“Sıfır terör ve gözyaşı” ile göreve başlamış 14 yıllık AKP iktidarı…
“Dindar nesil” nutuklarıyla Acem sıkmabaşı ile başı bağlanan kadınlar…
“İhtiras ve güç”ün zirve yaptığı dış politika…
BOP eşbaşkanlığı, Şam’da Cuma namazı, çözüm rüyaları…
Şanlıurfa üzerinden Kobani’ye Barzani peşmerge sevkiyatı…
Habur’da davullu zurnalı PKK karşılamaları…
Güneydoğu’da kazılan hendekler, tüneller, şehre inen eşkıya, karakollara kapanan asker ve polis…
Sokaklarda işkence edilen, öldürülen kadınlar, analar, kızlar, eşler..
Defalarca değişen ceza kanunları, onun bunun adamı çıkan yargıçlar…
Anaya babaya el kaldırıp şeyhlere tapınan nesiller…
Ve ağlayan analar, ağlayan Anadolu…
*
Muhafazakar, dindar AKP iktidarlarında…
Annesi kızmış, evin içinde terliğini fırlatmış çocuğuna…
Sen misin fırlatan?
Oğlan soluğu mahkemede almış…
Aylar yıllar süren bir dava beklerken…
Cennetin ayakları altında olduğu annenin terliği “silah” sayılmış!
Mahkeme anneyi mahkemeye çağırmış ne gam…
“Kamu hukuku” gereği…
*
Babasını sinirlendirmiş, o da evin içinde elindeki pet şişeyi atmış oğluna…
Vay sen misin oğluna şişe atan?
Zamane veledi soluğu mahkemede almış…
Onca davaya rağmen mahkeme işi gücü bırakıp şişeye bakmış…
Memlekette onca terörist, onca bomba, onca silah başıboş gezerken…
“Evin reisi”, evladın geçimi için çalışan babanın su şişesini “silah” sayılmış…
Pat diye hapis cezası!
*
Zengin bebeleri pahalı arabalarla memleketin caddelerinde yaptığı sürat denemesinde önüne gelene çarpıp kaçarken…
Yolda uygulama yapan polisi ezip kaçan arsızlar, parayla şehit eşlerini davadan vazgeçirip keyf ederken…
Binbir güçlükle bitirdiği üniversiteden sonra iş bulamayan, öğretmen olamayan fukaranın asker ve polis olan evlatları patır patır şehit düşerken…
Devletin izin verdiği bankaya para yatırdı diye FETÖ’cü olarak binlerce öğretmen işten atılırken…
Mahkemeler şişe ve terlikle mücadele kararlılığını sürdürüyor.
*
Ana-baba hakkının günlük hayata feda edildiği devirde…
Yaşlıların huzurevlerine terk edildiği zamanda…
Soma’da kara kömüre yenilen oğlu için “Oğlum yüzme de bilmezdi” diye ağlayan cennetlik anaların yaşadığı zamanda…
El Bab’ta oğlu şehit olan Hanife Annenin, oğlunun tabutunun sarılı olduğu Türk bayrağını istediği devirde…
Evlat acısı gören bir ana demek, kıyamet demek!
Hani Bilge Kağan’ın asil Türk milletine, “Üstte gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe…” dediği “kıyamet günleri”ndeyiz.
“Kadın” kılığında Meclisin bağrında mahkemelere kafa tutan PKK uşaklarının adaletle oyun oynadığı devirdeyiz.
Terlik, pet şişe, El Bab değil; arsızlık, riyakârlık, şirk, cibilliyetsizlik, milliyetsizlik çukurlarındaki münafıklık bizi hançerlerken…
Bunca kanın, bunca gözyaşının ve bunca ahın yeri göğü kapladığı bu vatanı, şu rezilleşmiş dünyada evlat acılarını yaşayan anaların kıyameti yakıp kavurduğunda, hiçbir İblis, hiçbir hayın, hiçbir zalım, hiçbir münafık barınamaz olacak!
Anaların kıyametinden korkun!