Bu hikâye uzundur, bu millete devlet adamı diye alkışlatılan koca koca adamların vebali büyüktür…
Bir zamanlar, şortla askeri birlik denetleyen adamlar başlatmıştı bu itibarsızlaştırmayı…
Evren’i, Özal’ı, Özkök’ü, Büyükanıt’ı, Özel’i, Akar’ı ve Muhafız Alayı askerlerini Türk tarihinden kıyafetlerle sergileyenleri düşündükçe gelinen nokta şaşırtıcı değil…
Destan Ergenekon adıyla subaylarını mapuslara düşürenler, fuhuş ve casusluk masallarıyla askerini tasfiye edenler, Irak’ta askerinin başına çuval geçirilince sesi çıkmayanlar, Suriye’de askerine kendi toprağından Süleyman Şah’ı taşıtanlar, adım adım bu cinnetin taşlarını döşediler.
“Vesayet”ten kurtulacaklardı, meğerse cemaatin prangasında imişler!
“Milli Ordu” diye bir şeyimiz kalmadı…
Nicelik olarak var olabilir ama “emir-komuta zinciri”, yerini imamlara bırakmış, “yaverler”in ihanet ettiği bir silsile istila etmiş bir asker kitlesine “ordu” denebilir mi?
Bir zamanların cahil Anadolu çocuklarının “Ali okulları”nda okuma yazma öğrendiği Peygamber ocağına bedelli askerlik ve uzman erbaşlık bulaştırıldı…
Halk arasında devleti yönetenlerle üst kademe asker çocuklarının askerliği bedelli veya torpilli yaptığı, darbe girişiminde ve terörle mücadelede hep fukara Anadolu çocuklarının şehit olduğu kanaati yerleşti.
Yine de Türk milleti, evlatlarını kınalayıp davul zurnayla askere yollamaya devam etti.
Cinnet misali son darbe girişiminde de Anadolu kuzuları feda edilmişti ama birileri hala akıllanmış, “milli duruşu” TV reklamlarında “Ne mutlu Türk'üm, Kürt'üm, Laz'ım, Boşnak'ım, Yahudiyim, Hristiyanım, Müslümanım” diye sergilemeye devam ediyor…
Oysa darbe girişimine vatandaşların gösterdiği refleks “Milliyetçi bir refleks”ti. “Türk olmak” üzerinden sloganlarıyla al bayrak sallayıp bozkurt işareti yapıyordu.
“Milli Ordu”nun altını “eğitim kurumları” ile güzelce oyduklarının ve cemaatin sinsi emellerine alet olduklarının farkında olmadılar.
Dershane ve özel okul tuzaklarına zemin hazırlayan iktidarlar, Türk çocuklarının cemaat evlerinde sözde fakirlikle mücadelesine ve pençelerine alınarak usul usul kadrolaşmasına alet oldular.
Atatürk’ün askerleri, ilkokul mezunu bile olmayan bir meczubun imamları oluyordu.
Şimdi Ordu mensupları, hukuksuzluk ve itibarsızlık travması yaşıyor.
Başlarındaki üst kademe, çok uzun süredir orduya komutanlıktan ziyade siyasi iktidarla dans eder olmuş… Tabandan kopuk, bencil, kibirli…
Bir musibet, bin nasihatten hayırlıdır… Darbe vesilesiyle devlete sızan ihanet mutlaka temizlenmelidir ama “sivrisineğin kaynağı bataklıktır”.
Bu işin vebali, 14 yılda tam 6 eğitim bakanı ve defalarca politika değiştiren AKP hükümetlerindedir.
Darbe sonrası bazı özel okulları, üniversiteleri kapatmakla mesele çözülemez. Hükümet, ilk önce eğitimi devletleştirmelidir.
Milli devlet, anayasa güvencesinde vatandaşlarına parasız eğitim imkânı sağlamakla mükelleftir.
Dershane ve özel okul sistemleri, cemaat evlerinde darbe planlarına dönüşmüştür!
Hükümet, bu kargaşayı atlatır atlatmaz, gerçek anlamda bir “Milli Eğitim Politikası” tespit etmelidir.
Parası olanın bedelli askerlik, parası olanın üniversite imkânı bulduğu bir devlette adaletten bahsedilemez.
Fırsat eşitliği, hürriyet, milli menfaatler, adalet, Türk milletinin fertlerini ortak noktada buluşturabilir.
Bu parlamenter sistemin sorun yarattığı yalanını atan İçişleri Bakanı’na sormak gerekir, yeryüzünde Allah kelamı Kur’an var iken, Müslümanların kan deryasında yüzmesi Kur’an’dan mıdır, sinsi amaçları için Kur’an emirlerini eğip bükmeye kalkanlardan mıdır?
“Devlet”in duble yollara, köprülere, ihtişamlı camilere, Komünist ülkelerdeki gibi dev binalar ve saraylara ve devlet kademelerindekilerin lüks makam araçlarına ayırdığı kaynağı “milli eğitim”e ayırmayışını, müfredatını akıl, bilim ve teknoloji yerine Arapça, Osmanlıca zırvalarını doldurması ve sadece “test yarışı”na bağlamasıyla, yetersiz maaş yüzünden özel sektöre kaçan pilotları tutamayan orduyu, meczup bir imam eskisine imam olan askerleri nasıl açıklayabilirsiniz?
Koskoca Hava Kuvvetleri komutanının darbeyi eşinin telefonundan tesadüfen öğrendiği ve darbecilerce derdest edildiği bir zinciri elleriyle yarattılar.
O komutan şimdi personeline diyor ki, “Gri yok. Siyah ya da beyaz var. Ya siyahsınız ya beyaz. Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nda 20 bin personel var. Gerekirse 10 bin kişi ile çalışırım ama 1 tane bile FETÖ'cü kalmayacak.”
Bir tespiti burada yazalım: Boğaziçi Köprüsü’ndeki çatışmada asker kıyafetli kişilerin yüzde 90’ı Askeri Lise ve Harp Okulu öğrencisiymiş ve orada okuyan çocukların çoğunun babaları, paralel yapıyla ilişkili olan, yurtdışında kaçak ya da gözaltına alınmış isimlermiş.
Üst kademe yıllarca kendisini odalarına kilitledi, olanlara kulaklarını tıkadı, hava kuvvetlerini adeta sivil hava yollarına pilot yetiştirme merkezine çevirdiler…
İnsanı delirten bir bilgiye göre, Güneydoğu’da kaçan bazı FETÖ’cü asker ve polislerin bölücü terör örgütüne katıldığına dair iddiaları bir daha yaşamamak için bu ülkenin acilen milli eğitime ihtiyacı var…
Askeri ve sivil alanda milli bir eğitim politikasına ihtiyaç var!
Aksi halde polis ve OHAL tedbirleri ile ancak pansuman yaparsınız yaraya… Sadece millet parasıyla özel şirketlere pilot yetiştirmekten ve elinizle darbeci üretmekten başka şey yapamazsınız!