Röportaj: Mustafa ÖNDER III.BÖLÜM Dün sehven “basılmış kitapları var” demişiz Esat Beyin... Aslında “basıma hazır” kitaplarmış. Kendisinden ve okuyucularımızdan özür dileyip röportajımıza devam edelim. Esat Çıplak, 13 yaşındayken inşaatta 30 lira yevmiyeyle kazandığı 900 lirayı babasına verince babasının duyduğu sevinci hatırlıyor. Sabahları simitçilik, öğleden sonra okul, hafta sonu inşaat ameleliği ve her gün babasına pehlivan tefrikalarını okuduğu Tercüman’ı hatırlıyor. 18 yaşında Gölbaşı TEK inşaatında 99 işçiye ustabaşılık yapışını hatırlıyor. Sonra...12 Eylül’ü, tavana sakladığı kitapları, gece evlerinin aranışını anlatıyor Esat Bey... Gazi Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nu kazanınca, Ülkücü öğrencilerin “Devlet abi” dediği hocası Devlet Bahçeli ile karşılaşması bir dönüm noktası olmuş hayatında. Ondan “Vefa, vicdan ve merhamet”i bellemiş. Öğrenciliği yine sıkıntı içinde... Töre Dergisi’ndeki çalışmalarını, okul bitince adamı olmayınca gazetecilik yapamamasını, okulda asistan kalmayı hayal edişini anlatıyor. Ve Devlet Beyin MÇP’de ona görev vermesi... Sonra Başbuğ Türkeş’e hizmeti... 28 yaşında hâlâ işsiz olmak çok zoruna gitmektedir. Bir gün dayanamayıp ayrılmak istediğini söyleyince Türkeş’in, “Olmaz oğlum, ben senin için iyi şeyler düşünüyorum” cevabıyla nasıl heyecanlandığını gururla anlatıyor Esat Bey. Aradan 1 yıl geçer. Bir gelişme olmayınca Başbuğ’a tekrar söyler, ailesine bakmak zorunda olduğunu anlatır. Başbuğ ona, “Bu siyasetçilerden bıktın değil mi?” deyince “Evet Başbuğum” deyiverir! Başbuğ’un cevabı enteresandır: “Ben 30 yıldır bunları idare ediyorum oğlum!” Sonra Başbuğ, yanındaki sayın Oktay Vural’a Esat beyi BOTAŞ’ta uzman olarak görevlendirmesini söyler ve devlet memurluğu böyle başlar. Şimdi RTÜK’te Üst Kurul üyesi... “TRT ARTIK ‘AHLAK’ KONUSUDUR” “TRT’nin AKP döneminde tarafsızlığını yitirdiği iddialarına ne söylersiniz?” “- Bir defa iddia değil gerçeğin de ötesinde. TRT yayınları toplumu direkt ilgilendiriyor, zira o kurumu halk vergileriyle finanse ediyor. X ya da Y kanalı kendi ideolojik veya ticari çıkarları bağlamında kanunî çerçevede yayın yapabilir, ekrana canının istediğini çıkarabilir. Ama sen, TRT olarak bir kamu kurumusun, seni vergileriyle ayakta tutan halk senden eşitlik bekliyor, yani hükümetin yarı resmi yayın organı gibi hareket edemezsin. TRT yayınları taraflı tarafsızlık boyutunu aşmıştır, burada bunu tartışmak abesle iştigalden başka bir şey değildir. TRT yayınları artık ahlakın konusudur. Zira devletin memurlarının yayın esnasında ekrandan muhalefetle ilgili kullandığı tanıma bakar mısınız: “Yavru Muhalefet”... İnsanlar bunu unutmayacak. Son gazeteci operasyonlarında “eden bulur” sözü yargısız infaz değil mi? Ne oldu hukukun üstünlüğü ilkesi? TRT gibi bir kurumda “üstünlerin hukuku” şiar edinilirse toplum ne hale gelir? TRT birilerin arka bahçesi, çiftliği gibi kullanılıyor. ‘Yandaş’ tabir edilen insanlara devlet kesesinden para aktarılıyor.” “RTÜK kararlarında tarafsız olabiliyor mu? Kurumsal kimliğini koruyabiliyor mu?” “- Şahsım olarak artık, yayınlarda ilke aramaktan vazgeçtik, tavırlarda ahlâk bulamıyoruz. Dönem dönem Türk Milletine musallat olan mazlumlar türer. Bunlar bazen halkların eşitliğinden, kardeşlikten, insanî değerlerden, inançlardan, imandan, ibadetten bahsedip zulme maruz kaldığını ve mazlumiyetini ifade ederek Türk Milletinin vicdanını fethetmek ister. Türk milleti de mazlumun yanında olur ve sahiplenir. Oysa bu ülkede adalet kavramı; görmeyen, duymayan kalplerin esas mazlumudur. Tabii ki bu