Türünün son örneği... İktidarda iken sobanın yanındaki kedi gibi “mırr... mırr...” ekranda keyfedeceksin, sıkıyı görünce mensubu olduğun kitleyi darbeci ilan edip sığınacaksın! Ne ala gazetecilik, ne ala dava adamlığı... Gazeteye ve televizyona baskın oluyor, polis gelip adam alıyor, aranan Hüseyin efendi, canlı yayında, gidip alan yok... İhanet edip cemaati jurnallemiş belli ki... Öğleye doğru kendisi gidiyor, Emniyete girip çıkması bir oluyor! Ödülü bu! O muhterem de Milli Mücadelecilerden... Eski bir öğretmen aslında. ANAP’tan vekil adayı bile olmuş. Dershanecilik yaparken evrile devrile cemaate kapılanmış, Zaman’a, Samanyolu’na postu sermişti. Cemaat, “haşhaşi” ilan edilmeden önce Fethullah’ın sözcüsü olarak “Demokrat derviş” pozlarında, ekranlarda ahkâm keser dururdu... Kış günü sobanın yanında kıvrılıp yatan kedi gibi “mırr... mırrr...” Akmaz kokmaz, suya sabuna dokunmayan “pis”lerdendi ama ne hikmetse revaçtaydı! 1982 anayasasına “evet” diyen, okulundaki solcu öğretmeni ihbar edip işbirlikçilik yapabilen tiplerden... Yumurtalı protestoları “organize” bulan, "İyi ki alternatif medya var. Eğer olmasaydı; ne referandumda evet çıkardı... ne darbe davalarını yürütmek mümkün olurdu... ne de Ak parti ayakta kalabilirdi... yani Türkiye'nin işi bitikti...” sözlerini eden allame... Galiba kardeşi ünlü İ.Melih’in danışmanı imiş! Öyle bir fırıldaktır ki, “Oda tv taraflı yayın yaptığı için polis baskınına müstehak” olduğunu savunan, zamanında Abant toplantılarıyla Hocayı sola peşkeş çeken ama bunun artık demode olduğunu söyleyen bir kafa... Nurcu değil, Liberal İslamcıymış! Şaşaalı devirlerinde köşesinden sık sık AKP’ye ayar vermeye bile soyunmuştu. Gezi olaylarını hükümete yönelik şefkat tokatı diye nitelemişti. “Bizim ne siyasetle, ne ekonomiyle, ne dinle alakamız var, biz sadece gönül insanlarıyız” lafları ediyordu. İşin garibi Aydınlık, onun Ergenekon şemasında yer aldığını yazdı. 17-25 Aralık dönüm noktası, tahtını salladı, padişahın tehditleri gözünü korkutmuş olmalı ki, Tayyip’in padişahlığı kesinleşince ona bir haller oldu. Epeydir Kanal a’da eski dava arkadaşlarına verip veriştiriyordu. Her davanın döneği, haini ve köstebeği bulunur! Nurettin Veren’ler, Latif Erdoğan’lardan sonra Hüseyin efendiyi de gördü o cemaat... Utanmadan da diyor ki: “Beni onlarla karıştırmayın, bu bana en büyük hakaret olur!” "Erdoğan otoriterleşecek demek doğru değil" dedi... "Bela okumak demokrasiye aykırı" dedi. 17-25 Aralık’ın rüşvet ve yolsuzluk operasyonu olmadığını bile söyledi garibim! “Hizmet’in vatana ihanet ettiğini” bile söyledi... Fethullah’ı “aynı bedende iki insan” diye niteledi. Ödülünü de Emniyet’e gidip bir çay içtikten sonra salıverilmekle aldı, diğerleri hâlâ içerideydi bu yazıyı yazarken... Bir zamanlar, 28 Şubat’ta okulların anahtarlarını Çevik Bir’e teslim etmeye kalkan, AKP’yle iktidar ortaklığı yapan, 17-25 Aralık olunca da, “Hocaefendi devleti ele geçirmek istiyor” diye dönekliğin kitabını yazan son örnek... Onun gibi daha önce cemaatten kopan Latif, FuatAvni’nin Fethullah Gülen olduğunu söylüyor! Şecaat arzederken sirkatin söyleyenlerden... Öyleyse durum çok vahim... Hoca, Pensilvanya’dan Türk adliyesini, Türk emniyetini dinleyebiliyorsa, AKP hükümeti kukla demektir... İstanbul merkezli cemaat operasyonunda, aralarında Hüseyin Gülerce, Ekrem Dumanlı, Hidayet Karaca, Nuh Gönültaş gibi isimlerin bulunduğu birçok kişiye "Devleti ele geçirmek amacıyla örgüt kurmak" suçlaması yöneltiliyor... Hüseyin efendi Emniyet’e çay içmeye gidiyor, sonra serbest kalınca karşılığında üzerine düşeni yapmaya devam ediyor: “Ekrem Dumanlı olayı basın özgürlüğüne çekiyor, kimse şov yapmasın!” Tahşiyecilere sahip çıkıyor, işin “tezgâh” olduğunu söylüyor. Cumhuriyet’ten Çetinkaya, ona diyor ki: “Cemaatle, Hizmet Hareketi’yle niye koparıyorsun bağını? Dile kolay 35 yıl... 12 yılı AKP hükümetiyle gönül bağı mı, iktidar ortaklığı mı? Hangisi? Kim korkuttu seni Hüseyin Bey!” Biz çok gördük böyle dönekleri, köstebekleri, hainleri... Sonlarını da gördük... Mustafa ÖNDER [email protected]