesi” yaratıp katillerle müzakere eden adam, muhtarlara demiş ki: “Biz kardeşiz. Bu kardeşliğimizi hazmedemeyenler var. Türküyle Kürdüyle, Romanıyla Gürcüsüyle biz kardeşiz be. Nedir bu kin düşmanlık?” ikilemindeki düşünceye güvenilir mi? 17-25 Aralık, darbe! Merkez Bankası, faiz lobisi! Yüce Divan’da oy vermeyen hain! Güneydoğu’da polis ve askeri sokağa çıkarma, bilye, sapan, Molotof ve maske için “içgüvenlik paketi”yle dikta ilan et! O makamda “Damdan düşen biriyim” yalanını söyleyebilen, yüzde ellinin o başkanını sevmiyorum! Cumhurbaşkanlığında “Yeni Türkiye için iktidara milletimiz inşallah 400 vekil versin, yeni anayasa bu parlamentodan geçsin, başkanlık sistemi ihya edilsin ve bu prangalardan bu ülke kurtulsun” emri veren o adamı sevmiyorum! TOKİ’nin “fiyatını açıklarsam yer yerinden oynar” dediği, sözde Selçuklu mimarili, 1150 odalı, camili, kütüphaneli, rezidanslı külliyenin Amerikan camlı sarayında inadına oturan adamı sevmiyorum! Cumhuriyetin başkenti Ankara’da, AOÇ’nin bağrında saplı hançer gibi duran o saraydaki Cumhurbaşkanı benim reis-i cumhurum değil! Mustafa ÖNDER