Türk Milletinin de mazlumiyetine sebebiyet veriyor. Ve ilginçtir ki; Ülkücüler karşıdaki hangi kimlikte olursa olsun mazlumu görünce ilk koşan olur hep! Değerleri olmayanın ahlâkı olmaz. Değerlere önem veren aynı zamanda ilkelidir. Bu ilkeler yüzünden mağduriyet yaşasalar da, ödün vermezler. Aksi olunca da içi boşaltılmış, anlamsızlaştırılmış değerler kalır elimizde. Şunu açıkça ifade edeyim, adaletsiz ortam zulümdür. Allah ve İslam adına mazlum olduğunu söyleyip de zalimleşirsen, kural tanımaz hale gelirsen, neyi, nasıl izah edeceksin? Yayıncılıkta kurumsallaşmış dört beş kurumdan biri, kurulduğundan beri en az ceza ile muhatap olup, 17 Aralık itibariyle acımasızca bir linçe uğruyorsa bunu yayın ilkelerine uymadığı ile izah edemeyiz. Gezi olayları sürecinde Halk TV’ye yapılan linç girişiminin benzeri bugün de başkalarına aynen yaşatılıyor. Bir gruba uygulanan yayın durdurma, uyarma ve para cezası karşısında, aynı dönemde diğer kanallar ya da yandaş kanallar da buna yakın ceza alsalar, bunun izahı olur. Ancak, o kanallar görülmüyor, es geçiliyor algısı hâkimse, ülkede ciddi bir sorun var demektir. Bu sorun da yüreğin ve aklın bakışına olan düşmanlıktır. İnsan algısı ile alay etmektir. Bu vurguncu düzen değişmediği sürece, her dönemin esas mazlumu Türk Milleti ve adalettir. Türk milletinin unutmaması gereken gerçek, “Her kötülük üstüne kutsal bir şal örterek gelir.” “RTÜK’teki bu görevi bir Türk Milliyetçisi olarak hangi prensiplerle yürütüyorsunuz?” “- Türk Milliyetçileri müktesebatı gereği; bütünleştirici, yol açıcı güzel pratikleri çokça ortaya koymuştur. Böyle bir fikri altyapı içinde, verilen görevleri yürütürken Türk milliyetçiliğinin bu temel ilkelerini esas kabul ettiğimi, dolayısıyla görevim sırasında yönelttiğim eleştirileri yıkıcı ve tahrip edici değil yapıcı ve yol gösterici bir zeminde sürdürmeye çalışıyorum. İyi icraatları desteklerken yanlışlar konusunda ikazlarda bulunmamın milli ve insani bir vazife olduğuna inanıyorum. Esasen mensubu olduğum fikir hareketi; bu türden kamplaşmaların önüne geçmeyi amaçlayan ve toplumun da hüsnüniyetle kabul edip alkışladığı/alkışlamadığı, gördüğü/görmek istemediği bütünleştirici, aynı zamanda yol açıcı güzel pratikleri çokça ortaya koymuştur. Bizim fikri davranışımız bir ‘klan’ davranışı değildir. Biz aklın ve ahlâkın rehberlik etmediği bir iradeyi meşru görmüyoruz. Mensubu bulunduğum hareketin geçmişi bu türden yüksek örneklerle doludur. Adalet ve hakkaniyetten sapmadan hareket ettiğimin bilinmesi gerekir.” “ÇOK TÜKETEN KADIN MUTLULUĞUNU TÜKETİYOR” “Medya’daki kadın imajı ve geleneksel Türk Kadını arasında bir çelişki var mı?” “- Gözyaşı ve kandan kurduğu krallığında fildişi kulesinden bakan medya, yeni kurbanların varlığıyla var olmaya devam edecektir. Medya, örnek model olma açısından tüm bireylere hitap etmektedir. Bu yüzden ideal kadın, ideal eş, ideal yaşam tarzı tek düzeleşmektedir. Her durumda haline şükredip “tevekkül” eden, sabreden, kendi ayakları üzerinde durabilen güçlü “Türk” kadının yerini isyan eden, tahammül etmeyen ve hep daha fazlasını isteyen, ekonomik özgürlüğünü sağlayamadıkça zayıf olduğunu düşünen, doyumsuz idealize edilmiş kadın tipi almaktadır. Yuvayı dişi kuş yapar, bilinçaltı kodlarıyla yetiştirilen kadının bu kodlarıyla medya oynamaktadır. Zira medya, piyasa ekonomisi kurallarına uygun bir biçimde, kâr odaklı bir kuruluştur. Medya aracılığıyla daha çok özendirilen çalışan ve paralelinde daha çok tüketme imkânı bulan kadın, aynı zamanda mutluluğunu da tüketmektedir. Hem kariyer hem çocuk yapabilmekle