Kürtçü-Bölücü Özgür Gündem ve Dicle Haber Ajansı gibi kuruluşlar kapatıldı.
Kürtçü Diyarbakır Belediye eşbaşkanları tutuklandı.
Sonra kayyum da atanınca…
Ve evrim geçirmiş Cumhuriyet’in yazar-çizer takımı da gözaltına alınınca…
PKK seviciler, FETÖ beslemeleri işbirliğine girişti…
Cumhuriyet’in önünde gövde gösterisindeler…
Ellerinden gelen, toplaşıp ağlaşmak!
İşin sosyal medyaya yansıması ise yürekler acısı…
Atatürk’ün isim babalığını yaptığı “Cumhuriyet”ten eser kalmamış gazete, böyle zamanlarda kıymete biniyor ama şu aslan sosyal demokratlar, -ne hikmetse- gazetenin trajını yüzbinlere çıkaralım diye hiçbir zaman düşünmezler!
Şimdi Uğur Mumculu, Taner Kışlalılı Cumhuriyet’i paylaşıp hamasete soyunmuşlar.
“Cumhuriyet’e sahip çıkıyoruz” naralarıyla göz boyuyorlar…
20 binlik trajına bakmadan, “Türkiye’nin sesi susturulamaz” diye efeleniyorlar…
*
“Başkalarına” sesi çıkmayan sol, şimdi elbirlik ağlaşıyor.
Sanırsınız ki gazeteci ve yazar olarak gadre uğrayan sadece onlar...
Biz yıllardır sıkıntı çekeriz, yetmişiki rakibimizle cebelleşiriz, gık demeden mücadelemize devam ederiz. Davamız çileli olduğu kadar dualıdır çünkü.
Ortadoğu Gazetesi’ne, ulkucumedya.com’a ve asikurtlar.com’a açılan davaları kimse bilmez, hukuka saygımız, adalete inancımız tamdır.
İş adalete yansımış, bekleyip göreceğiz.
Göreceğiz ama…
Yıllarca ülkedeki her askeri darbeyi önce aptalca destekleyip sonra muhalif olmayı da becermiş bir gazete değil miydi Cumhuriyet?
MHP’nin iç işlerine burnunu sokup “’Devlet’e karşı 748 imza”, “Asena iktidara meydan okuyor” manşetleri atan gazete değil miydi?
Şimdi Kılıçdaroğlu kalkmış, “Her darbe sonunda en çok bedel ödeyen gazetedir” diyor.
Asıl soru, “FETÖ ve PKK’ye yardım”dan sorgulanmak nasıl bir şey?
PKK’nin ve FETÖ’nün yoldaşları hep bu gazetenin kankaları değil miydi?
Peygamberimizi küçük düşürmeye kalkan karikatürleri yayınlayan bunlar değil miydi?
Can efendi neden Türkiye’ye dönmüyor, dönemiyor?
PKK/HDP’li belediyelere kayyum atanınca kıyamet koparan bunlar değil miydi?
Bıkıp usanmadan MHP ve Bahçeli düşmanlığı yapan ve Ülkücüleri “faşist” ilan eden bunlar değil mi?
“Cumhuriyet de giderse sıra Sözcü’de” diyenler, sırça köşklerini kaybetmekten korkanlar…
Y-CHP’liler gazetede “özgürlük” nutku çekince kendini iyi mi hissediyor?
Şimdi biz bunları yazınca “özgür basın düşmanı” mı olacağız?
*
Ne hikmetse Cumhuriyet gazetesinin yönetici ve yazarları gözaltına alınınca, ses Batı’daki yoldaşlarından geliyor.
Kınayan kınayana…
Kaçak Can Dündar gözaltına alındığında da aynı gösteriler sergilenmişti.
AP Başkanı Schulz’dan, Uluslar arası Af Örgütü’nden, Avrupa Konseyi’nden, ABD’den, TUSİAD’dan, PKK/HDP’li Demirtaş’tan bir sürü açıklama…
Schulz efendi, “Türkiye kırmızı çizgiyi geçti” diyor utanmadan.
Sanırsınız ki Cumhuriyet, sütten çıkmış ak kaşık!
Onların Atatürk istismarı artık kabak tadı verdi. İşi “Kemalizm” diye bir safsataya çeviren bu solun PKK ve FETÖ sevicileri hiç de inandırıcı değil ve Türkiye Cumhuriyeti’ne bir tehdit!
Atatürk’ün laik, sosyal, üniter Cumhuriyeti’nde FETÖ paçavraları ile aynı manşetleri atmak, teröristleri överken şehit Mehmetçiklerin adını bile anmamak, 15 Temmuz’da FETÖ’ye direnişi “kaos” diye duyurmak, TSK’nin terör operasyonlarını “savaş” olarak lanse etmek Cumhuriyet’in manşetlerini hep süsledi.
*
Bu iş, fikir hürriyeti, basın özgürlüğü falan gibi süslü laflarla kapatılamaz!
Türk basını, Türk milletinin milli çıkarlarını, milli ve manevi değerlerini yok sayamaz, onun bunun ideolojisi, çıkarları için tetikçilik yapamaz.
Bakın bu konuda MHP lideri Devlet Bahçeli ne diyor:
“Yayınlarıyla teröre destek veren dergi, gazete ve televizyonlar da tahammül ve sabrın bir sınırı olduğunu görmeli ve bilmelidirler.”
“Her alanda FETÖ ve PKK'nın ayıklanmasıyla ilgili faaliyetler devam ederken medya alanına dokunulması neden birilerini rahatsız ediyor?”
“Adında Cumhuriyet olup da Cumhuriyet değerlerine en çok zarar veren Türkiye karşıtı oluşumları sevindirip, umutlandıranın medya özgürlüğüne sığınmaları inandırıcı görülmemektedir.”
“Özgürlük demek millete küfretmek demek değildir. Özgürlük demek maneviyata saldırmak demek değildir.”
Mustafa ÖNDER