Bırakıp gittin bu sevda ile…
İçimizdeki kara sevda millete adak oldu; Kerem, Ferhat ve Mecnun görse imrenirdi Başbuğum…
Bu dava damları deldi, virajları düzledi, darbeleri demokrat eyledi, koğuşları leb-i derya belledi, deme bize “Türkiye’m” diye… Türkiye, bölük pörçük!
Deme bize “Turan” diye, deme, unuttular taht kavgalarında…
Bugünlerde bir türkü çalıyor sazın bam teline vura vura:
“Hep sen mi ağladın, hep sen mi yandın… Ben de gülemedim yalan dünyada…”
Özetimiz bu muydu Başbuğum?
Dağları delecektik, Turan’a koşacaktık, Türk’ü mes’ut eyleyecektik…
Gel gör bizi aşk neyledi…
Dedin ki sevin birbirinizi… Vuracak kör kurşunumuz yok Beyim!
Dedin ki Ülkücü olan MHP’de olur, biri bilmem nerde, diğeri falanca yerde, bir de derler ki “Ülkücüyüm”, neyleyelim de bize?
Gel gör bizi ikbal ve iktidar hırsı neyledi?
Bir zamanlar bir sandalye ile ülke titretirdin, bir kelam ile densizleri sustururdun Albayım…
Gel gör bizi taht neyledi?
Neyleyelim Başbuğum, analarımızı birileri avrat yapmaya kalktı, sıkacak kurşunumuz yok!
Birilerine mafya sponsor olmuş, sövecek dermanımız kalmamış Beyim…
Bıraktığın emanetçi, Balgat’ta helalinden tuğla tuğla kale örmüş, bir başına düşünür durur, içerideki kuşatmayı mı kırsın, dışarıdaki melaneti mi?
Vallahi Ülkücü şehitlere razıydık; memleketin her yanı tabut, her yanı taziye evi beyim, gel gör bizi bu aşk neyledi?
“Başbuğluk”tan vazgeçtiler, iktidar olacaklar ille; “değişim” diye tutturanlar da var, “önce kurultay sonra iktidar” diyenler de… Vallahi seçimlerde böyle koşuşturmamışlardı Albayım, el parasıyla il il gezenler peydahladı!
Gelip gelip mezarının başında duaya duruyorlar ya Başbuğum…
Hani fotoğraflar çektirip utanmadan riyakârlık ediyorlar ya…
Bitip tükenmeyen mirasını bölüşemiyorlar ya…
“Kan kusup kızılcık şerbeti içtik” diyoruz Alparslan Beyim…
Tabutluklar nedir ki, 12 Eylül zindanları nedir ki, evlatlarının boynuna geçen yağlı urgan nedir ki, bu dünyada cehennemi yaşıyoruz Türkeş Beyim, dayanılacak gibi değil!
Sabırla dokuduğun davanın evlatlarına hain diyenler türedi, ajan yaftası vuranlar türedi, partine dükkân diyenler türedi haşmetli Albayım!
Yüreğimiz kanıyor Albayım, ardından sana Yahudi diyen ihanet türedi, bıraktığın Ülkücülerin seçtiği genel başkana Ermeni ve ajan diyen vicdansızlık türedi Başbuğum!
1980 öncesinin tecrübesiyle 1990 sonrası Ülkücü Hareket’e hep itidal ve sağduyu telkin etmiş, mücadeleyi hukuk ve fikir planında sürdürmelerini söylemiştin, emanetçine “Ülkücüleri pasifize ettin” diye çemkiriyorlar Başbuğum!