övünen kadın, övündüğü geçmişini çocuğuna aktaracak bağlam ve zaman bulamamakta, çocuk, anadilinin tüm inceliklerinden evvel kreş eğitiminin yapay diliyle tanışmaktadır. Günümüzde medya, kadını kurban etmek yerine ekonomik özgürlüğünü elde etmiş belli bir statüde çalışan ve mutlu bir aileye sahip, geleneklerini çocuklarına aktaran “idealize kadın” tipini yaratamaz mı? Bu idealize edilmiş Türk kadın tipi acaba yeterince reyting almaz mı? Medyanın, başka dünyaları yok ederek kurduğu kendini var etme felsefesi, bireyleri yaşatma ideolojisiyle gayelenemez mi?” “Ülkemizin siyasi durumu ve Türk Milliyetçiliği eksenli geleceğe bakışınız?” “- Günümüz dünyasında siyasete sadece bilgi, ideoloji veya siyaset bilimi değil; başta maddi güç olmak üzere “popüler vasıtalar” da yön vermektedir. Bir anlamda siyaset popülerleşmektedir ve bu durumda, açık pazar halindeki popüler kültür siyaseti, “siyasette mertliğin bozulmasına” sebep olmaktadır. Kirlenen siyaset çarkı, hedefe giden yolda her şey mubahtır anlayışıyla her türlü değeri iştahla tüketmekten geri kalmamaktadır. Türk milliyetçilerinin bu değer tüketimi çılgınlığına ayak uydurmaları elbette mümkün değildir ve o zaman da popüler kültürün ve popüler siyasetin nazarında geri planda kalmaktadırlar. Bu gerilik bir kısım süreçlerde rol alamamayı, karar mekanizmalarında etkili olamama gerçeğini doğurmaktadır. Her dem yeniden doğmanın ve her döneme, her çağa yeni değerler armağan edebilmenin temel şartı, kendini sürekli yenileyebilmektir. Bu noktada dün “yüksek Türk kültüründen beslenen insani bir hareket” olarak diğer dünya milletlerine de ilk örneklik teşkil eden Türk milliyetçiliği doktrini ve onun sahipleri, bugünün dünyasını doğru okumak zorundadır. Aksi takdirde popüler siyaset ve kültür dünyasından dışlanmak, ötekileşmek hatta meşruiyetini ispat etmek zorunda bırakılacaktır. “Bu noktada Türk milliyetçileri kendilerini nasıl sorgulamalı?” “- Aksiyon ve siyasetten çok daha öncelikli biçimde bir fikir hareketi olan milliyetçilik, başlangıç noktasını millet sevgisine ve temellerini de tarihe dayandırmaktadır. Geçmişi, geleceği inşada mihenk taşı kabul eden ve temelini geleneğin ahlaki düsturları üzerine kuran milliyetçilik; Hoca Ahmet’in ocağında doğrulan, Taptuk’un kapısında yoğrulan, Semerkant’tan Üsküp’e güller serpiştirerek koşturan gönül erlerini model almaktadır. 21.asrın Büyük Türkiye idealinin bu model üzere yetişmiş kadroların dayanışması ve dinamizmi ile gerçek olabileceğini esas kabul etmektedir. Bu yönüyle milliyetçilik, sevgi merkezli bir medeniyet projesinin, ihya ve inşa gayretinin adıdır. Türk Milleti olarak tarihin her döneminde “var” olmuşuz Allah’ın izniyle. Bu da Allah’ın muradı herhalde… Zaman zaman fetret devreleri yaşamışızdır. Şimdilerde yaşadığımız da o dönemlerden birisi. En ufak bir şüphe yok ki, Türk Milleti yine “yıldız” millet olacaktır. Gelecek, inşallah “Türk asrı”na açılan bir kapıdır. Bu kapının elbette büyükleri, yol göstericileri vardır. Türk Milleti en zor zamanlarda bile küllerinden yeniden doğmuştur. Çünkü bu Millet İlahi Kelimetutullah’ın sancaktarıdır! Bizim her şeyimiz var: En önemlisi cennet bir vatanımız var. Yüzyılların maddi manevi birikimi var. Her şey bir işaret ile başlar… Türk Dünyası’nın ve İslam âleminin Türk Devleti’ne, adaletine ihtiyacı var. Yapay zekâların ön plana çıktığı, uzay kapılarının açıldığı bir dönemi hakkıyla bilir ve hazırlık yaparsak sarsıntı geçirmeyeceğiz. Türk’ün hedefi artık uzay olmalı! KIZIL ELMA orda!” “Teşekkür ederim Esat Bey...” Mustafa ÖNDER mustafaonder35@gmail.com