Türk-İş’i ayrı, Hak-İş’i ayrı, DİSK’i ayrı…
Bunlar üçe bölünmüş işçilerin sendikaları…
Memur-Sen’i ayrı, Türk Kamu-sen’i ayrı, KESK’i ayrı…
Bunlar da üçe bölünmüş memur sendikaları…
Önceki gün 1 Mayıs’tı ya…
Hani bir ara, Bahar bayramı”, bir ara yasaklı, bir ara “İşçi bayramı” olan gün…
Hiçbir işçi, emekçi sendikası bir araya gelip bayramı kutlayamadı!
Çünkü hiçbirinin sendikalaşmak, emeğin karşılığını hükümetlerden, işverenden söke söke almak derdinde falan değil…
Bazıları sarı sendika zaten!
İktidar beslemesi, yandaş ya da onun bunun taşeronu…
Sendikaların yönetimleri bal kaymak…
Cukkalı, sekreterli, makam arabalı, rantlı..
İşin başına geçene bir bakıyorsunuz bir süre sonra falanca veya feşmekanca partiden milletvekili…
Garibim memur ve işçiler durmadan aidat ödesin, onlar onun bunun peşinde ikbal kovalasın…
1961’den beri Türkiye’de sendikacılık böyle…
Ya solcudurlar ya da milliyetçi-muhafazakâr…
Bazen de elindeki sayısal güçle yakın durdukları partilere efelenirler…
Hele şu “Taksim de taksim!” diye tutturmaları yok mu, tam bir komedi!
1 Mayıs’lardaki görüntü hep marjinal gruplara gösteri kaynağı olmaktan öteye gidemedi.
Aldıkları asgari ücrete, sendikasızlığa, taşeron işçiliğine rağmen bol bol halay çekmek de ayrı bir mizah konusu zaten!
Kürsülerde hükümete karşı göstermelik efelenmeler hep kürsüde kalır, toplu sözleşme görüşmelerinde iktidar beslemesi sarı sendikanın ihanetiyle 50 liralık zamla avuturlar.
Patronlarının keyfi iyidir.
Çoğuna sendika ağası der emekçiler!
Ülkedeki işsizlik, çocukların sömürülmesi, enflasyon, milli politikalar, sanayileşme, istihdam umurlarında değildir.
Emekçilerin hakları zaman içinde erir, çalışanın emeklinin alın teri yok sayılır, sermaye ezdikçe ezer, iktidar sahiplerine kafa tutamazlar, sendikalaşma engellenir, sesleri çıkmaz!
Koca koca sendikalar, bir avuç emekçiyi kendi sendikalarına kaydırmak için olmadık girişimlerde bulunur, iktidarın sarı sendikası çalışanlara baskı yapar…
Bütün mesele yetkili sendika olup işbaşına geçmektedir.
Sendika başkanlığı, sirkede kurt yaşar gibi yaşamaktır. İşveren ses etmez, etiketin olur.
Hele genel başkanlar, genel merkez yöneticileri…
Özel odalar, makamlar, sekreterler, arabalar, ağırlama ödenekleri falan…
Nasılsa emekçinin aidatı tıkır tıkır gelmektedir!
İşçiler Taksim için meydanlarda dayak yerken, onlar televizyondan izler. İşçiler meydanlardayken onlar son model araçlarıyla meydanlara gelmeye çekinmezler. İşçiler karın tokluğuna çalışırken, onlar ceplerini doldurup adeta sendika zengini olur. Rakip sendikalara hep düşman gözüyle bakarlar.
Türkiye'de sendikalaşmaya en büyük darbeyi de bu ağalar vurdu hep…
Alın teri, iktidar kulisleri veya içki sofralarında meze edilmeye devam ediliyor.
Kalkmışlar 1 Mayıs’ta halay çekiyorlar…
Sevsinler sizin 1 Mayıs’ınızı!