“Ahlak”, “kişilerin bir toplum içinde uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kuralları, aktöre” olarak açıklanıyor.
“Erdem” ise “Ahlakın övdüğü iyi olma, alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk gibi niteliklerin genel adı, fazilet. İnsanın ruhsal olgunluğu.” olarak tarif edilir.
“Dürüstlük”le birlikte bu üç özellik, Tanrı’nın dinler vasıtasıyla insanoğluna emridir.
Lakin bu üçlü, artık “Bulunmaz Bursa kumaşı” oldu…
Bunu herkes kabul ediyor günümüzde…
Bizi şaşırtan, bu üç hasletin birini bile barındırmayan insanların, ahlâklı, erdemli ve dürüst insanlara düşmanlığı…
Dünyanın iyilerin cehennemi haline gelmesi bu sebeple…
Başımıza gelen bütün felaketler de bu düşmanlıktan…
“İnsan” dediğinin zaten “dürüst, erdemli ve ahlaklı” olması gerektiğini unutan toplum, broşüründe “dürüstlük” vaat eden siyasetçiyi alkışlamaya kalkıyor.
Bu hasletler olmayınca da kitlelerin “lider” bellediklerindeki “öngörüsüzlük” baş belâmız oldu hep…
“Öngörüsüz liderler” de bizi hep maceraya sürükledi.
Üstelik eksikliklerini haset, kin ve nefret ile gidermenin yollarını arayan insanlar, toplumu kurt gibi kemirirken!
Onlar için estetik, zarafet ve sanat, maddi ve kullanılabilen malzemeler…
O yüzden de sanatçıya, alın terine değer vermezler.
Diğer siyasi hareketlere değinmiyorum bile…
“Dokuz Işık”ın, “Türk-İslâm ahlâk ve fazileti”nin düstur alındığı Ülkücü Hareket’te rahmetli Başbuğ’un zaman zaman bir “Bizans hastalığı”ndan yakınışı boşuna değildi.
“Bencillik” ve “ihtiras”ın, Ülkücüyü kardeşine nasıl düşman eylediğini gördük.
Siyasetin kirli çarkında dejenere olan “ülkücü kimlik”lerin her devirde buldukları en küçük fırsatta başlarını kaldırdığı hep görülmüştür. Arkadan hançer saplamaya kalkanları, boyu gölgesini aşanları, “bukalemunlaşanlar”ı da hep gördük.
Konuyu şahsileştirmek niyetinde değiliz. İsimler önemli değil…
Ülkücü oy potansiyeli yüzde 12 olduğu 1 Kasım’da görüldü.
İnanılan, güvenilen; ahlâk, dürüstlük ve erdeminden kimsenin şüphesinin olmadığını “muhalifleri”nin bile söylediği bir “lider”imiz varken…
Mahkeme salonları ve Esenboğa tarlalarında nasıl ihtiras rüzgârı estirildiğine de şahit olduk…
Lider’in ve Ülkücü Hareket’in teveccühü ile “etiket” sahibi olanlar, siyasi satrancın mat olacak taşları olmaya niyetleniverdiler.
Bu dava içinde “mazlum” ve “mağdur”u oynayabilenlerin, ahlak, erdem ve dürüstlükten bahsedebilme şansı ve hakkı olamaz!
2007’den beri ülkenin başındaki belaları “öngören” ama illa ki “değişim”e tabi tutulmak istenen Bahçeli’ye, söz konusu üç hasletten uzak olanların saldırısı boşuna değildi.
Ülkedeki terörün beslendiği siyaset kördövüşünün ve demorasi dışı savruluşun önünü kesebilmek için “liderin belirlediği gündemi” bile o ihtiras sahipleri MHP ve lider aleyhine çevirmek “bedhahlığı”na soyundu yine.
MHP’nin ve Bahçeli’nin yıllardır asla taviz vermediği Anayasa’nın ilk dört maddesi ve parlamenter sistem haykırışlarını, AKP’nin halkı aldatmaktan vazgeçip Cumhurbaşkanını kendi hukuki zeminine çekmesi için sürdüğü Anayasa değişikliği ve Başkanlık tartışmasına feda ediyorlar.
15 Temmuz öncesi, her türlü siyasi ahlak, erdem ve dürüstlük şahsi ihtiraslara feda ettirilmiş muhalefetin atına binmeye kalkanların “Başkanlığa hayır diyeceğiz” açıklaması tam bir sözkonusu hasletlere düşmanlıktır!
Ülkücülerin oylarıyla seçilmiş muhalif 5 vekilin TBMM çatısı altında, Genel Merkezin ve Lider’in bilgisi dışında ve yine ters algı için yaptığı “hayır” açıklaması, yine yükselen yıldız MHP’nin arkadan hançerlenmesinden başka bir şey değildir!
15 Temmuz sonrası yedi düvelin önünde eğildiği ve ahlak, erdem ve dürüstlüklüğüne laf edemedikleri Bahçeli’nin öngördüğü tedbir ve çarelerin karşısına düşmanca çıkmak Ülkücü Hareket’e ve millete ihanettir, AKP’nin ekmeğine yağ sürmektir.
Bugün “insan” olanın taşıması gereken ve “Bulunmaz Bursa kumaşı” haline gelmiş bu üç hasleti paçavra ettirmez artık Ülkücüler…
Çünkü adalet, vicdan ve aklın terk ettiği memleketi yeniden toparlamaya çalışıyor Devlet Bey…
Çünkü bunca haset, kin ve nefretin zehirini akıttığınız teşkilatlarımızdan mutlaka çekip gitmelerini de sağlayacaktır.
Bunun başka yolu yok!