Galiba Bahçeli’nin işaret ettiği “beşinci parti” yolda…
Saray’ın vefasızlığı, “beraber yürüdükleri yol”u bitirdi!
Aslında Saray’a alınan danışmanlar, Davutoğlu’nun kabinesindeki eski-yeni “transferler”, “üç dönem”in elediği kurucular, “Reis”in kendinden başka otorite istemediğinin işaretleri idi…
14 yıldır sözde “muhafazakâr demokrat”ın bu “diktasına” isyan edenler oldu.
Abdüllatif Şener, kurduğu partiyi bırakıp gitti. Dengir Mir Mehmet Fırat, zehir zıkkım açıklamalarla ayrıldı. İdris Naim Şahin, Ertuğrul Yalçınbayır, Yaşar Yakış’ı ihraç etmeye kalktılar. Hayati Yazıcı diskalifiye edildi.
17-25 skandalında istifa eden İdris Bal’ı, Hakan Şükür’ü, Haluk Özdalga’yı, Ertuğrul Günay’ı paralel ilan etti.
Hakan Fidan’ın milletvekili adaylığı ve Gökçek sıkıntısı nedeniyle Arınç susturuldu ve işine burnunu sokan Yiğit Bulut nedeniyle de Babacan istifa noktasına geldi.
MİT süzgecinde adayları eleyen RTE, Davutoğlu’nu vesayeti altına aldı, sıkıntı yaşandı, 7 Haziran yenilgisi geldi. Saray, günlerce suskun kalmıştı.
Ama ihtirasından hiç vazgeçmedi, tarafsızlık yeminine uymadı, koalisyon kurdurmadı, ülkeyi seçime götürdü.
7 Haziran ile 1 Kasım arasında olan biten terörü hortlatma, milletin “istikrar” yalanı ve “koalisyon öcüsü” ile korkutulmasından ibaretti.
Yüzde 49,5’luk kitleyi yanına alınca, halka verilen 3-5 kuruş zamla bütün problemleri uyutmaya, terörü “Güneydoğu sokaklarına” indirgemeye soyundular.
Davutoğlu hükümeti, Saray’ın emrivakilerinden asla çıkamadı. Ülke gittikçe kutuplaştı… “400’ü verin bu kaos bitsin” tehdidinin sonuçları ortada.
“Parlamenter sistem miadını doldurdu” ve “İki başlılık olmaz” açıklamaları ve akan kana 92 yıllık Cumhuriyet sebep gösterilerek Başkanlık sistemini öne çıkarılıyor.
Bu bir taşla iki kuş vurmak aslında. “Anayasa ve Başkanlık” ile hem halkın geçim sıkıntısı ve terör meselesini örtüyor, hem de “Başkanlık” hırsını gündemde tutuyordu.
Davutoğlu’nun ekibinde AKP kurucularından kimseyi bırakmadı, RP’den, DYP’den, dincilerden, azınlıktan ithal ama kendine sadık isimleri öne çıkardı.
Şimdi kafasına koyduğu hedefe adım adım yürüyor.
“Tek adamlığa” oynuyor, “eski kulağı kesikleri” diskalifiye ediyor.
Burada biraz duralım…
Kamuoyunun gözden kaçırdığı bir nokta var.
İnanılması güç ama dikensiz gül bahçesi, yani sultanlık hatta dikta rüyası gören Saray, dilinin altındaki baklayı çıkardı ama kimse konuşmuyor!
Saray, yeni anayasada “kuvvetler uyumu” istiyor!
İstediği şey, tek başına yönetim… İster sultanlık, ister padişahlık, ister dikta deyin… O “itibar külliyesi”ne de bu unvan oturtulmalı! “Yeni Osmanlıcılık” ve “ümmet” bilincine uygun!
Diktaya giden yolun ilk işareti, muhtarları mahallede “muhbirliğe” çağırmasıydı.
İkinci işaret, kaymakamlara “mevzuatı falan bir yana bırakın” direktifinde geldi.
Devletin anayasaya göre “seçilmiş” ve “yemin etmiş” Cumhurbaşkanı, anayasa ve kanunlarla hukuka uymak zorundaki memuruna “hukuku tanımayın” diyordu!
Anayasa, taa Belediye Başkanlığından beri hedef bellediği “Başkanlık” için bir araçtı zaten… Demokrasi de amaç değil, inilip binilen bir araçtı!
O ideolojisi için ağzına almadığı “Türk”ü, “Türk tipi başkanlık” için kullanabildi!
İşte zurnanın zırt dediği yer burada…
Bu Türk tipi sistemde “anayasanın ruhunda ‘kuvvetler uyumu’ olması gerekir” diyor, çünkü “kuvvetler ayrılığı çatışma yaratıyor”muş!
Yasama, yürütme ve yargı “uyum içinde” nasıl olur? Yeni Anayasa ile… İstediği şekilde yapılırsa yani ‘yargı ve yürütme’yi Başkan atarsa problem bitecek!
Millet nasılsa “referandum” ile hem yetki ve görevlerini belirleyen Anayasayı ve hem de Başkanlığı onaylayacağı için geriye kalan ‘yasama organı’nın önemi yok!
Şu anda yasama, yürütme ve yargının yetki ve sorumlulukları belli… Anayasa ve kanunlarla hepsinin alanları ayrı ayrı çizilmiş.
Ama Saray’ın önünde “engel”! Sürekli şikâyet ettiği “bürokrasi” istemiyor, ekibini kuracak, kimse karşısında “diklenmeyecek”, projelerini, bütçesini, icraat ve emirlerini başka “kuvvet” denetlemeyecek, yargı itiraz edip engelleyemeyecek!
1150 odalı Saray’ın odalarına yerleştirdiği ne kadar eski solcu, eski sermaye yandaşı, eski dinci, dalkavuk varsa, onlarla devleti yönetecek!
Bunun adı “tek başlılık”, hızlı “uçuş”,“hukuk” ve “istikrar” olacak! Yerseniz tabii…
Ama birkaç gündür AKP kaynıyor…
Rus krizi, ekonomik sıkıntılar, Güneydoğu ve Suriye’de olup bitenlerin müsebbibi olarak Saray’a isyan ve gecikmiş de olsa “itiraflar” başlıyor.
Bülent Arınç, kızdıran açıklamalarla ortalığı karıştırıyor, Hüseyin Çelik istifa ediyor, Sadullah Ergin onlara katılıyor…
Tasmalı medyanın alelacele eski ağabeylerini taşa tutma gayretleri bakalım tutacak mı bu sefer?
Bakalım AKP’deki çalkantı, Saray’ın “başkanlık hevesi”ni kursağında bırakacak mı?
Galiba gidişat, Bahçeli’nin “Beşinci parti” öngörüsünün er-geç gerçeğe dönüşmesine doğru!