Erciyes’te havaya kaldırılan Bozkurt heykeline nasıl sinirlendiğini unutmuşlar Başbuğum…
Mevki Hastanesinde sık sık resmine baktığın oğlun, başka sularda çimdi, diğeri memleketi parsel parsel eyleyene bakan oldu Başbuğum…
Bu “oba”ya dereden tepeden “bey” getirmeye kalkanlar türedi, belli ki “Lider”i anlatan Dündar Taşer’i bile unutmuşlar: “Ben, bir duvarın yıkılması gerekiyorsa balyoz ararım. Bulamazsam, bir iki tekme atar, gövdem ile yoklarım. Olmazsa vazgeçerim. Ama Türkeş farklı! O, vücuduyla yüklenir, kafası ile vurur. Düşer bayılır, sonra devam eder. Türkeş o duvarı yıkar. İşte lider odur!”
Bir zamanlar din ve cemaat ekseninde Osmanlıcılığa yönelen, seni davadan dönmek ve siyasi menfaat peşinde gitmekle suçlayıp çekip giden ve üstüne üstlük “Ben MHP’den ayrılmadım, koparıldım” diyenlerin sana yaptığını şimdi Bahçeli’ye yapıyorlar Başbuğum…
İslam’ın, ilmi, ilerlemeyi, yükselmeyi emreden bir din olduğunu, kör taassubu tasvip etmediğini; kardeşliği, sevgiyi, hak ve adaleti ön gören ilahi bir din olduğunu; Türk Milleti’ne kuvvet verdiğini belirtmiştin; manevi dünyamızı sarıklı cüppeli şarlatanlar sardı Başbuğum…
Ömrünü verdiğin Türklüğü dağlardan taşlardan sildiler.
CHP’li belediye Atatürk’ün Topal Osmanının yerle bir ettiği Haç kulesini dikiyor memlekete, düşün halimizi…
Milletin iradesi TBMM’de AKP ve CHP Marksist Çayanları anıyor, düşün halimizi…
“Güneydoğu Anadolu’da yaşayan vatandaşlar Türk oğlu Türk’tür” demiştin, “Kürtlerin hakkını Ermeni Apo mu koruyacak?” demiştin ya, o caniyi demokrasi kahramanı ilan ettiler, düşün halimizi…
Hani sen, “Bölgeye Kürtçe eğitim müsaadesi verelim, Kürtçe radyo televizyon yayın yaptıralım, her şey sütliman olur” diyenlere “Sanılmasın ki bunların dedikleri yapılınca bu terör duracak, bu belanın sebebini iyi anlayamamışlar ya da kötü niyet var demektir” demiştin ya, “çözüm”leri ihanete durdu, evlatların şehit ediliyor Başbuğum!
Ocak’lı Fırat’ı üniversitede bölücüler şehit etti, Partide Cengiz’i kahpeler şehit etti Başbuğum!
Kahpe içeride üredi, kapı dayak tutmaz oldu beyim!
Emanet bıraktığın davanın liderini senin gibi yalnızlığa mahkûm etmeye kalktılar, hapis yattığımız partimizi mahkemelik ettiler. “Hepiniz birer Türk Bayrağı'sınız. Bayrağı lekelemeyin, kirletmeyin, yere düşürmeyin” düsturunu unutmuşlar Başbuğum!
“Türk töresi, Türk ülküsünün ayrılmaz parçasıdır” demiştin, töre möre kalmadı, “haddini bilmeyen fitne” türedi Beyim!
On dokuz yıldır yokluğunu çekiyoruz, içimiz kan ağlıyor, emanetini burçlara taşıyamadık; Atatürk’e “ayyaş”, Gökalp’in yurdu Diyarbakır’a “Amed” diyenlere dersini veremedik…
Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti’ni refah, huzur ve kalkınmanın yıldızı yapamadık bağışla bizi… Sana layık olamadık…
Ama Başbuğum,
“Türk Devletinin yenilmez, zinde hayat gücü ve Türk Milletinin teminatı ve istikbali gençliktir” dediğin Ülkü Ocakları’nın Bozkurtları yegâne ümidimiz, yağız atlara binip giden yiğitleri geri getirmek için yola çıktılar, geliyorlar Başbuğum…
Bağışla bizi… Ruhun şad, mekânın cennet olsun… Tanrı, Türklüğün yardımcısı ve muştucusu olsun!