Baba ocaklarına, evlere ateş düşüyor, “bir namazlık saltanat”tan sonra geride kalanlar kaderiyle, acısıyla baş başa…
Her şehidin, her yiğidin arkasında yürekleri burkan hikâyeler, daha doğrusu Türkiye’nin gerçek fotoğrafı çıkıveriyor…
Sizin ekonominiz, milli geliriniz, sosyal devlet oluşunuz, refah seviyeniz sırıtıveriyor!
Hakikat, siyasetçilerin, ilmi pespaye etmiş aydınların anlattıklarını yerle bir ediyor.
İşte bu hikâyelerden biri daha… Yüzlerce şehidinki gibi bir hikâyenin fotoğrafı…
“İnsan” olanı şah damarından vuran fotoğraf…
Vurdukça utandıran, utandıkça ağlatan fotoğraf!
Ne yaptığınız köprüler, ne yaşadığınız milyarlık saraylar, ne koltuklar, ne milletin başına musallat ettiğiniz mülteciler hakikat…
Hakikat, çoğunluğu gariban, bir an önce yapılması gereken “vatan görevi”ni bitirip köyüne, kasabasına, şehrine, ailesine, ana babasına dönüp iş bulursa alınteriyle hayatını idame ettirmek derdindeki fidanlar…
Hakikat, hesapsız kitapsız, azıcık parası olsa da askerliği ”adamlık” sayan karayağız Anadolu çocukları… Askerlik olmayınca iş zor, memurluk da aslanın ağzında, bir an önce gitmek lazım. Birilerinin mahdumları gibi bedelli yapmak da imkânsızsa ya da çürük raporu almak da şeref meselesiyse gidilip yapılmalı!
Koşa koşa davullu zurnalı törenlerle, kınalarla uğurlanırlar… Günler aylar sayılır, ana babalar paracıklar yollar cıgara ve çay parası etsin diye… arada bir telefonla hal hatır, hasret…
Kimi kalır askerde, uzman olur; iyi kötü maaşı, ileride emeklisi vardır, eh şerefli iştir de… Kaldırıp vatanın bir yerine görevlere yollarlar… Gerisi TSK ve Allah’a emanet!
Türkiye bir yangın yerine dönmüşken anaların yüreği dayanılacak gibi değildir. Her gün bir yerden şehit haberleri yakar yuvaları… Yetimler, evlatsızlar, dullar kalakalır!
Önceki gün Cizre’de PKK’li soysuzlar, zırhlı askeri aracın geçişi sırasında yola yerleştirdiği bombayı patlatarak üç askerimizi şehit ediyor. Bu şehitlerden biri 25 yaşındaki Uzman Çavuş Faruk Gezen…
Üç yıldır uzmanmış Faruk…
Memleketi ülkenin taa batısında… Kalkınmış ülkenin güzel şehri Balıkesir'in Dursunbey İlçesinde… Doğup büyüdüğü Arif babasının, Ayşe anasının evi, Dursunbey’in kenar mahallesi Durabeyler’de bir ev…
Acı haber tez gelince baba evine “albayraklar” madalya gibi asılmış…
Hüzün, ümitsizlik, buruk bir gurur, sonu gelmeyen sessizlik, baba ocağına indirilen albayrağa sarılı tabut…
Nasıl anlatılır, nasıl izah edilir bir ana babaya?
Nasıl anlatılır, savaş cephesinde değil de, öz vatanında kahpece tuzaklara getirildiği?
Nasıl anlatılır, kardeşlik naraları altında yılanların hıyanetine uğradığı, nasıl?
Baba evi derme çatma bir kerpiç ev… İki göz…
Arif baba hiç erzak paketi ve birkaç torba kömür aldı mı, bilinmez…
Albayrak asılı o ev insanın ciğerini parçalıyor, boğazına bir yumruk gibi tıkılıyor…
Yoksulluk ecel gibi yapışmış, tek evlatları, çareyi maaşlı uzman çavuşlukta bulmuştur, aldığını ana babacığına evlat vazifesi olarak yollamaktadır…
İşte o evde bir zamanlar bir evlat daha olduğu, sekiz yıl önce bir kazada vefat ettiği hakikati de yazılamayacak Nobel ödüllü romanlara takla attıracak dramı yükler…
Kireç sıvalı o kerpiç evin bir odasında Kur’an duaları içinde Peygamber muştusuna erişmiş Arif Baba, öyle sessiz, öyle çaresiz eli böğründe oturakalır… Başsağlığına gelenlere öylece bakar, “baba” olmanın, hele şehit babası olmanın vakarını günler sonra belki anlayacak ama korkunç bir “yalnızlığın pençesi”nde yine fukaralığına dönecektir.
Kireç badanalı duvarda kocaman bir Uzman Çavuş Faruk’un resmi, kocaman bir albayrak ve madalyayla…
Karı koca başladıkları gibi ama kocamışlıklarıyla baş başa kalakalırlar…
O sıralarda televizyon kanalları Uzman Çavuş Faruk’un cenaze namazı ve ana-babasının yakarışlarını 10 saniyelik haberle geçiverir…
Türkiye’de hayat böyledir, kimi evladına bedelli askerlik için kanun çıkarmakta, kimileri milyarlık rezidansta viski yudumlayıp çürük raporuyla “yırtmakta”dır!
Türkiye’nin batısında, Balıkesir’in Dursunbeyli ilçesinde kireç badanalı, kiremit çatılı, tahta tavanlı kerpiç evden bir şehit öylece gelir geçer…
Sadece ve sadece, vatanın birliği için, üzerine sardıkları bayrak için, taa doğuda başkaldıran bölücü soysuzlara ülkeyi böldürmemek için…
Bu fotoğraf Türkiye’nin utancıdır, bu fotoğraf şu meşhur Sur’da gedik açılıp askere roketatar atılan, bebeğe kurşun sıkılan betonarme binalara naziredir, ağla Türkiye!