BİR PEHLİVANOĞLU VAKASI…

Mustafa ÖNDER

Ankara Yazı… Veda Mektubu…

Ülkücü romantizminin doruğa çıktı filmdi.

“Ulusal medya” dedikleri “kapitalist” sistemin “oyuncakları”nda pek itibar göremedi…

Ülkücüsünün türkücüsünün hafta sonu gece yarısı gençlerin ağzı açık izlediği Eskişehirli Beyaz efendinin programında veto edilen Ankara Yazı’nın kaderi buydu aslında…

Dandik koltuk kavgasında mahkemeye düşürülmüş bir Ülkücü Hareket’in, milli kavgadaki bir MHP’nin sesini yükselteceği bir filmin propaganda avantajı, kısır ikbal savaşında kaybedilip gitti…

Anarşist Gezmiş’lerin, kavgasız gürültüsüz solun gölgesinde sirkedeki kurt gibi yaşayanların “kahraman” diye TRT kanallarında sergilendiği uyduruk hikâyeler ve Saray’ın sahibini “asilleştiren” senaryolarla Türk milliyetçisini faşist gösterme çabalarını pohpohlayan sol-iktidar dayanışması ile Ankara Mektubu güme gitti!

Yaşanan “abla-abi” kavgasında da Veda Mektubu yer alamadı…

Allameler, 5 MHP Genel Başkan adayını sinema salonuna sokup gündem oluşturamadı…

Çünkü kahraman bir “solcu” veya bir “din taciri” değildi…

İşin en acı yanı da, MHP Genel Başkanı Devlet Beyin de, her zamanki namusuyla filmi istismar edip, bir sinema gişesinde bilet alırken fotoğraflanmamasıydı!

Merhum Pehlivanoğlu’nun filmini Devlet bey bir basın ordusuyla izlememiş miydi yoksa?

Suçsuz günahsız Ülkücü bir yiğitin dramatik hikâyesini sinemaya taşımak bile mucizeydi. Tatlısu Ülkücü filmi Kafes ile cesaret bulup “Ülkücülerin piyasası”na girmeye heveslenen yapımcı, ne yazık ki Ülkücülerle “iletişim” kuramadı!

Şimdilerde MHP Genel Başkanlığına adaylığına soyunduğu “sufle edilen” Hüseyin Sözlü de, ısrarlı temas kurma gayretlerimize rağmen, “Altın Koza”nın reytinginden faydalanamadı…

Belki kendindendi, belki danışmanlarından…

Bir şey söyleyelim, Adana BB’ne bağlı şirketlerin sponsor olduğu bu filmi gündeme taşıyamamak büyük ayıptır!

Dikkatinizi bir konuya tekrar tekrar getirmekte fayda var. Doğan medyasının, havuz medyasının günün her vakti, her bahaneyle gündemde tuttuğu MHP’nin değişimci adayları da “Ankara Mektubu”na katkı koyup Ülkücü Hareket’i gündeme bilerek oturtmamışlardır!

Gerçi medyanın maydanozları da bu filme ilişkin adaylara bir kelimelik soru da yöneltmemiştir! Neden acaba?

“Milliyetçi düşmanı” ve “Başkanlık sistemi” üzerine kurgulanmış medya, bu soruyu sormazdı zaten…

Peki 6 aydır “değişim” diye kıçını yırtan Bahçeli düşmanı sözde Ülkücü haber siteleri, gazeteler, televizyonlar neden Ankara Mektubu için bir röportaj, bir magazin programı yayınlamadılar?

“Kafes”ten sonra cesurca aklı başında bir Ülkücünün hayatını anlatmaya soyunan Ankara Mektubu yapımcıları, Ülkücü camia ile sağlam bir iletişime geçmedi.”Müzik” ve “final” konusunda işbirliğinde olduklarını yeterli saydılar.

Seyirci 8 milyon Ülkücü kitle çantada keklik miydi yoksa?

“Hedef kitle” olan Ülkücü camiaya reklam vermeye gerek duymadılar!

Yapımcı ve Adana BB ile irtibat kurma girişimlerimiz de havada kaldı, tenezzül etmediler… Kendilerinin bileceği iş!

Rahmetli Mustafa’nın annesini oynayacak Avşar ve Tuzcuoğlu adına koparılan “kıyamet”ten bile faydalanamadılar medyada…

Olan biten Ülkücülerin dramıdır!

Hareketin lideri bile sinemaya sokulup “gala”da gösterilemez, eski “taş medreseli”lerden birinden dahi “şahitlik” sunulamaz!

Yapımcıya kimler, nasıl aracılık etti, kimlerim aklıyla film vizyona sokuldu bilinmez ama gerçek hikâyenin bazı kahramanları, günümüzde, sütten çıkmış “ak kaşık” gibi MHP kadrolarında yer almakta, utanmadan da “değişim” fırtınasında Genel Merkez’e bayrak açıp Yeniçeriliğe soyunmaktadır…

Gerçek, bütün Ülkücüleri isyan ettirecek kadar acı iken hem de…

Gerçek, hançer gibi böğrümüze saplanacak kadar ağırken…

Pehlivanoğlu…

Ana ve babasının haberi olmadan asılan bir Ülkücü efsanedir. “Efsane” dediğin de “şehir efsanesi” değil… Hakikat!

Balgat baskını… Baskında kullanılan ve 5 kişinin katili silahların başka yerde bulunması, “işkence altında” ifade alınması, darbe mahkemesinde “bir sağdan bir soldan” denilmesi, “çok sıkı korunan” Mamak’tan kaçması, Kütahya’da yakalanması, solcu Adalı’dan bir-iki saat sonra Ankara’da asılarak katledilmesi, Karşıyaka mezarlığında sessiz sedasız yatması hakikat!

Bir hakikat daha var ki böğrümüze saplı hançer…

Anlatalım…

Bugün MHP’yi “değişim”e ve Ülkücülüğü dizayn etmeye kalkan birilerinin o devirde Kütahya’da sözde “firari” Pehlivanoğlu’nu “yakalayarak” Ankara’da eliyle adaletsiz “yağlı urgan”a nasıl teslim ettiğini kimse konuşmuyor!

Kimse, o yetkilinin nasıl şimdi “değişim ve demokrasi havarisi” kesildiğini sorgulamıyor!

Kimse, korkak, darbecilerin dümen suyunda aslan kesilen bu tiplerin neden “değişim” ısrarcısı olduğunu ve lider diye gördüklerinin “Bütün faili meçhullerin sorumlusu” kesildiğini sorgulamıyor… Nedir bu “faili meçhuller” demiyor?

Ülkücüler, sadece Pehivanoğlu’nun Kütahya’da yakalanışını sorgulasalar, MHP’nin hangi kumpaslara sokulduğunu anlayıverecek ama “mankurtlaşmışcasına” sorgulamıyor!

“Dava”, “iktidar maskeli” bu sahtekârlığın içinde kaybolup gidemez! Bunca inadımız, bunca dik duruşumuz bundandır.

Ülkücü Hareket, “medya maymunları”nın oyuncağı değildir. “Hakikat”i gerekirse isim isim açıklarız! “Hodri meydan”ımız bundandır!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.