-Anadolunun şehit analarına-
Tam da bütün hikâyeleri böyle başlar:
“Eledim eledim höllük eledim
Aynalı beşikte canan bebek beledim
Büyüttüm besledim asker eyledim
Gitti de gelmedi hey canan buna ne çare” türküsünün devamıdır gerisi…
Türk çocuğu sünnette erkek, askerde adam sınıfına dâhil olur.
Askerlik, Türklükte “ölürsem şehit, kalırsam gazi” inancıdır.
İnsan, “Her canlı ölümü mutlaka tadacaktır” hükmünce yaşar, yaşayacağını.
Dünyanın göz diktiği bir ülkede yaşıyorsanız…
Askeriniz ve polisiniz daima diri ve mücehhez olmak zorundadır.
Bu toprağın askeri de polisi de vatanın gariban yiğitlerinden oluşur hep.
Geri kalanın kimi bedelli yapar, kimi torpilli…
Dolayısıyla cephede vuruşan da, terörle cebelleşen de Anadolunun kavruk çocuklarıdır.
Yiğit ve kavruk çocuklar…
Derler ki “Yiğidi ya gam öldürür ya gurbet”…
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölümdür adama koyan…
Ekmek ve alın teri kutsal…
Askerlik ise vatani görev!
Yiğit ve kavruk çocuklar için, ha maden ocağıdır ter dökerken altında kaldığı, ha karlı dağdaki kör mayın…
Nöbette türküler mırıldanır.
O dağların zirvesi buz ve pusdur, kurşun sesine dellenir.
Gece ayaz üstüne üstüne gelir.
Mansur gibi gerilir, dardadır
Vatan der, millet der, bayrak der…
Bir teskeredir delikanlıyı adam yapacak olan…
Hazırlarlar, kınalarlar, davulla zurnayla yollamışlardır çünkü…
Dilde bir hasret: “Kapıldım bir hayale / Sevmekten düştüm bu hale…”
Döner gelirse ya nişanlanır, ya gurbette bir işe girer…
Girebilirse…
Bu toprağın hayını da, kahpesi de boldur ya…
Cenneti cehenneme çevirir soysuzlar…
Kahpe pusularda, kahpe mayınlarda yiğitleri dönülmez yollara gönderir felek…
Dayanılmaz…
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm…
Acı haberi tabutundan tez gelir garibe…
Geride kalanın boğazında kocaman bir yumruk…
Albayrağa sarılı bir tabut, bir saatlik tören…
“Şehitler ölmez! Vatan bölünmez!”
Eşe dosta maaş, kardeşe iştir bir yiğidin toprağa düşüşü…
Bağırır sesi çıkmaz…
Ağlar gözyaşı akmaz…
Kışın kömür sobasının başında tir tir titretir hasret…
Giden gelmez…
Bakmayın “şehitler ölmez” dediklerine…
Anasına sorun bakalım neler ölmüş evde?
Sorun anasına, neleri çalıp götürmüşler hayattan?
Sorun… Kimi asker yolu bekler, günü güne ekler…
Duvarları sıvasız evlere düşer acılar hep…
Bir gün birileri çıkagelirler…
Vatan sağolsun der geçer…
Sağolsun da…
Şu bir göz evceğize nasıl sığar bunca acı, bilmezler…
Üç-beş gün sonra bir başına kalakalırsın duvardaki fotoğrafla.
Kırık dökük bir otomobil evin önünde…
Arka camında “O şimdi asker” yazar hep…
Ne zaman dönecek o anne?
Komşu evde camda bir kız yol bekler hep…
O giderken “Ağlama, bir gün döner” demişlerdi, albayrağa sarılı döndü o kavruk genç…
En çok bayramlarda koyar adama ölüm…
Dönüşü olmayan yollara düşenler gelmez bayramlaşmaya…
Üstünde kara toprak, başucunda bir albayrak…
Kurşunlanan beden değil bir ananın ümitleridir hâlbuki…
Viran olur ev bark…
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm yıkar garibi…
Küçük kıyametin koptuğu andır işte…
“Cennetin anaların ayakları altında olması” da bundandır!
Yine de vatan sağolsun…
Sağolsun da anasına bir sor hele, şehitler ölüyor muymuş?
Bir sor, sorabilirsen!
*
Evet, ar damarı çatlamış, PKK’lı Selo sevdalıları…
Hangi şehit evinde yüreğiniz kabardı sizin?
Siz anca terörist cenazesinde ağıt dinler, poz verirsiniz!
Topunuzun hesabı görülür nasılsa!