Kırkpınar’la turistikleştirdiğimiz ata sporumuz güreştir ama destekleyeni yoktur. Ata ve peygamber sporu güreş, yüzme, atletizm tesislerden, kulüplerin tercihinden hep uzak kalır. Rantı yoktur... Çünkü para “top”tadır, yani “futbol”da... Çoğumuz “top”un “tepük” adıyla Orta Asya’da Türk icadı olduğunu duymamıştır ama İngilizce kökenli, 11’er kişiyle ve ayakla oynanan “futbol”un her kuralını, takımını, oyuncularını, hakemleri iyi bilir. Futbol, bugün artık vahşi kapitalizmin yüzünü temsil ediyor. Uluslar arası teşkilatlı ve kurallı bir sektör haline getirildi. Sermayenin dünyanın insanlarını aptalca 1-2 saat oyalayan kurmaca dünyası oldu. Dev bütçeli kulüpler, reklamı ve cakası bol başkanlar... Binlerce işçi çalıştıran fabrika patronundan daha çok saygı gören kulüp başkanları ve bu uğurda verilen kongre mücadeleleri... Atatürk’ü kulübün temel harcı yapmaya çalışanlar, şehir adını değiştirip özenti “Osmanlı” koyanlar... Mahkeme salonlarından, siyaset arenaları ve ideolojilerden beslenen başkanlar... Güya özerk federasyon ve yöneticileri... Para içinde yüzen yan kuruluşlar, personel, tanınan imkânlar... Maçlara damga vuran hakem camiası... Futbolu tiraj sayfası yapan gazeteler, her hafta saatlerce futbolun eskilerini ekranlarda bitmiş maç dedikodusu yaptırarak seyirci kapan medya... Rantiyesi yüksek milyarlık stad inşaatlarını her şehre dikip siyasi malzeme ve adını yaşatma hevesine kapılan iktidar... Bugün futbol başlı başına bir sektör... Yani “profesyonel futbol” bir spor değil! Geçim kapısı, meslek, dünya sektörü! Adı “futbol” ve güya “spor dalları”ndan biri... Mühendis olacağına iyi bir “topçu” olunca hayatı değişenlerin dünyası... Mustafa Kemal’in “Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlâklısını severim” dediği sporcular. Mahalle aralarından süper liglere tırmanan çocuklar... Para, şöhret, kızlar, eğlence, magazin... Hele “millî” takıma çağrılmak, bir-iki maçı golle süslemek kahramanlaştırır topçuyu... Uçakla seyahatler, lüks oteller... Yeme içme âlâ... Doktoru, masörü, antrenörü... Eşofmanı, ayakkabısı, topu, forması... Devasa stadyumlar... Çoraptan anahtarlığa marka satış mağazaları... Taraftar grupları, fanatik kulüpleri... Milyonlarla anlatılan transfer paraları... Türk takımlarını dolduran etiketli zenciler, Afrikalılar, Avrupalılar, Brezilyalılar... Alengirli sözleşmeler... Sponsorlar, şifreli TV gelirleri, seyirciyi kaz gibi yolma... Banka kartına dönen maç biletleri... Ayakta kalamayan sporcuları öğüten koca bir değirmen... Tam bir sektör! Türk milleti de futbol hastası yapıldı. Özellikle millî maçlarda yekvücut stadyum veya televizyon başında! Önceki gün Avrupa 2016 için Türk Millî Futbol Takımı İzlanda ile karşılaştı. Maçta 10 kişi kalan takım, 3-0 rezalet netice ile yenilince seyirci çileden çıktı! Takımın başında Fatih Terim var. Şaşaası bol Terim. İktidarla, federasyonla, büyük kulüp başkanları ile iyi siyaset yapan adam. Kıbrıs Türklerinden Adanalı eski futbolcu ve 1987’den beri kulüplerde ve defalarca millî takımda hocalık yaptı. En büyük başarısı Galatasaray’ı UEFA Şampiyonu yapması... Son defasında Galatasaray’da hoca iken Millî Takım hocalığı da verildi. Şimdi millileri çalıştıran İtalyan devlet nişanı sahibi Fatih Terim, federasyonla okkalı bir sözleşme imzalamıştı. Sıfatı da “Türkiye Futbol Direktörü”... Federasyon başkanı da eski BJK başkanı ve Tayyip’in zorla gazete ve televizyon aldırdığı sanayici Demirören! Sözleşme 5+2 yıllık. Her yıl 3,5 milyon Avro! Takım dünya finallerine katılırsa 750 bin Avro daha alacak. Yedi yıl görev yaparsa yaklaşık 25 milyon Avro alacak, iyi mi? Herşey Avro ile! İşin civcivi, ilk yılda işine son verilirse alacağı 15 milyon Euro tazminat maddesinde! Başka ülkelerde bu fiyata teknik direktör var mı acaba? Terim milli takıma kuş mu konduruyor? Mübarek sanki Türkiye’yi sanayide devrim yaptıran bir bilim adamı! Üniversitedeki profesöre 4-5 bin lira maaş ödeyen ülkenin tezatlarından biri... 3,5 milyonluk hoca ilk maçta 3-0 hezimete uğradı. Mağlubiyete sebep mi yok? Rüzgârı bile sebep gösteren hoca, takımda revizyona gidecekmiş. Rakibiyle, hakemle ağız dalaşına girip boyundan büyük laflar eden kaleciler, kırmızı kartla takımı yolda bırakan, medya şöhreti, bedava gol kahramanı futbolcularla varacağın yer burasıdır. Anadolu, sporcu üretemez olmuş, 4 büyüklerin at koşturduğu arena haline gelmiş. Hoca, aylardır oradan oraya geziyor, maç izliyor, kamp yapıyor ama “hazır değiliz” diyor. Ne âlâ yahu! Şimdi söyleyin, kapitalist sistemin çılgın sektöründe milli takım hocasına bu korkunç rakamı ödeyen ülkemiz bu kadar zengin mi? Söyleyin bana futbol bir spor mu, sektör mü? Mustafa ÖNDER [email protected]